Shadowrun Evreninde Irkçılık – Bölüm 4

Bölüm 4.1 – Goblinizasyon

30 Nisan 2021: Herhangi bir belirti olmadan, bir anda dünya nüfusunun yüzde onu mutasyona uğradı. Bu mutasyonlar daha sonraları doğal yollarla doğan nesillerde de görülür oldu. Medya bu dönüşüme “Goblinizasyon” adını verdi;

  • Birleşik Krallık hükümeti, Goblinizasyon’a marus kalmasının ardından öldürüldüğü söylenen Kral VII. George’un öldüğünü duyurdu.
  • Quebec eyalet hükümeti, Goblinize vatandaşlarına bütün insani hakları tanıdı.
  • Çek Cumhuriyeti hükümeti tüm Goblinize vatandaşlara tam yardım sunacağını açıkladı.

Ama elbette ki bütün ülkeler Çek Cumhuriyeti ve Quebec eyaleti gibi de davranmadı. Bu örnekler sadece birer azınlıktı. Bir anda ortaya çıkan bu “mutantların” daha dün akşamki insanlıkları unutuldu ve bütün dünya gözünde korkulması gereken hilkat garibelerine döndüler. 4 Mayıs 2021’de ise Dominik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Joaquim Delmonte, ülkesinin Goblinize mültecileri kabul edeceğini açıkladı.

Bu dönemde ortaya çıkmış dört Ork metatipi. Soldan sağa doğru; Satyr, Oni, Hobgoblin ve Ogre

Bilinmeyene Duyulan Korku Yeniden Açığa Çıkıyor

14 Mayıs 2021: İsviçreli yetkililer Goblinizasyonun tanımlanamayan bir hastalığın sonucu olduğunu ilan ettiler ve etkilenen herkesin karantina altına alınmasını emrettiler. Halk da daha geçen on yılda dünya nüfusunun ¼’ini yok etmiş VITAS’ın geri döndüğünden korkarak Goblinize halktan köşe bucak kaçmaya, bu insanlara karşı nefret eylemleri gerçekleştirmeye başlar oldu.

28 Mayıs 2021: Japon İmparatorluğu, kültürünün temellerinde bulunan Zenofobi’nin de etkisiyle Filipinler’deki Yomi Adası’nı ilhak etti ve kendi sınırlarındaki meta-insan nüfusunu bu adaya sürmeye başladı. Ana karada hiçbir meta-insana hoş görüyle bakılmıyordu. Yeni ortaya çıkmış Orklar Japon halkı tarafından Oni, yani Şeytan olarak adlandırılıyorlardı.

9 Haziran 2021: Seattle valisi Lindstrom Metroplex Muhafızlarına Goblinize olmuş halkın, bir zamanlar Yerli Amerikalıların tutulduğu kamplara yerleştirmesini emretti.

Medyanın Mağdurlara Bakış Açısı

3 Ağustos 2021: Time Magazine, McBean tarafından yazılan, Goblinize olmuş bir çocukluk arkadaşını anlattığı bir makale yayınladı. McBean daha sonra Jerry “Gonzo” Petersen’in trol olduktan sonraki deneyimlerini izleyerek makalenin içeriğini Looking for Gonzo adlı romanıyla da genişletti.

McBean’in Time’ın yeni sayısındaki makalesi eyaletlerde ve tüm dünyada büyük bir heyecan yarattı. “Goblinizayson”dan etkilenmemiş olan bizler için, bu insanların acı çekmeleri, sosyal medyadaki bir videoda yalnızca bir an için görülebilir. Bu makalede anlatılan gerçek ıstırabınsa fiziksel olan ile çok az ilgisi vardır. Arkadaşına karşı ailesi, dostları ve toplum tarafından yapılan zihinsel işkencenin haddi hesabı yoktur. McBean’den alıntı yapmak gerekirse:

“… Üniversitedeki ilk yıllarımızda, Matt her zaman göze çarpan kişi olmuştu; buğday sarısı saçları, boyalı gibi pembe dudakları ve kalıcı gülümsemeleri ile her zaman ışıldardı. Yanında durduğum için garnitürden biraz daha fazlası olarak görülmüştüm, ara sıcak gibi falandım. Belki de balığın yanındaki maydanoz. Sadece ana yemeğin çekiciliğini arttırmaktı tek yapabileceğim.

Ama şimdi, bu hastalığın tüm kurbanlarının, virüsün,  Tanrı’nın lanetinin, her neyse işte… Kampın kenarından yürürken, çitlerin dışından, etkilenmemiş olanları görebiliyordum. Çaresiz kurbanlara bakmak için arabalarını kenara çekenler, habercileri ve kampçıların yaptıkları içler acısı.

Kameraları ve video kaydedicileri, soda içerek ve ilçe kampının yetki alanının hemen dışında bir satıcı tarafından satılan patlamış mısırlarını yiyerek hazırlıyorlar.

Başkalarının izleyebilmesi için insanlarla dolu bir hayvanat bahçesi bu resmen. Taptıkları her ne olursa olsun onlara sessizce şükürler ediyorlar, bu insanların yerinde olmadıkları için

Matt ve ben yan yana geldiğimiz anda gözleri bana odaklandı, Matt’e değil. Bütün korkularını ve öfkelerini Matt’in üzerinde bıraktılar. Onu bir ara sıcaktan daha azı olarak gördüler. Bir çöpten biraz fazlası olarak.”

İnsanca Yaşamak İsteyenler İsyan Ediyor

2022 Baharı: Tüm dünyada ırk isyanları yükselmeye başladı. Her bir köşeden dumanlar yükseliyordu.

25 Mart 2022: Meta-insanlık karşıtı gruplarla bağlantılı bir suikastçı, Dunkelzahn’ın tercümanı John Timmons’u Büyük Ejderha’nın huzurunda öldürür. Dunkelzahn, suikastçiyi hemen yok eder.

Protesto başladığı zaman, karşıt görüşlülerin de sokaklara inmesi an meselesidir

2022 Sonbaharı: VITAS 2, dünya nüfusunun yüzde 10’unu öldürür, bu sayede Goblinizayson’un bir salgın hastalık olmadığı da ortay çıkar.

29 Nisan 2023: Şehir anarşiye doğru savrulurken Berlin’de ayaklanmalar daha da şiddetlenir, 14 kişi hayatını kaybeder, 2.000’den fazla kişi yaralanır, 14.000 kişi tutuklanır ve milyarlarca Deutsche Mark’ın zarar görmesine sebep olunur.

2 Haziran 2023: Trol Kralı Kouame, sayılarının VITAS tarafından yaklaşık on beş bine düştüğünü gördükten sonra insanları, cüceleri ve elfleri Anyi’de bir trol ve ork ulus devleti oluşturmak için sürgün eder.

Ayrıca goblinizayson ile başlayan bu yıllarda doğal yollar ile doğmuş elf ve cüce bireylerin de büyümelerine bağlı olarak dünya toplumları içerisinde “kişisel uyanış” diye adlandırılacak olaylar daha sık görülmeye başlanır. Büyü kullanabilen kişilerde ve kullanım metodlarında bir patlama görülür.

Bölüm 4.2 – Sihir Geri Geliyor

Sihir böylece yeni kapılar açtı. Birdenbire, çorak arazilerden çıkmak için sporun ve seksin dışında, başka bir yol doğdu. Yetenekle doğan çocukların seçenekleri var oldu. MIT ismine başka bir “T” (Thaumaturgy’nin T’si  yani Sihir kelimesinin baş harfini) ekledi ve MIT&T olarak, çocukları yoksulluktan kurtaran burslar sundu. Tabi haberlerin hepsi iyi ve sıcak duygularla oluşmuş gelişimler değildi. İnsanlar kötü yanlarını yok sayıp, liselerde olanlardan bahsetmemeyi tercih ediyor. Büyücüler, şamanlar ve üstatlar, güçlerini nasıl etkili bir şekilde kullanabileceklerini bulana kadar alay ve tacizle karşı karşıya kaldılar. Gölgeler, hayatı boyunca zorbalığa uğrayan ve aniden bir powerball’u nasıl atacağını öğrenen Rebecca gibi hikayelerle doludur. İnsanları incitmeye başladıklarında, yasa artık onların tarafından elini ayağını çeker. İşlerin kötüye gitme şekli her ülkede farklıdır ama temalar öyle değil. Birçok Uyanmış çocuk ilk günlerde linç çeteleri tarafından dövülerek öldürüldü. Daha dindar ülkelerden bazıları sihir kullanıcılarını iblis olarak damgaladı ve buna göre cezalandırdı.

Shadowrun evreninde olsalarda muhtemelen Oz Büyücü karakterleri böyle görünürlerdi

Bu durum, insanların değerli bir malı ziyan ettiği fark edilemediği süreçte devam etti. Ama silahlanma yarışı artık değişmişti. Sonunda şirketler, herkesin göz diktiği bir metanın kontrolüne sahip olmak için, bulabildikleri her sihirli varlığın kontrolünü ele geçirmeye çalıştılar. Kolordu, Uyanmış insanları ve ruhları normal bir insan olarak doğmanın, hala büyük bir çoğunluk olmalarına rağmen, bir onlar için bir dezavantaj olacağını hissedecekleri noktaya kadar çektiler. Temel arz ve talep dengesi kısacası. Uyanmışlar bizden farklı bir dünyada yaşıyorlar, kelimenin tam anlamıyla daha büyülü bir dünyada. Uyanmış olarak doğduysanız ve ilk dişinizi kaybettikten sonra diş perisi yatağınızın dibinde göründüyse, muhtemelen bu bir rüya değildir. Muhtemelen sizi kontrol etmek ve potansiyel olarak sizi yanına almak isteyen şirket için gelen birinin ruhsal müttefikidir.

Neden Bilmediğimiz Şeyden Korkarız?

Peki 2021 ve 2023 arasında bu kadar sert hissedilen bu ırkçı olayların temelinde yatan neydi? İnsanlar bundan on sene öncesinde de benzer bir dönemden geçmişlerdi ama elf ve cüce evlatlar artık kabul edilmeye başlanmıştı. Dini ırk ayrımcılıkları neredeyse yok edilmişti ve meta çocuklar da diğer herkes gibi okula gidip, arkadaşlıklar kurar olmuştu. Burada temel fark her şeyin bir gecede meydana gelmesi. Bilinmeyene karşı duyulan korku da tam böyle anlarda ortaya çıkar. Hadi gelin biraz basit biyoloji konuşup bu korkunun temellerini, sonuçlarını ve ırkçılıkla arasındaki bağlantıyı çözelim.

Atalarımız keşfetmek ve avlanmak için mağaradan ilk çıktıklarında, özellikle büyük ve etobur bir hayvan olan aslanla karşılaştıklarında pek çok korkutucu anıyla geri döndüler. Avcı, yırtıcı mı yoksa av mı olacaktı? Nörobilim sayesinde bu atamızın ani bir fizyolojik tepkiye sahip olacağını biliyoruz: kalp atış hızı artar; nefes alış verişi hızlanır; bağırsakları sıkışırdı; Hormonları tavan yapar ve adrenalin damarlarındaki kana karışırdı. Vücudu savaşa ya da kaçmaya hazırlanırdı. Fiziksel olarak savaşa hazırdır, hayatı ve ailesi içinse yiyecek bulmaya.

Bu, vücudun belirli deneyimlere benzer korkuya otomatik, bilinçsiz fizyolojik tepkisidir. Harvard Üniversitesi’nden Kardiyolog ve Doçent Doktor, Timeless Healing’in yazarı Dr. Herbert Benson, beyinde “sinir hücresi aktivasyon modellerinin yaratıldığı ve depolandığı ve yaşam deneyimlerinin birbirine karıştığı karmaşık bir sistem olduğunu belirtir. Genetik ile iş birliği içerisinde, sürekli olarak hücresel yolları değiştirir ve tüm düşüncelerimizi, hareketlerimizi, duygularımızı ve işlevlerimizi belirler. “

My Stroke of Insight’ın nöroanatomist yazarı Jill Bolte Taylor, bir mağaradan çıkıp beklenmedik bir şekilde bir aslanla karşılaşmak gibi bir olaya verilen fizyolojik tepkinin yaklaşık 90 saniye sürdüğünü belirtir. “Otomatik olarak tetiklenebilen belirli limbik (duygusal) sistem programları olmasına rağmen, bu programlardan birinin tetiklenmesi, vücudumuza yayılması ve ardından kan dolaşımımızdan tamamen atılması 90 saniyeden az sürer.” Olayın tetiklediği korku ya da endişeye yanıt vermeden önce 90 saniye beklememizi öneriyor yazar bu sözleriyle. Ön kapınızda bir anda beliren bir aslan tarafından bu duygular tetiklenmedikçe elbette.

Bir mağazaya giriyorsun ve satıcı senden farklı bir renkte, başörtüsü takan bir kadın, piercingli ve dövmeli genç bir adam… Bir odaya giriyorsun ve kimsenin sana benzemediğini anlıyorsun. Dövüş ya da kaç tepkisinden öte bir endişe duygusu başlıyor zihninde. Korkuya verilen bu içgüdüsel tepki, içgüdüsel olarak bilinmeyenden korktuğumuz için başlar. Bir yer, bir olay, bir kişi ya da herhangi bir şey bunu tetikleyebilir. Diğerinden korkmak, hücrelerimizin, DNA’mızın derinliklerinden gelir. Bir düşmanı bir arkadaşla karıştırmak gen havuzunuzu sona erdirebilir. Mağara dönmenize engel olabilir.

“Diğer yabancıya” nasıl cevap vereceksiniz? Korkuyla mı olacak? Şiddet? Küçümseyerek mi? Bunlar, beynin derinliklerinden, amigdaladan, sürüngen beyninden gelen ırkçılığın, antisemitizmin, homofobinin, başkalarına karşı hoşgörüsüzlüğün habercileridir. Yoksa; cevabınız saygı mı olacak?

Cevabımız, bize diğerine karşı nasıl hissetmemizin öğretildiğine dayanacaktır. İlk, içgüdüsel tepki ile eylemlerimiz arasında düşünmek için biraz zaman ayırabiliriz. Farklı olduğu için diğerinden nefret etmesi öğretilenler de vardır elbette. Beyaz üstünlükçüler, beyaz olmayanlardan nefret etmeyi öğretirler; anti-Semitler Yahudilerden nefret etmeyi öğretirler ve köktendinciler eşcinsellerden nefret etmeyi öğretirler. Ve bir de İncil öğretisini öğrenenler var: “Komşunu kendin gibi seveceksin.” Bu kişi farklı görünebilir ama benden farklı değil mantığını kavrayanlar.

Shakespeare’in yazdığı gibi: “Eğer bize batırırsan kanamaz mıyız? Bizi gıdıklarsan gülmez miyiz? Bizi zehirlersen ölmez miyiz?”

Diğerinin sevgisi, diğerine ilgi duymak, etik tektanrıcılıktan önce moda değildi. Herkesin eşit olduğu fikri İncil’deki Exodus kitabındaki öğretiden geldi: “öteki, yabancı” ile ilgileneceksin çünkü bir zamanlar garip bir ülkede yabancıydın. Bu öğretiye inanmak için Tanrı’ya inanmak zorunda değilsiniz, ama kökenleri ne olsun bu düşünce; devrimciydi.

Bugün başkasına saygı duymak sağduyu olarak düşünülüyor. Ama değil. Henüz değil. Hâlâ gelişiyoruz. Etrafınıza bakın. Bugün, mezhep kavgasına, aşiret savaşına dahil olmaya devam eden, diğerini önemsemeyen ya da istemeyen birçok nüfus var. Bir “öteki” olmasından ötürü sürekli bir bilinmezlik korkusu içerisinde kalanlar var.

Çocuklarımıza iyiliği öğretmek bizim sorumluluğumuzdur. Evet, kardeşinizin bakıcısısınız; evet, diğerine, yabancıya değer vermelisin. Bu ders yeterince uzun süre öğretilirse, DNA’mızın bir parçası olacak. İyilik varsayılan konum olacak.

Tüm “izm” lerin habercisi olarak düşündüğüm diğer korkumuzun üstesinden pratik yaparak gelebiliriz. Yeterince sık “öteki” ile karışın ve korku / endişe anahtarını ortadan kaldırın böylece. Bir gün o kıpır kıpır kaygı hissinin yokluğunu fark edeceksiniz çünkü “öteki” şimdi sizin gibi olacak. Ama o günlere kadar hem Shadowrun evreninde hem de bizim sokaklarımızda bir ötekicilik ve ırkçılık devam edecek.

Şu ana kadarki dört makalenin kısaca bir özetini geçip, gerçek dünyayla aralarındaki ilişkiyi çok daha net bir şekilde anlatmaya çalışacağım beşinci ve son yazıda görüşmek üzere o halde.

İTÜ'de tam zamanlı Gemi İnşaa öğrencisi (sanırım uzun bir süre daha hem de) ve yarı zamanlı da bir geek.