EVERYTHING EVERYWHERE ALL AT ONCE | Kötünün İyisi

Daniel Kwan ve Daniel Scheinert tarafından yönetilen ve kadrosunda Michelle Yeoh, Jamie Lee Curtis ve James Hong gibi meşhur isimleri barındıran Everything Everywhere All At Once filmi, izleyici kitlesi üzerinde yarattığı sarsıcı etkiyi aldığı yüksek puanlar ve yorumlarla gösteriyor ve sinema gündeminde de güncel yerini koruyor. En azından koruyormuş. İzlemeye niyetlendiğim filmler üzerine çok araştırma yapmayan ben, vasat bir senaryo ve oyuncu performansı beklentisiyle sinema salonuna girdiğimde başıma geleceklerden habersizdim. Yalnızca şimdi bu kaotik tecrübenin üzerinden yaklaşık 23 saat geçtiğinde eleştirmenlerin ve genel izleyicinin görüşlerini okuma noktasına geldim. Bu incelemede biletimi aldığımdaki saflığımı ve objektif olarak nitelendirilmesi yanlış olmayacak fikirlerimi sizinle paylaşacağım. Sonrasında Rotten Tomatoes puanına, film eleştirmeni A. O. Scott’ın üzerinde durduğu kısımlara ve elbette Ekşi Sözlük’ün öfkeli kalabalığının şikâyetlerine bakabilirsiniz.

Everything Everywhere All At Once

Herkesin anladığı ama kimsenin anlamadığı film: Everything Everywhere All At Once

Everything Everywhere All At Once komedi ile bilim kurgu unsurlarına uyacak şekilde başlıyor. Çin’den Amerika’ya göç ederek sevdiği adamla evlenen ve ailesini geride bırakan, kızının eşcinsel olmasını kendine yediremeyen, evliliğinin uçurumun kenarına dayandığının dahi farkında olmayan, işlettiği çamaşırhanenin vergi sorunları ile uğraşırken sert, disiplinli ve geleneksel bir karakter tipiyle betimlenen babasının baskısıyla kafası iyice allak bullak olan Evelyn Wang, kocasının bir başka evrendeki hali tarafından evrenler arası yolculuk yapmaya çekiliyor ve tehditkâr Jobu Tupaki ile evrenleri korumak adına mücadele etmeye başlıyor.

Filmin kendisi, tek bir cümleyle ifade etmek için çaba gösterdiğim konusundan çok daha karmaşık elbette. Her şeyden önce ilk yarısının (tıpkı Drive My Car’da olduğu gibi) seyirciyi elemek üzerine yapıldığına inancım tam. Gittikçe boşalan salon ve bir yere varmayacak gibi görünen absürt esprilere rağmen yapacak daha önemli bir işim yoktu ve vasatlıktan zevk almaya karar verdim. Böylece verilen arada kaçıştıran, salondan çıkmak için birbirini ezen insanlara (bu biraz abartı oldu) katılmamayı tercih ettim. İkinci yarı, bu tercihime verilen bir ödül gibi, tüm dikkatimi kendine çekti ve bir görsel şölen olarak devam etti.

Everything Everywhere All At Once

“Berbat olduğun için iyisin”

Filmi izlerken bize verilen mesajların, yönetmenler tarafından zaten kullanıldığının farkına vardım. Evelyn’i motive etmek için söylenen absürt sözler aslında senaryonun yazım biçiminde, oyunculuklarda ve sinematografide de mevcuttu. Hiçbir şey beceremediğin için her şeyi yapabilirsin. Berbat halde olduğun için iyisin. Seni seviyorum çünkü kaotiksin. Bu mesajlar, beceriksizce, zaman zaman berbat bir şekilde, kaotik bir dille kendini her alanda yetersiz hissetmeye mahkûm gençlere ve hayallerinin kırıntısıyla yetinen yetişkinlere ulaşıyordu. Gerçeküstü anlatım ve her şeyin her yerde aynı anda olması filmin ismine yaraşır bir biçimde kendini ortaya koyuyor, seyirciye “Beni anlamak zorunda değilsin.” diyordu. “Ama beni seveceksin.”

Everything Everywhere All At Once

Batı şokta, ödüllerin sahibi belli – Everything Everywhere All At Once

Uzak Doğu sinemasıyla az biraz ilgilenen her birey, bu filmin o kadar da ‘tuhaf’ olmadığının farkına varacaktır. Japon korku filmlerinden tutun, Kore sinemasının biraz derinine inince karşılaştığımız absürt samimiyet, henüz Hollywood’a yahut Avrupa’nın göz alıcı senaryolarına ulaşmamış bir anlatım biçimi. Hala Tim Burton’ın karanlık tarzıyla uğraşan, Jim Carrey’nin esprilerini zaman zaman aşırı yahut anlaşılmaz bulan izleyici kitlesi için böyle yapımların sindirilmesinin uzun süreceğine kuşku yok.  Bundan ötürü olsa gerek, Parasite, Drive My Car, Psychokinesis, Paprika ve Perfect Blue gibi filmler beğeniye ilaveten hayretle karşılandı. Her birinden gelen o egzotik hava Amerikalıların başını döndürürken tüm ödülleri cömertlikle Bong Joon Ho gibi yetenekli yönetmenlere sundular. Bir Amerikan filmi olan Everything Everywhere All At Once ise Uzak Doğu absürdizmini beklenmedik bir beceriklilikle yansıtıyor.

Orta derecede tuhaf ve irite edici olan bu yapım bizler için çok şaşırtıcı olmasa da, her daim sevgiyi ve güzel anıların kıymetini bilmeye odaklanarak yarattığı kendine has atmosferi ve batı dünyasına da hitap eden esprileri ile iyi bir iş çıkarttığını, oyuncuların da yeteneklerini gözler önüne serdiklerini söylemek doğru olur. Dilerim, ve eminim ki dileriz, toplumsal konuları gerçeküstü ve nüktedan bir üslupla ele alan yapımların sayısı çoğalır. Şimdi bize iletilen mesajlar üzerine düşünme zamanı. Aptal küçük insanlar. Berbat halde olduğumuz için iyiyiz.  

TOBB Etü'de İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyor, hayal kurmaktan boş vakit bulduğumda yazı yazıyorum.