JOKER – Suçun Palyaço Prensi Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Öncelikle  “The Joker kimdir” sorusuna basit bir tanımla  cevap vermek istiyoruz.  ‘Suçun Palyaço Prensi ‘ ünvanıyla da bilinen Joker, DC Comics tarafından yayımlanan Batman serisinden kurgu bir karakterdir. Çizgi romanlarda, filmlerde ve televizyon programlarında Batman’a karşı savaşan kötü adamlardan birisidir. Joker ruh hastası ve dahi derecesinde  zeki olmasıyla bilinir. Diğer öne çıkan özellikleri hastalıklı mizacı ve çılgın kahkahasıyken,  Joker (soytarı) adını ise mor bir takım elbise giymesi ve palyaço makyajına borçludur.

Karakterlerinden biri olduğu çizgi romanlarda, Batman’le ilgili çeşitli televizyon programlarında ve karakterin betimlediği filmlerde portrelenen çok sayıda Joker tiplemesi bulunur. İşte bu yazımda o çılgın kahkahalarıyla kötü adam olmasına karşın milyonların sempatisini yine de kazanmış olan Joker’den bahsedeceğiz.

Kimdir bu Joker?

JOKER

Ülkemizde özellikle Christopher  Nolan ‘ın  yönettiği  The Dark Knight  filminde Heath Ledger’ın oyunculuğu ile ünlenmiş, çizgi roman tarihinin en bilindik ve en önemli karakterlerinden biri de Joker’dir. Karakteri belki de bu kadar yücelten  hem edebi hem de felsefi bazı katmanlardan oluşmasıdır. Joker her ne kadar palyaço gibi giyinip,makyaj yapsa da, işlediği suçların ağırlığı düşünüldüğünde bu tip karakterlerin kötülükle yoğurulmuş halidir.

Görünüşü ve davranışları, amacı ve niyetiyle tezat içerisindedir. Gotham şehrini korkuturken ki konuşması, ruh hastası bir katilin karanlık zihnine sahip olduğunun göstergesidir.

Joker’in tarihine şöyle bir baktığınız zaman ilk defa ortaya çıkışının 1940 yılında Batman’in ilk sayısıyla olduğunu görüyoruz. Bunun yanında  ayrıntılara inmek istediğimiz zaman ulaştığımız bilgi ise şu: Batman#1 de Batman’in düşmanı olarak ortaya çıkan Joker’in ömrü aslında bu kadar da uzun olmayacakmış, aslında tek sayıda yenilip ölecekmiş ‘Sucun Palyaço Prensi’. Neyse ki DC Comics ekibinden bir editör karakterin yaratıcıları olan Bill Finger ve Bob Kane ‘i durdurmuş ve böylece Joker günümüze kadar gelecek olan yolculuğunda adımlarını atmaya devam etmiş.

Joker’in yaratımında o zamanlar stajyer olarak görev yapan  Jerry Robinson’ın da emeğinin büyük olduğu konusunda bir söylenti de mevcut ama bu konu halen tartışmaların gölgesinde kalıyor. Buna rağmen Robinson hakkında denebilecek kesin bir bilgi kendisinin The Dark Knight filmine danışmanlık yapması oluyor.

Solda Gwynplaine ve  sağda Joker

O ürkütücü gülümseme nereden geliyor?

Mor takım elbisesi ve yeşil saçlarındansa, Joker’i korkunç gülümsemesi ile tanırız. Joker’in şeytani kahkahasının ardındaki ilham ise çok eskilere dayanıyor,  Joker ‘in ilk ortaya çıkışından tam 12 yıl öncesinde  gösterime girmiş olan The Man Who Laughs (Gülen Adam) filmine kadar gidiyor. Bu filmde Conrad Veit’in  hayat verdiği “ Gwynplaine” karakteri  Joker in o sınırları aşan çılgın kahkahasının temelini oluşturmuş durumda.

Tüm bunlar dışında dikkat edilmesi gereken bir başka nokta ise Joker’in her zaman bizim bildiğimiz o ‘psikopat suçlu’ olmadığı, aslında olamadığıdır. Öyle ki bu karakter için çok gerilere baktığımızda, 1950-60 yılları arasında Amerika’da çizgi romanlara getirilmiş ağır sansürden payını düşeni aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu ağır sansür beraberinde imajı yumuşatılmış, uzun yıllar boyu Batman’le beraber ciddiye alınmayan bir çeşit ‘arkaplan Jokeri’de’ getirir adeta. Aslında bu duruma bir bakıma hak verelim çünkü Joker’in masumane insan duygularını manipüle ederek işlediği suçlar ve cinayetler doğal olarak çoğu insanı rahatsız edebilir nitelikte.Yine de bence Joker üzerinde uygulanmış olan sansür biraz aşırıya kaçmış gibi duruyor.

Neyse ki bu sansür 1970’lerde cüretkar hikayeler anlatmaya başlayan çizgi romanların yazılmasıyla bitmiş ve Joker’de karşımıza daha da azılı bir suçlu olarak, günümüzde bildiğimiz ve alıştığımız psikopat suçlu  haliyle çıkabilmiştir. Bir bakıma bu sansüre teşekkür edebiliriz. Çünkü Joker’in sansür sonrası çizgi romanlarında suçlarına eşlik etmiş öldüren gülme gazları, yüksek voltaj elektrik veren tokalaşma yüzükleri, asit püskürten  oyuncak çiçekler  sansür ve baskı sonucu ortaya çıkmış doğal bir tepkidir. Hepsinin masum birer şaka gibi görünüp  aslında soğuk kanlılıkla hazırlanmış ölüm tuzakları olmaları ve  olayların kan donduran niteliklere varabilmeleri bu düşünceyi destekler durumda. Özellikle sansürden sonra Joker’in  kazandığı bu numaralar, kendisinin  “Suçun Palyaço Prensi” ünvanını da sonuna kadar hak etmesine yol açıyor.

1966 yılından bir Joker

Ve yukarıda, 1975 yılından bir Joker çizgi romanı, fark açıkça ortada.

Joker için çizgi roman külliyatında  kesinlikle okunması gereken eser ise  Alan Moore’un yazdığı, Brian Bolland’ın çizdiği Öldüren Şaka’dır.(The Killing Joke /1988). Karakterin gizemli geçmişini aralayan, Batman ve arkadaşı  Jim Gordon’a derin yaralar açmasıyla bilinen bu hikaye sonrasında Joker’in ne kadar da tehlikeli bir karakter olduğunu tam olarak gören okuyucular, bu karakterle ilgili içerikerli daha fazla okumak istediklerinden, bu eser sonrası gelecekte yapılacak olan farklı Joker yorumlarının da önünü açmıştır.

JASON TODD & THE JOKER

Joker’in Batman’e vurduğu en büyük darbelerden birisi  ise Robin Jason Todd’u öldürmesidir. ‘Ailede Bir Ölüm’ ( A Death in The Family /1988)  Joker’in kötülüğünün hiçbir sınırı olmadığını, Batman’e uzak ya da yakın herkesin tehlike de olduğunu gösterdi ve çizgi roman tarihinin en unutulmaz sayılarından birisi oldu.
Joker ve Jason Todd

Dipnot:Jason Todd’un ölümünü okuyucular, bir telefon hattı alarak oylamışlardır. “Jason Todd ölsün.” Sonucunun çıkmasının üstüne burada suçun tamamının Joker’e ait olduğunu söyleyemeyiz sanırım.

 SİNEMADA  JOKER

Joker’in ilk beyaz perde serüveni  Tim Burton’un yönettiği 1989 yılında yapılmış Batman filmidir. Karakteri burada usta oyuncu Jack Nicholson  canlandırmıştır. Eski bir gangster olan Jack, Batman’le karşılaşmasında asit dolu bir kazana düşer ve sonrasında Gotham şehrine korku saçmaya başlar.Kendisini durduracak düşmanı ise Kara Şövalye’den  başkası olmayacaktır.

Solda Jack Nicholson  ve sağda  Heath Ledger

 

  Tabii ki Heath Ledger’ın unutulmaz performansını da unutmamak gerekiyor. Bir gangsterdense anarşist olan bu Joker tiplemesi, Christopher Nolan’ın  elinde Batman’in prensiplerini zorlayan bir unsur olmuştur. Zaten Joker karakteri pek çok okuyucu ve yazarda, Kara Şovalye ve Palyaço’nun bir elmanın iki yarısı olduğu izlenimini rahatlıkla bırakabilir. Batman  düzeni, adaleti ve iyiliği temsil ederken Joker kaosu, zalimliği ve kötülüğü temsil eder.

Joker aralarındaki  kedi- fare oyunundan zevk alır hatta Batman’i öldürebileceği bir fırsat eline geçtiğinde bunu reddettiği çok olmuştur. Batman pes etmeyen bir karakter olduğu için onun azmi Joker’i yalnızca delirtir. O yüzden aralarındaki davanın aralarından biri ölene kadar devam edeceği ima edilir. Batman prensiplerinden dolayı Joker’i öldüremez buna karşılık Joker’de tedavi olamayacak kadar ileri derecede canavar biridir.

Joker ve Batman
Joker, Batman oyunlarında da sıkça gördüğümüz bir karakterdir.

Peki “Joker neden delirmiştir” sorusuna cevap bulabilir miyiz? Joker’in geçmişine dair sunulmuş bilgiler oldukça azdır. Joker olmadan önce kimdi, neydi… çoğunlukla bilinmez. Bilinen kısımların da doğruluğu şüphelidir. Bu nedenle Joker tam olarak şu nedenle delirmiştir diyemeyiz ancak ona göre, herkes kendisi gibi delirebilir. Joker’e göre birini deliliğin ucuna itmek için gereken tek şey “bir kötü gündür”. Onun  için delilik ve toplumun kuralları dışına düşmek “kötü”  birisi olmak içinde bulunduğumuz yaşam şartlarına verilebilecek en normal tepkidir. Canilik ve canavarlık ve diğer tüm kötü, korkunç davranışlar, trajedilerin karşısında yaşanan acılar sonucu her insanın içinden çıkabilir.

 

Tabi Batman başına gelen kötü bir günün ardından kötülüğün değil , iyiliğin temsilcisi olarak Joker’in  felsefesini çökertmektedir. Azılı katilin Kara Şövalye’nin peşine düşmesine şaşırmamak gerek. Rastgele ve tahmin edilemez bir suçlu olduğundan, yaşadığı acılardan dolayı aklını kaybetmiş Joker’in geçmişinin de bilinmez olması gerekmektedir çünkü  geçmişinin bir önemi yoktur. Asıl sorun, masum insanların  kendilerini kurallarla ve medeniyetle korunduklarını zannedip aslında başlarına gelebilecek herhangi bir tehlikeye her an açık bir şekilde bulundukları gerçeğidir. Ve bu gerçek Joker’in kötülüğünün temel noktasıdır.