RAW (2016) Film İncelemesi | İnsan Eti Mi? Yedim de Geldim!

Raw, Cannes 2021’de Titane ile Altın Palmiye ödülünü kucaklayan Julia Ducournau’un ilk uzun metrajlı filmi. Karanlık bir büyüme hikayesini anlatan filmimiz yayınlandığı dönemde modern bir başyapıt olarak adlandırıldığı kadar eleştirileri oklarının da hedefi oldu. Gelin bu metafor ve gerilim dolu gençlik hikayesini yakından inceleyelim.

Bu Fakülte Biraz Değişik – Raw

Raw

Justine, anne ve babasının mezun olduğu, ablasının ise hala okuduğu ülkenin en iyi üniversitesinde veterinerlik fakültesini kazanmıştır. Aynı zamanda vejetaryen bir ailede büyümüş olan karakterimiz, et konusunda da oldukça hassasiyeti olan biri. Üniversiteye yerleşmek için çıktığı yolculukta, yemek yediği mekanda püresinin içinde çıkan et konusunda ailecek gösterdikleri hassasiyetten anlıyoruz bunu.

Fakültesi ise tuhaf gelenekleri olan bir yer. Hızlı başlayan ilk günde garip ve rahatsız edici ritüellerle karşılaşıyor. Çömezleri ezme haftasında Justine, çiğ tavşan böbreği yemekten başlarından aşağıya kan dökülmesine kadar ilginç ve bir o kadar mide bulandırıcı etkinliklere katılmak zorunda kalıyor. Tavşan böbreği yemeye zorlanmasından sonra ise işler hiç de beklemediğimiz bir yere evrilmekte. Çiğ et ve kanın tadına varmasıyla Justine karanlık bir serüvenin içine çekilir. Çoğunluğun baskısına baş kaldırırken cinselliği, arzuları ve kişiliğini keşfeder. Üstelik bu keşifte tek başına değildir, ablası Alexia ve eşcinsel oda arkadaşı Adrien de hikayeye eşlik eder.

Kannibalizm Üzerinden Sembolik Bir Anlatı – Raw

Ducournau, Raw filminde Justine’in kendini keşfetme hikayesini bolca metafor ve sağlam kurulmuş bir atmosfer ile veriyor. Masum bir genç kızın cinsellikle tanışması, dürtü kontrolünü kaybedişi kan ve insan eti üzerinden anlatılmakta.

Justine ilk defa çiğ et yedikten sonra alerjik bir reaksiyon yaşar. Derisinde oluşan kaşıntılı kabartılar soyularak çıkar bedeninde. Bu deri değiştirme aslında Justine’in karakter değişiminin temsilidir. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. İnsan etinin tadını, cinselliği ve şiddetin verdiği hazzı yaşarken rüya ile gerçek birbirine karışıyor. Bu karışıklık Justine’in yaşadığı çaresizlik ve suçluluk hislerini bize hissettirmede çok başarılı.

Zamanla dönüştüğü avcı karakterinde ise ablasıyla girdiği Adrien’i elde etme yarışında savaşması gerektiğinin farkında. Hayvani içgüdüler devreye giriyor. Bu savaşta ablasının tüm toplumlarda cinselliğin temsili olan orta parmağını keserek aslında üstünlüğü sağlamaya çalışıyor. İnsan etiyle tanışması da bu sahnede gerçekleşiyor. Hastanede parmağı köpeğin yediğini söylediklerinde babanın söyledikleri ise oldukça manidar “ İnsan etinin tadını alan hayvan çok da güvenli değildir. Tadını sevmişse eğer tekrar ısırır.” Bu savaş en sonunda Alexia’nın Adrien’i yemesiyle son bulmakta. Avı kazanan Alexia. Son sahnede filmin en başında annenin yemeğin içinden çıkan ete aşırı tepkisinin sebebini de öğreniyoruz. Bu ailedeki tek yırtıcı kızlar değil. Annenin de insan eti yediği gerçeğiyle yüzleşiyoruz.

New French Extremity akımının izlerini bolca bulmak mümkün. Cinsel çöküş, hayvani şiddet ve psikozlar filmin tüm atmosferine hakim. Oldukça rahatsız edici sahneleri var ama bu sahneleri görmek için en az 40 dakika beklemek gerekiyor. Sinematik dilini, atmosferini ve müziklerini beğenmeme rağmen Raw’ın bazı gereksiz sahnelere fazla boğulduğunu düşünüyorum. Anlatılmak istenen büyük bir hikaye var ama bu hikaye daha iyi verilebilir miydi? Bence mümkün.

Raw , sıra dışı senaryosuyla izlerken yer yer “Bu neymiş böyle ya” diyeceğiniz bir film. Bu sebeple midesi hassas olanların izlemesini pek tavsiye etmem. Ama alegorik anlatımı keyifli bir film.

Okur, yazar, izler