JUPITER’S LEGACY – Kötü Bir Uyarlama mı? | Dizi İncelemesi

Jupiter’s Legacy, 7 Mayıs 2021’de Netflix‘te prömiyeri yapılan bir Amerikan süper kahraman dram televizyon dizisidir. Yapım, Josh Duhamel, Leslie Bibb, Ben Daniels, Elena Kampouris, Matt Lanter gibi isimleri içinde barındırıyor. Fragmanı duyuruluduğundan beri belki de kimsenin umrunda olmayan bir yapımdı kendisi. Keza oyuncularıyla da pek dikkat çekemedi. Bir kesimin dikkatini çekmeyi başardı ki onlar da geeklerdi. Çünkü uyarlanan çizgi romanın Mark Millar‘ın kaleminden çıkmasıydı. Bu arada Mark Millar dediğimiz şahsiyeti Kick-Ass, Kingsman ve Wanted gibi çizgi roman serilerinin yaratıcısı olarak tanıyoruz.

Jupiter’s Legacy: Bağımsız Çizgi Roman Uyarlamalarının Modası Hemen Geçti

Jupiter’s Legacy / Josh Duhamel – Sheldon

Dizi, güçlerini 1930’lu yıllarda kazanan ilk kuşak süper kahramanları merkezine alan bir hikayeyi anlatıyor ve farklı nesillerden süper kahramanlara odaklanıyor. İlk kuşak süper kahramanlar günümüzde artık saygıdeğer yaşlı ustalar olarak görülürken, onları süper güçlere sahip çocukları ise, ailelerinin başarılılarla dolu hayatlarına ulaşmak için mücadele ediyor.

Dizide Josh Duhamel tarafından canlandırılan Sheldon, oğlu Brandon’ı her açıdan yetersiz buluyor. Bu iki karakter adeta bir taht çatışması içerisindeyken bu çatışmaya diğer üyeleri de dahil olmaktan geri durmuyor. Taht çatışması ve entrikalardan uzak kalan üyeler ise omuzlarında Ütopyalı ağırlığı varken benliklerini bulmaya çalışıyorlar.

Çizgi Roman Uyarlamalarının Yüz Karası – Jupiter’s Legacy Dizi Değerlendirmesi (SPOİLER)

Jupiter’s Legacy / Ben Daniels – Walter

Açıklama-Jupiter’s Legacy

Başta Mark Millar’ın belli başlı çizgi romanlarını saydık. Ne kadar değerli çizgi roman serileri olduğunu fark etmişsinizdir. Artı olarak Kick-Ass ve Kingsman film uyarlamaları da bana göre fena değildir. Peki Jupiter’s Legacy nasıl?

Açıkçası, öncelikle şunu söylemeliyim ki Invincible ve The Boys dozunda bir yapım beklemeyin. Bunu neden söylüyorum? Çünkü biliyorsunuz ki bu aralar “İndie” çizgi roman uyarlamaları oldukça popüler oldu. Zaten doğal olarak hepsinin aynı dozda olmasını bekleyemeyiz. Sadece bu üç yapımın yakın zamanda birbirlerini takip etmesi insanları bu yönde düşündürmeye itiyor. İnanın, onlarla hiçbir alakası yok.

Süper kahraman dizisi diyebilir miyim, bilmiyorum. Karşılaştığımız çoğu süper kahraman işinin yanından dahi geçemiyor. İlk başta belirtmiştim ama yine belirtmekte fayda var. Jupiter’s Legacy, süper kahraman ve dramın birleşmiş hali. Yine de sonuç olarak bu konuların ikisini de iyi işleyememiş olan bir yapım.

Oyunculuk

Oyunculuklara gelecek olursak, kadroda zaten herkes tarafından tanına birileri, böyle ahım şahım isimler yok. Bu yüzden bu durum, Jupiter’s Legacy’i bir sıfır geride başlatıyor. Josh Duhamel’i “Transformers” serisinden tanıyoruz. Leslie Bibb’i Iron Man’in birkaç sahnesinde görmüştük. Ben Daniels, The Crown ve House of Cards gibi dizilerden dolayı sevilen bir oyuncu. Magazinsel olarak tanıyanlar yine tanıyabilir fakat ekibin en önde gelenleri bu isimler. Bana soracak olursanız Josh Duhamel ve Ben Daniels dışında iyi bir oyunculuk göremedim. Ara sıra Leslie Bibb de eşlik ediyor kendilerine. Geri kalan oyuncular, hikaye açısından pek işin içinde olmamakla birlikte, oyunculukta da kendilerini gösteremiyorlar.

Hikaye / Senaryo

Hikaye demişken, hikaye bir süper kahraman işine göre farklı değil. Genellikle bu hikayede kahramanların köklerine gidiyoruz. Günümüzde de birtakım olaylarla mücadele ettiklerini görüyoruz. Klasik bir hikaye ve klasik bir dramayla harmanlanan bir hikaye. Sanırım çizgi roman severler de hikayesinin zayıf olduğundan hep bahsediyor. Çünkü pek de iyi olmadığını duymuştum çizgi romanlarının.

Dizinin her bölümünde kesinlikle ama kesinlikle flashback sahneleri var. Sürekli geri dönüp neler yaşadıklarını görmemizi sağlıyorlar. Bu kısımlar o kadar sıkıcı, o kadar temposuz işleniyor ki uyku getiriyor. Dizinin zaten yedinci bölümüne kadar bir tempo yok. Bu arada hatırlatırım, dizi sekiz bölümden oluşuyor. Bir dövüş sahnesi gerçekleşti. Açıkçası zaten dizinin sadece ilk bölümünde dövüş sahnesi görebiliyoruz. Bu arada vasat bir dövüş sahnesiydi.

Diyaloglar

Sorunlar sadece hikayeyle kalmıyor. Bu dizinin maalesef diyalogları çok güçsüz. Basit ve yüzeysel, bazen de gereksiz diyaloglar barındırıyor. Keşke hikayesi güzel işlense, diyalogları daha gerekli olsa dediğim karakter, Chloe oldu. Chloe’nin bu dizide ne işi var diye sorabilirsiniz. Sormakta haklısınız çünkü karakterin altını doldurmakla hiç uğraşmamışlar. Yani karakter gelişimi biraz daha iyi olsa ikinci sezonda Chloe, Doom Patrol dizisindeki Crazy Jane’e dönüşebilirdi. Onu da geçtim, Ben Daniels’ın canlandırdığı Walter karakterine de biraz olsun “parıltılar” verilebilirdi. Hatta şahsi düşüncem, seyircilerin diziden çok Walter’ı sevdiği yönünde.

Müzik ve Görüntü

Filmlerde ve dizilerde soundtrackler’e oldukça önem veririm. Bu yüzden dizi boyunca kulaklarım açık oldu. Hiç değilse işin müzik kısmından kurtarmışlar diyebilirim. Stephanie Economou ablamızı da tebrik ederim. Bir de görüntü yönetmenliğini beğendim. İlk dört bölüm Danny Ruhlmann görüntü yönetmenliğini üstlenmiş. Çünkü Kendisi yakın zamanda Isaac Asimov’un romanından uyarlanan “Foundation” dizisinde de çalışacak. Bu arada en sevdiğim bölüm de yedinci bölüm oldu.

daha çok seyretse de hem okuyor, hem dinliyor.