Sekiro: Shadows Dies Twice – İki Kez Ölmek Dediğin Nedir Ki?

Merhaba iki ya da daha fazla kez ölüp ölüp dirilenler. Bu haftaki konuğumuz bizlere gerçekten kendimizi bir shinobi gibi hissettiren (konu hakkında çakralarınızı açmak için buraya tıklayabilirsiniz) oyun Sekiro: Shadows Dies Twice. Hep yaptığım gibi giriş kısmını fazla uzatmıyor ve oyunu incelemeye başlıyorum. İyi okumalar, bol ölmeler.

Babamız Dark Souls’a Selamlar

Dark Souls serisini bilir misiniz? Bilmeseniz de mutlaka duymuşsunuzdur. Duymasanız da…(Nerede yaşıyorsunuz anlamadım ki?) Neyse, demek istediğim söz konusu olan seri ileri seviyede zor olmasıyla bilinir.

Her türlü eserden alışkın olduğumuz gibi bir baş karakterimiz vardır, Malkoçoğlu gibi on kişinin arasına atlar, hepsini döver. Biraz yaralanır, sonra da başlarındaki kişiyi yok eder. Kızı (yada erkeği) kapar, biter. İşte bu konsepte (en azından bir kısmına) dur demiş olan oyun serisidir Dark Souls. Peki nasıl dur diyor, neye dur diyor, Sekiro: Shadows Die Twice ile ne alakası var? Toplanın yanıma genç ninjalarım…

Sekiro: Shadows Dies Twice -Ölüm Hayatın Kaçınılmazıdır

Sekiro, efendisini korumak için “Iron Code” dediğimiz bir düstur ile yemin etmiştir. Hiçbir şekilde ihanet edilmemesi gereken bu kod, shinobi’ler için kutsaldır. Dolayısıyla Sekiro da ölümüne efendisini koruyacaktır. Hatta bu uğurda bir kaç kez ölecektir. (Ne? Birkaç kez mi? Okuyucuyu kandırmayalım lütfen.)

Sengoku zamanında geçen hikayemize, elimize kılıcımızı almamız ile başlarız. Önümüze basit bir kaç düşman çıkar. Keser, yola devam ederiz…diyemem. Çünkü tıpkı Dark Souls’da olduğu gibi, az önce öldük. Sonra geri geldik ve bir daha öldük. Abi bir dur ne oluyor ya?

Uzun uzun anlatmayı düşündüğüm gibi, Sekiro, kesinlikle zor, bıktırıcı ama bir o kadar da kendine bağlayan bir oyun. İşte detaylar;

Kılıcım En İyi Dostumdur

Efendimizi korumak için sonuna kadar odaklanmış ve göğüs geremeyeceği engel, acı olmayan Sekiro -oyunun doğası gereği- çok kolay bir şekilde yaralanabiliyor hatta ölebiliyor. İnsan rakiplerimizi geçtim, üstümüze atlayan kurtlar bile ciddi bir tehlike. Peki kendimizi nasıl savunuyoruz?

Gelen darbelerden kaçınmak ya da kılıcımızla bir blok pozisyonuna geçmek gibi seçeneklerimiz var. Genelde bloklama (nefis görseller de oluşturması nedeni ile) her zaman daha tercih edilebilir gibi oluyor. Bloklama yaptığımızda sarı bir barem çıkıyor. Darbeleri durdurdukça bloklama kabiliyetimiz azalıyor ve en sonunda düşman savunmamızı geçmiş oluyor. Peki neden ben bu durumu uzun uzun anlattım?

Öyle dur…hiiiç bozma.

Oyunun dövüş sisteminin ana stünlarından biri, rakibi doğru anda bloklama ve açığını yakalayıp saldırmak üstüne kurulu. Yani söz konusu sistemi en kısa zamanda benimsemezseniz oyunda çok ilerlemeniz mümkün olmayacaktır. “Blokla-vur” sistemi aslında düşmanlarımızın da bize yapmaya çalıştığı bir durum. Özellikle birden çok kişiye savaşırken kendimizi savunmak oldukça zor, bu yüzden dövüşlerdeyken ne kadar savunmamız kaldığını bakma zorunluluğumuz var.

Shinobi’nin Vazgeçilmez Silahlarından İlki: Akıl

Daha önce Sekiro ve bize nasıl hisler hissettirdiğine dair bir yazı yazmıştım. (Burada sizleri bekliyor) O konuyu tekrardan burada ele almayacağım ama biraz düşman zekasından bahsedebilirim. Kısaca; gayet iyi. İnsan ve başka türde olan rakiplerimiz genelde tam olarak yapmaları gerekeni yapıyorlar. Menzilli rakiplerimiz bizi görür görmez keskin nişancılık özelliklerini konuşturuyorlar (bazen abartıyorlar hatta) Yakına geldiğimizde ise kılıç, bıçak ne varsa çekip son bir direnişte bulunuyorlar. Yakın dövüşe daha meraklı olan rakiplerimiz ise, toplu şekilde görür görmez saldırıyorlar. Tabii onlardan hızlıyız, kaybolup tekrardan saldırmak gibi taktikleri kullandığımızda gafil avlanabiliyorlar ama bu, zaten olması gereken bir şey. Kısacası ben düşmanlarımızdan memnun kaldım. Boss konusuna ise daha sonra değineceğim.

Gözlerimi Kapatmak istiyorum Ama Manzara Fazla Güzel

Sekiro: Shadows Dies Twice kesinlikle görseller ve grafikler açısından türünün en iyilerinden olduğunu ifade edebilirim. Yanma ve su efektlerinden tut da gölgelendirmeler ve küçük ışık oyunları. Beğenmeyi bırakın aşık olmamak mümkün değil. Ama görsellerin etkileyici olmalarının nedeni sadece bunlar değil.

“Şeytan ayrıntıda gizlidir.” Bu sözü bilir misiniz? Sekiro’nun yapımcılarının bildiğine eminim. Oyuna başladığınızda herhangi bir yere bakın. Herhangi bir yer. Ufukta bir çizgi olabilir, Sekiro’nun üstü başı olabilir, ya da az önce öldürdüğünüz rakibiniz olabilir…mutlaka bir detay göreceksiniz. Ve bunlar boş detaylar değil. Üst üste bağlanmış kuşaklar, ipler kıyafet parçaları. Rüzgarla sağa sola sallanan başarılı yeşillikler…her bir detay için ince işçilik yapılmış. Geniş haritalarda dolaşırken, her bir noktanın bu kadar detaylı olması ve bölümlerin hepsi için bu kadar uğraşılması gerçekten de bir damla göz yaşı akıtmama sebep verdi.

Öve öve bitiremesem de, yüksek dağlardan karanlık ve iğrenç zindanlara kadar giden zorlu maceramızda sadece etraf değil rakiplerimiz ve Boss’larda birer sanat eseri olmuşlar.

Oyuncular ve Tarihçilerin Mükemmel Uyumu

Sengoku dönemini anlatan 2019 Yılı çıkışlı oyunumuz, hem bu dönemin mimarisi ve coğrafi şekillerine sağdık kalmış hem de kültürünü çok gerçekçi bir şekilde yansıtmış. Tabii metafizik olay ve varlıklar yok mu? Fazlası ve kalitesiyle varlar. Özellikle bakıp araştırdım ve şunu söyleyebilirim ki, yine dönemsel efsaneler ve karakterlerden yola çıkarak hazırlıklar tamamlanmış, oyun ortaya çıkmış. Grafik ve görsel kısmını geçmeden şu konuyu da öveyim ki, oyunun başından sonuna kadar aynı kalite ve özenme durumu bu konuda da var. Haritaların en ücra köşelerine de gitseniz, kaliteden, uzmanlıktan ödün yok.

Coğrafya şartlarının oyun üstünde sadece görsel olarak büyük katkısı yok, oynanış da çatır çatır etkileniyor. Sekiro, istersek düşmana bağıra çağıra (aslında çok sessiz bir karakter) önden saldırabiliyor ya da akıllı bir kurt gibi, rakiplerini teker teker avlayabiliyor. Dolayısıyla gizlenerek gitmek ve fark edilmeden ilerlemek, zaman zaman düşmanı tek hamlede bitirmek, bazen ise hiç bulaşmamak tamamen seçeneklerimiz arasında. Çimenlerden ilerken görülmüyor, ya da yüksekten aşağıya doğru daha sağlam vuruşlar yapabiliyoruz. Bu durum da akıllı bir ninjanın çevresinden yararlanmasına (zorunluluğuna) neden oluyor. Yine ağzımızda güzel bir tat, yine ölümün ucunda Sekiro…

Kafasız Boss’lar ve Kellesiz Boss’lar

Hayır ikisi aynı şey değil. Yazının yukarıda bir yerlerinde dediğim gibi, oyunda Boss savaşları kaçınılmaz bir gerçek. Shinobi’mizin türlü türlü ızdırap rakiplerle uğraştığı yetmezmiş gibi, bir de ziyadesiyle güçlü bölüm sonu canavarları var. Söz konusu olan “canavarların” bazıları gerçekten de Japon mitolojisinden gelen (daha doğrusu kabuslarından) varlıklar. Ne yapacağı belli olan da var, gayet tekinsizi ve korkuncu da. Bazıları ise efsanevi savaşçılar.

Şimdi gelelim Boss’lar konusunda göz alıcı başka bir noktaya. Ben, oyundaki neredeyse bütün Boss’larla dövüştüm (ama hepsini yenemedim) Hepsinin ayrı bir mekaniği, zayıf noktası var. Her birinin dövüşme şekli var. Evet bazıları birbirine benziyor ama dikkat ederseniz farklı olduklarını görebilirsiniz. Aslında bu konu oyunun hem artısı hem de eksisi. Evet her birinin farklı olması kesinlikle oyunun tekrardan oynanabilirliğini arttırıyor, heyecanı diri tutuyor. Ama hepsi de fazlasıyla zor. Özellikle Youtube’dan kopya çekmeyecekseniz, önce karşıdakini iyice gözlemlemeniz, doğru ekipmanla gitmeniz ve güçlü reflekslerinizin olması bir zorunluluk. Sizi bilmiyorum ama ben bir Boss bulduğumda, eğer kendimi hazır hissetmiyorsam hemen geri çekiliyordum diyemem çünkü oyun buna da izin vermiyor. Önce iki kez ölüyoruz ardından da ekipmanı toplayıp savaşa gidiyoruz.

Kısaca Boss’larda sabır, strateji ve iyi refleksler olma zorunluluğu var. Bunu da artı mı sayarsınız eksi mi, o konuda yorumlar sizde.

Seslerin Verdiği Zevk Nedeniyle Gözlerimi Açamıyorum

Müzikler geleneksel ve özellikle çarşı karışınca çalınanlar gayet uygun. Tabii müzik kısmı aslında biraz kişisel, subjektif bir konu; benim beğendiğimi siz beğenmeyebilirsiniz. Ancak ortama çok uygun olduğunu düşünüyorum. Ardı arkasına savaşlara girsek bile beyin patlatmayan ama bir yandan da uyutmamanın dengesinde parçalarla kulaklarımız şenleniyor. Fakat aşık olduğum nokta burası değil.

Bazen görseller hipnotize ediyor ve dövüşü kaybediyorum

Seslendirme. İşte gerçek başarı. Japonca seviyorsanız, “anime denince akla ben gelirim” diyorsanız, kesinlikle memnun kalacaksınız. Wolf (Sekiro da diyebiliriz) sadece ve sadece gerekli koşullarda ve gerektiği kadar konuşsa da, hem kendisinin hem de diğer bütün karakterlerin seslendirmeleri müthiş olmuş. Yaşlılardan gençlere, sağlıklı olanlardan ölüm döşeğindekilere kadar herkesin sesinin “cuk” oturduğuna inanmaktayım. Bu konuda çok fazla ilave etmem gereken bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Yeni Yerleri ve Yeni Belaları Bulma İsteği

Haritalarımız geniş, senaryomuz çekici. Bu iki konunun birbiriyle biraz hastalıklı bir bağlantısı var diyebilirim. Ben tam uslu uslu ana senaryomda giderken, bir baktım “orayı da keşfedeyim, buraya da bakayım” diyerek ana yolumdan çok uzaklaşmışım, hatta ne yapıyordum unutmuşum. Evet yeni yerler bulmak ve kılıcımı farklı düşmanlara karşı denemek zevkliydi ama işin ucunu biraz kaçırdım. Tavsiyem biraz ana senaryodan gidin biraz da içinizdeki Indiana Jones’u dinleyin. Ama kendinizi bunlardan birine kaptırmayın.

Senaryomuz aslında biraz klasik. Efendisini koruyan shinobi ve benzeri konseptler milyonlarca kez yapılmış, işlenmiş eserler. Ama Shadows Dies Twice bize bu klasik konuyu gerçekten de etkileyici bir bütünlükle anlatıyor. Sesler, müzikler, görseller, rakiplerimiz her şey birbirlerini tamamlar nitelikte. Zaten günümüzde bence herkesin yapması gereken şey de bu: Yeni bir hikaye yazılamıyorsa, bildiğimiz hikayeyi etkileyici bir şekilde işlemek ve anlatmak. Oyunun bunu başardığını düşünüyorum.

Shinobi’nin Seçimi ve Dönüşü

Oyunun geliştirici olan FromSoftware, elini korkak alıştırmamış ve bir tat daha katmış; Seçimler.

Hemen açıklayayım öyle clickbait gibi olmasın, oyunun her noktasında bir seçim şansımız yok. Açık konuşmak gerekirse oyunu bitirmiş biri olarak seçim özgürlüğümüzün çok fazla olmaması beni üzmedi. Bazı önemli seçimleri yapabilmemiz, zaten oyunu gayet değiştirmeye yetiyor. Unutmayalım ki, oyun yapımcılarının sunduğu şey “kendi shinobi’nizi oluşturun” değil. Oyunun bize sunmayı düşünmediği bir şey için de bu olayın yokluğu ile suçlamamızın bir manası yok.

Canavarların Karşısında Tek Kollu Ninja

Sekiro, tek kelimeyle (ve bizim seçimlerimizle) güçlü ve kabiliyetli bir shinobi burası kesin. Ama gücü sadece kılıç kullanma, sessiz hareket etme ve müthiş bloklama özelliklerinden gelmiyor. Ayrıca gayet de karizmatik. Pardon onu söylemeyecektim. Asıl diyeceğim şu ki kendisinin oyuna rpg özellikleri katan kabiliyet seçim durumumuz var. Tabii acı bir şekilde söz konusu özellikler için savaşlarda başarılı olmamız ve rakiplerimizi öldürmemiz gerekiyor. Aslında bildiğimiz exp sistemi. Peki özelliklerimiz güzel mi?

Kurban bayramında valla ben bir şey kesmedim!

İşte geldik oyunu hafiften gömeceğim noktaya. Puanlarımızla alabileceğimiz seçenekler güzel…sayılır. İsimleri ve açıklamaları yine oyuna tat katan kısımlardan ama maalesef öncelikle bu konuda seçeneklerimiz yeterli değil. Ben oyunun sonlarına doğru neredeyse tüm kabiliyetlerimi fullemiştim. Ayrıca maalesef söz konusu kabiliyetler oyunu kesinlikle daha zevkli hale getirse de bence daha fazla olabilirdi. Açıkçası oyunu benim kadar beğenirseniz çok takılacağınız bir nokta olduğunu düşünmüyorum.

Tek Kollu Dediler Yalan Söylediler

Sekiro: Shadows Dies Twice bize insan üstü yaratıklar fırlatırken biz de bu rakipleri kolumuzla tutmaya çalışıyoruz. Spoiler sayılmaz çünkü ilk on dakikada görüyoruz neler olduğunu. Yine de tam ne olduğunu söylemeyeyim ama bir eşyamız var, oldukça nefis. Kesinlikle oyuna renk ve tat kalmış. Söz konusu eşyamızın da upgrade’leri var ve bunları başarabilmek için çeşitli kaynaklar bulmak gerekiyor. Yani gider, arar ve kılıcınıza güvenirseniz bu tür ilerlemeleriniz de olabiliyor.

Bu eşya ile çatıdan çatıya atlayabileceğimiz bir ipimiz en başta geliyor. Sonrasında ise menzili özel saldırılardan, ateş kullanımına kadar oyuna kesinlikle kullanılacak güzellikler sunuyor. Dikkatli bakmanızı tavsiye ederim.

Son Kalan Canımı Da Harcarken

Sekiro: Shadows Dies Twice kesinlikle denenmesi gereken bir Souls tatlı oyun diyebiliriz. Evet, katılıyorum aşırı zor olması nedeni ile her oyuncuya hitap etmeyebilir. Ama yine de her açıdan denenmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle indirimli olabilecek şu günlerde edinmenizi tavsiye ederim.

Bir sonraki yazımıza kadar, iki kez ölmemeniz dileğiyle.