A PLAGUE TALE: INNOCENCE – Oyun Dünyasında Salgın!

Merhaba, salgın seven ve sevmeyen arkadaşlar. “Sitemizdeki ilk yazı için ne yazsam” diye düşünürken, çok yakın zamanda bitirmiş olduğum, bitirdiğime de üzüldüğüm oyun olan A Plague Tale: Innocence hakkında bir şeyler paylaşayım dedim. Giriş kısmını çok uzatmadan, sizi salgın ile baş başa bırakıyorum…

Salgın Günlerinde Salgın Oyunu Oynanır mı?

Tüm dünyaca sağlık seviyemizin düştüğü bu günlerde salgın konulu film ve oyunlar da bir salgın olmuş durumda (ucuz kelime oyunu:) )  Ancak oyunumuzdaki beğenmeniz oldukça yüksek ihtimal.

İlk olarak oyunumuzda Amicia de Rune adlı, cesur, tatlı, zeki, kabiliyetli…(yarım gün boyunca özelliklerini saymaya devam edebilirim) bir kızı canlandırmaktayız. 1348 Yılında, soylu bir ailenin büyük kızı olan Amicia için hayat oldukça güzeldir; Çok sevdiği bir babası, çok değer verdiği köpeği ve soylu olmanın verdiği zenginlik içinde yaşamaktadır. Ancak Yüzyıl Savaşları nedeni ile gelen İngilizler hayatını hafiften germektedir. Aslında İngiliz sorunu gelinceye kadar, Amicia için annesi ve kardeşi, daha büyük soru işaretleri doğurmuştur. Annesinin, küçük erkek kardeşini tüm dünyadan gizlemesini bir türlü anlamayan Amicia, bir gün babasıyla ufak bir av macerasına çıkar. Fakat ava giden avlanır…

Üçüncü şahıs kamera açısı ile ilerlediğimiz oyunun türünü korku ve hayatta kalma olarak nitelendirebiliriz. Olaylar ilerlerken hem kendisini hem de kardeşini düşünmek zorunda kalan Amicia, bir çok düşmanından saklanması ve dikkatlerini başka yöne çekerek tehlikeden uzaklaşması gerekecek. (Valla düşmanlar yakalarsa “tek atıyorlar” gencecik kız, ne yapsın zırhlı şövalye karşısında) Tabi bazı rakiplerimizle “sling” kullanarak dövüşme şansımız olsa da genelde saklanmak hayatta kalmak olarak değerlendiriliyor.

A PLAGUE TALE: INNOCENCE
“Hugo, önden sen git, sana bir şey olmazsa hemen arkandayım” -Amicia, yılın ablası

Saklanarak hayatta kalma kısmının çok iyi yapıldığını söyleyebilirim; Bu kısımda yapay zeka gayet başarılı. Uzaktan sizi gördüler mi, görmeye devam ederlerse kontrol etmek için gelip etrafta dolaşıyorlar. Çoğu oyunda muhafızlar gelip, sadece bir noktaya bakarlar ancak bizim oyunumuzda biraz daha kapsamlı bir tur attıklarını söyleyebilirim. Onlarla kedi-fare oyunu oynarken, küçük kardeşimizin de elinden tutarak, saklayarak hareket etmek, kendisinin korkusunu bastırmaya çalışmak…kesinlikle ayrı bir tat olmuş. Benzerini, Telltale’in The Walking Dead‘inde de görmüştük.

Amicia: Sling ve Simyanin Gücü

Oyunda sadece düşman askerlerinden ve bizi arayan kişilerden değil aynı zamanda yeni bir salgın olan “The Bite” dan, yani vebalı farelerden de kaçmamız gerekiyor. Oyuna başladıktan çok kısa bir süre sonra göreceksiniz ki, bir sel seviyesinde, yerden çıkan, kırmızı gözlü ve ciyaklayan fareler, Amicia ve kardeşi Hugo’nun tadına bakmak isteyecekler. Haliyle o yıllarda ilaçlama şirketi falan da yok. Kendi kabiliyetlerimizle hayatta kalmaya çalışırken, dertlerimize bir de Hugo’nun baş ağrıları ve başka sağlık sorunları da eklenince, durum iyice kötüleşmiş oluyor. Hani genç kızımızın saçları bir günde beyazlasa ve bir Witcher olsa, gerçekten de şaşırmam. Peki bu kadar sorunu ne ile çözeceğiz? Tabi ki simya (alchemy) ve sling ile!

Oyunun en başında babamız sayesinde alıştırma yaptığımız sling, bir ipin ucuna, ufak boyutta taş tutması için eklenti yapılmış olan, zararsız gözüken ama şövalye öldürme kapasitesine sahip olan silahımız. Kendisi en iyi arkadaşımız çünkü farklı bir silah (fiziksel olarak) kullanmıyoruz, açıkçası ihtiyacımız da olmuyor. Sling’e koyacak taş bulabildiğimiz sürece (hiç taş sıkıntısı çekmedim, rahatça bulunuyor) hedefine kitlenen Amicia, rakibine sağlam hasar vurabiliyor. Ancak taşı yiyen ağır zırhlı rakiplerimiz sadece kızıp üzerimize doğru geliyor ve kılıç saplamak konusunu fiile dökmek istiyorlar. Neyse ki ikinci silahımız olan simya var.

Oyunda ilerledikçe simya konusuna hem Hugo’nun hastalığı, hem de daha zorlu rakiplerimizi (insanlar ve fareler) halletmek için ihtiyacımız oluyor. Sağdan soldan bulduğumuz malzemelerle sling’imizin gücünü arttıracak karışımlar yapabiliyoruz. Spoiler olmaması açısından çok detay vermeyeceğim ama bu karışımlar kesinlikle kullanılmak zorunda, ancak yapması kolay, malzeme bulması ise orta seviyede zor. Kesinlikle simya olayını da beğendim, bir FMA (Fullmetal Alchemist) olmasak da kesinlikle avantaj veren bir özellik. Simya olayında ilerledikçe oyuncunun oyun tarzı da değişebiliyor. Yaşanan olaylar nedeni ile birkaç şövalyenin üstüne koşup sling ile saldırmışlığım vardır (çok sayıda malzeme kaybettim ama pişman değilim, bu gün olsa yine yaparım) Yine de oyunun son bölümüne kadar saklanmak, doğru zamanda doğru yere dikkat çekmeden gitmek değerini asla kaybetmiyor. Sadece farklı simya karışımlarınız olduğu için sorunlarınıza birden fazla şekilde çözüm bulabiliyorsunuz. Kesinlikle zaten heyecanlı olan olaylara daha fazla heyecan katmış.

A PLAGUE TALE: INNOCENCE
Arkası dönük muhafızı az sonra sulu ve taşlı bir şaka bekliyor.

Tüm bunlara ek olarak, dikiş-nakış işinden çok iyi anlayan, evde kalması oldukça düşük ihtimal olan Amicia, ekipmanını upgrade etmekten de geri kalmıyor. Eski Singer’lerden olmasa bile başka bir nakış makinesi iline geçirince, üstündeki eşyalara eklemeler / çıkarmalar yapabiliyor. Böylece daha sessiz olması ya da daha fazla taş taşıması gibi güncellemeler oyuna renk katıyor.

Fareli Köyün Kavalcısı?

Tabi ki yazımı, başımızın belki de en ciddi belası olan farelere değinmeden bitirmek olmazdı. Nereden ve neden çıktığı bilinmeyen (en azından hikayenin başında) fareler gerçekten de bir salgın hızında ve tehlikesinde ilerliyor. Baştan söyleyeyim ki fareler ile dövüşmek gibi bir opsiyonumuz yok. Sadece kendilerini geri çekilmeye zorlayabiliyor ya da tabanları yağlamakla sorunlarımıza (geçici) çözüm bulabiliyoruz. Karanlık ortamlarda, atacağımız hatalı bir adım muhtemelen ölüm demek. Aynı zamanda Hugo’yu da korumak gerekiyor. Hikayenin basitçe “farelerden kaçmamız gereken oyun” olduğu izlenimine kapılmayın, bundan çok daha fazlası var.

Tahmin edilebileceği gibi, simya kabiliyetlerimiz gelişirken düşmanlarımızda da gelişme olacak, daha fazlası, daha ağır zırhlısı ve farklı şekilleriyle karşımızda olacaklar.

Gözler de Mutlu Ama Kulaklar Dans Ediyor

Oyunun grafikleri, orta derecede bilgisayarların dahi rahatlıkla kaldırabileceği bir şekilde hazırlanmış. Özellikle laptop üstünden de denedim, herhangi bir sıkıntı olmadı, yine de tabi oyunu oynamadan her zaman sistem gereksinimlerine bir göz atmakta fayda var. Gölge geçişleri, ışıklandırmalar ve geçtiğimiz ortamlar kesinlikle hem gerçekçi hem de üstünde ciddi bir emek harcanarak inşa edildiği belli yerler. Asobo Studio ve Focus Home Interactive bizlere gerçekten güzel görseller sunmuş. Karakterlerin yüz hatları ve fiziksel modellemelerinden de gayet memnunum.

Grafikler iyi hoş da bir de müzik konumuz var. Çok sevdiğim keman/viyolonsel tarzdaki ağır ancak çok kaliteli olan müzikler, oyunun ağır ve korkunç olan havasıyla çok iyi uyuşmuş. Oyuna her başladığımda gözümü kapatıp, menüde gelen müziğin tadını çıkardım. Müzik zevki tabi kişisel bir mesela ama ambiyansa uyduğu için çoğu oyuncunun seveceğini düşünüyorum. Klasik bir çağda klasik müzik. Gerdikçe geriyor…

Meşale sönerse ayvayı yedik.

Seslendirmeler de gayet olmuş. Biraz şive kulağa geliyor, gizlice ilerlerken bir anda çarptığımız şişe düşüyor ve sesi yankılanıyor. Ateşin çıtırtısından tutun da yağmur sesine kadar beğenmediğim herhangi bir kısım olmadı. Fazla söyleyebileceğim bir şey yok. Zevkle dinledim çocukların dramlarını.

A PLAGUE TALE: INNOCENCE  – Son Taşlarımızı Atarken

2019 Mayıs ayında piyasa sürülmüş olan oyun, bence, hak ettiği ilgiyi görmemiş. En azından ülkemizde. Dünyanın geri kalanında farklı, ödül adaylıkları ve ödülleri var. Sadece kendi karakterinin değil, küçük ve hasta kardeşini hastalıktan ve “kötü adamlardan” korumak isteyen, içinde şiddetten çok korku ögeleri bulunduran oyunlardan hoşlanan herkese tavsiye ediyorum. Sadece korku-gerilim tarzı oyunları seven kişilerin bile denediklerinde zevk alacaklarını düşünüyorum. Grafiğinden seslere, kurgusundan karakterlerine A Plague Tale: Innocence, atlanılmaması gereken bir şaheser olmuş.

A Plague Tale: Innocence oyununu an itibariyle(02.05.2020) Steam’den 130 TL civarında bir tutara alabilirsiniz.

Meraklısı için oyunun fragmanını da paylaşıyorum.

Bir sonraki yazımızda buluşuncaya dek, taşlarınızın ve simya malzemeleriniz hiç bitmemesi dileği ile…