CYBERPUNK 2077 : Koca Bir Fiyasko mu?

Şaka maka Cyberpunk 2077 çıktı. Oynadık, bitirdik. Kızan kızdı, seven sevdi ve bitti. Onca curcuna, hayal kırıklıkları, koca bir fiyasko öylece bitip gitti. Benim de içine dahil olduğum oyuncu kitlesi olaylara artık daha rasyonel daha sakin bir gözle bakıyorlardır diye düşünüyorum. Kısacası Cyberpunk için koca bir fiyasko mu? diye sormamın altında çok daha derin sebepler yatıyor.

Aslına bakarsanız ben Cyberpunk için bir inceleme yazısı dahi yazmayacaktım. Bu kapsamlı bir inceleme yazısı değil de daha çok oyunu, yapımcısını hatta oyun basınından, oyuncu kitlesine çok sağlam geçirdiğim 30 dakikalık bir jurnal olacaktı. Metnine kadar hazırdı.

Ta ki oyunu PS4 üzerinden değil de PS5 üzerinden oynayıp bitirene kadar. Artık o ilk kızgınlığım, hayal kırıklığım yok üstümde. Bu yüzden oyunu daha objektif, daha makul bir şekilde değerlendirebilirim diye düşünüyorum.

Ha sanmayın ki bu oyunu birileri gibi yağlayıp ballayacağım. Ben yediğim kazığı hala unutamadım ve hala içten içe öfkeliyim. Ama öncesine nazaran daha makulüm. İncelemeye başlamadan bunu söyleyeyim dedim.

Yalanlar, yalanlar

Hazırsanız incelememize başlayalım. İncelemeye daha önce defalarca kez konuşulan yapım süreci, bize söylenen yalanlar, içi boş vaatler ile değil de doğrudan oyunun kapağı ile başlamak istiyorum. Evet bildiğimiz oyunun kapağı ile. Daha önce defalarca yapımcıların kazığı yemiş olan biz oyuncular, evet size sesleniyorum. Hani şu kötü çocuklar var ya. Ubisoft, EA ve Activison. Ha’ Hangisinin çıkardığı oyunun kapağında daha oyun çıkmadan şu kadar ödül aldı diye bir ibare yazıldığını gördünüz?

Ben cidden merak ediyorum. Gerçekten merak ediyorum. Daha çıkmayan bir oyun nasıl kutusuna ikiyüzden fazla ödül yazabiliyor?

Bilmeyenler için söyleyeyim. Bir oyun çıkış günü yayımcı firmaya verilmiyor. Oyunun gold sürümü, yani tüketici ile buluşmaya hazır olduğu versiyonu yayımcıya yaklaşık bir ay önceden gönderiliyor. Oyun bu süreç zarfında basılıyor, tüketiciye dağıtılmak üzere hazır hale getiriliyor. Ha bazılarınız belki onu yayımcı yazmıştır diyecektir ama yok. Bu oyunun yayımcısı da CPDR. Bilmeyenler için CDPR artık o küçük bağımsız stüdyo değil. Son fiyaskoya kadar Avrupa’da piyasa değeri en büyük oyun şirketiydi. Ayrıca yan firmaları CD Project ise başlı başına bir oyun dağıtımcısı. Yani CDPR kendi ürettiği oyunu kendi dağıtıyor.

Bu ibareyi de kendileri bile isteye koymuşlar. Ayıp etmişler bile demiyorum artık. Bu basbayağı yalan hani.

Yalanlara Basın da Ortak Oluyor

Oyun dünyasında verilen ödüllerin artık bir kıymeti harbiyesinin kalmadığı hepinizin malumu. Parayı veren düdüğü çalıyor vesselam. Oyun basının bitmesinin, onun yerine Youtube üzerinden bağımsız içerik üreticilerinin parlamasının en büyük sebebi de bu zaten. Çünkü artık kimse bu oluşumlara güvenmiyor. Yıllarca her oyuna 10 üzerinden 10 vererek o güveni çoktan kaybettiler.

Demem o ki burada suçlu sadece CPDR değil. Çünkü gidip sorsan o 200 ödülü tek tek açıklar. Asıl adilik çıkmamış oyuna 200 ödülü veren bu arkadaşlarda.

Bu arkadaşlar yüzünden oyuncular yıllarca manipüle edildi ve mağdur oldular. Ama gün geldi ve hesap döndü. Bu sefer sadece oyuncular değil. Koca bir oyun ve oyunun yapımcısının altlarından kalkamayacakları bir beklentiye yine o besledikleri arkadaşlar sayesinde girdiler. Ve bu öyle kolay kolay geçiştirilebilecekleri bir beklenti değildi. Cyberpnuk fiyaskosu sadece oyunculara beklentiler konusunda daha tutarlı olmalarını öğretmedi. Sadece ön sipariş için bu kadar aceleci davranmamalarını da öğretmedi. Oyuncular çok acı bir şekilde nasıl sistematik bir şekilde kandırıldıklarını, gözlerinin içlerine baka baka nasıl yalan söylendiklerini gördüler. Bu fiyasko tüm oyun camiasına, yapımcısından, yatırımcısına, oyuncusundan, basınına unutulmaz bir ders oldu.

Oyun Basını?

Çok merak ediyorum. Bu oyunu anlata anlata bitiremeyen basın şimdi hangi yüzle insanların gözüne bakıyorlar? Nasıl olur da oyun çıkmadan önce oynama şansına erişen bu arkadaşlar bu oyunu böyle körkütük övebildi? Bu oyunun bu kadar sorunlu olduğunu bilmiyorlar mıydı? Evet CDPR oyun basınına konsol versiyonu göndermeyerek bu fiyaskoyu örmeye çalıştı ama oyunun pc versiyonu da korkunçtu ve bu arkadaşlar bu oyunu çıkışından tam tamına 5 ay önce oynadı. Yani bizim o indirdiğimiz 50gb güncellemeler ve o 5 ayda gelen cilalamalardan daha önce oynadılar. Buna rağmen çıkıp insanların gözlerine baka baka bu oyunu maalesef övdüler.

CDPR Youtube’daki içerik üreticilerine ise sadece PC key yollayarak konsol tarafındaki fiyaskoyu gizlemeye çalıştı. Konsol odaklı içerik üreten kanallara bile pc kodu gitti arkadaşlar. Konsol versiyonun içler acısı halde olduğunu da gayet iyi biliyorlardı ve bunu birinci ağızdan sonradan itiraf da ettiler.

Ama bunu oyuncularla paylaşmak yerine gizlemeyi tercih ettiler. Zira Milyonlarca ön sipariş tatlı geldi arkadaşlara. İade kampanyası açarız, çoğu zaten iade etmekle uğraşmaz diye düşünmüş olmalılar. İnsanların “zaten aldık güncelleme bekleriz’’ diyeceğini tahmin ettiler. Bu yüzden Oyun basınına sadece bilgisayar kodu yolladılar maalesef.

 Sonuç olarak abartmayı hatta yalan söylemeyi seven, oyun kültürü sığ, aşırı gaza gelmiş basın ardı ardına çok pozitif yorumlar ve puanlar verdi. İnanmıyor musunuz? Gelin şu arkadaşlara birlikte kısaca bir bakalım. https://youtu.be/omyoJ7onNrg?t=643

2 Dakika izlemeniz kafi…

Evet. Nasıl ama? Heyecan var mı heyecan? Eğleniyor muyuz? Durun daha yeni başladık. Ama korkmayın incelemenin genel dozu bu şekilde olmayacak. Ama önce kinimizi iyice kusalım.

Konsol Faciası

Bunların hepsinin üstüne gerek PS4 gerek Xbox one için hazırlanan trailerlar ile hype iyice tavana çıkarıldı. Ama işin korkunç tarafı bu oyunlar bırakın dowgrade yemeyi. Bariz bir şekilde. Bakın bariz bir şekilde Ça-lış-mı-yor-du. Hayatının büyük bir bölümünde oyunları konsol üzerinden oynamış ben bile ömrü hayatımda bu kadar bozuk, sürekli kasan, iğrenç gözüken bir oyun görmedim. Yok valla görmedim. Hani şu cihazda neler neler oynadık ama yok. Bunun bir tarifi cidden yok. Anlatmak imkansızdı. Önce bir şaka olduğunu düşündüm. Yok ya bi iş var bu işin içinde dedim. Sonra güncellemeleri yapmadığımı fark ettim. 40-50 gb güncelleme gelmiş, İlla düzeliyordur dedim ama yok.

Oyun bildiğin blurlanmış 30 fps bile çalışmayan ağzına kadar bug ve glichle dolu bir fiyaskoydu. Sonra verdiğim para aklıma geldi. Off bak yine afakanlar bastı. Neyse  biz devam edelim. Oyun basını oyunu iyice yağladı balladı ama yetti mi?. Yetmedi. Oyunun baş yapımcısı bla bla abi çıktı. Oyunun konsol sürümlerinin beklendiğinden daha iyi çalıştığı falan söyledi. Hani bu arkadaşın beklentisi neydi siz düşünün.

Ama eninde sonunda oyun çıktı ve evinde 3090’nı olmayan, düz konsol sahipleri ve oyunu düzgün çalıştıracak sisteme sahip olmayan pc oyuncuları bu oyunu oynamaya başladı. Ve arkadaşlar bu hiç ama hiç de azımsanmayacak bir kitleydi. Muhtemelen oyuncuların %80’i bu oyunu düzgün açacak bir sisteme dahi sahip değildi. Ha sanmayın ki düzgün sistem olunca oyun akıyor. Ben PS5 üzerinden bile oynarken saçma sapan buglar görmekten gına gelmişti. Ps4 üzerinde taş çatlasın yaşadığım oyun çökmesi iki elin parmaklarını geçmez. Çok nadirdir hani oyunun çökmesi. Cyberpunk da ise geçen jenerasyonun toplamında yaşadığım çökme sayısına tek oyunda ulaştım.

Şimdi bazılarının çıkıp gayet iğrenç bir şekilde ne olacaktı kaç yıllık konsol çalıştığına dua edin falan dediğini görüyorum. Anlaşılan CPDR 2 dlc ile, parasıyla bile satın alamayacağın devasa bir gönüllü avukatlar ordusu tutmuş. Hiçbir şey demiyorum bu arkadaşlara. Sadece bu oyunun konsol ile atılan özel bundle versiyonlarını gösteriyorum. Öyle bir bundle ki içinden çıkan konsol oyunu açamıyor. Hayrını görün.

Teknik konulara olan kinimizi kustuğumuza göre gelin kısaca diğer yalanlara girelim. Zira önümüzde uzun mu uzun bir inceleme var. Bu bölümü elimden geldiğince kısa tutmak istiyorum. Çünkü üzülüyorum.

Oynanış Vaatleri

Oyun sadece teknik olarak değil, oynanış olarak da inanılmaz vaatlerde bulundu ve biz de tüm bu yalanlara Ezel’deki Ömer gibi inandık. Çünkü inanmak istiyorduk. Hatırlarsınız CDPR bu oyunun bizlere bir RPG olacağını duyurmuştu. Aslına bakarsanız Cyberpunk evreni için yapılacak bir oyun için aksi düşünülemezdi.

Zira Cyberpunk evreni biz iyiyiz, onlar kötü, hadi onları dövelim sığlığından çok uzak bir evren. Evrenin baş kahramanı Jhony Silverhand bile inanılmaz tutarsız bir karakter. Bazen of ulan karizmaya bak be’ Allah’ın aslanı yürü be derken. Bazen de ya Jhony sen ne adi bir insanmışsın derken buluyoruz kendimizi. Haliyle bu evrende karakterin kendi seçimleri ile yol alabilmesi, her insan gibi bazen hata bazen ise doğruları yapabilmesi bizim kontrolümüzde olmalıydı. Yani olsaydı tabii. Oyun teknik beklentiler bir yana oynanış içeriği olarak da vaat edilenden uzaktı maalesef.

Ah Şu Hype Treni!

Ancak benim burada kızmak istediğim diğer bir kitle ise oyuncular evet siz sevgili ana akım oyuncular. Arkadaşlar sahi siz bu oyuna neden bu kadar yükseldiniz? Cyberpunk evrenini çok mu seviyordunuz? Hayır. Öyle olsa bu evreni uzun uzadıya detaylı bir şekilde anlatan videolar bu kadar az izlenmezdi.

Bir rpg tutkunu musunuz? Çoğunuz değil. Hatta çevremde bu oyuna heyecanlanıp Fallout bile oynamamış yığınla insan vardı.

Yoksa Keanu Reeves abiye mi coştunuz? Zaten buna bakınca aklınıza Johnny Silverhand yerine Keanu abi geliyorsa yine bir sorun var demektir. Ayrıca ilk kez mi bir oyunda Hollywood yıldızı gördünüz? Yahu Death Stranding de npc’ler bile Hollywood yıldızıydı.

Yoksa o çok beğendiğiniz youtuberlar çıkıp YILIN OYUNU dediği için mi gaza geldiniz?

Sahi niye gaza geldiniz?  Bu oyunda sizi çeken şey neydi? Çoğu insanın ne Cyberpunk evreninden ne de rpg oyunlarından bihaber olduğunu düşünürsek gerçekten çok ilginç geliyor bu durum bana. Hayır madem gaza geldiniz. Kaçınız gerçekten bu evrenin romanlarını okudu. Hadi o zahmetli geldi diyelim. Kaçınız açıp iki video izledi konu hakkında?

İnsanlar bu oyuna coştu çünkü içinde Keanu Reeves olan ışıklı mışıklı gelecek temalı Gta geliyor algısı medya ve CDPR’la birlikle el ele yaratıldı. Ana akımın motivasyonu işte bu kadar sığdı. Ne biz ne onlar istediğini alamadı maalesef. Bu oyun ne düzgün bir rpg ne de Cyberpunk temasını iliklerinize kadar işleten olay örgüsüne sahip olan o oyun değil.

Kısacası Cyberpunk daha çıkışı ile eşi benzeri olmayan bir curcunanın içinde buldu kendini. Günahıyla sevabıyla oynadık ve tüm bunları bir kenara bırakırsan ben bu oyunu sevdim. Evet ori, tlou, gibi oyunlar varken yılın oyunu falan olacak değil ama oynarken yer yer eğlendim, yer yer kaçan korkunç potansiyel için kahroldum.

Bu oyunu beklentiler üzerinden incelemeye kalkarsak çok kalp kırılır. O yüzden gelin cyberpunk 2077’i tek başına sadece bir oyun olarak inceleyelim.

Dilerseniz önce spoiler vermeden oyunun senaryosu ile başlayalım.

SENARYO

Öncelikle oyunu oynamak isteyen, merak eden herkese oyuna başlamadan önce oyunun evrenini kısa da olsa araştırmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Oyundaki göndermeleri, karakterlerin önemini, şehrin yapısını, bulunduğumuz evrenin kurallarını anlamak için bu hayati bir öneme sahip. Eğer üşeniyor, kardeşim biri bana özet geçsin neymiş hele şu Night City, kimmiş bu Johnny Silverhand diyorsanız sizi ivedi bir şekilde Talha Aynacı’nın Cyberpunk serisine yönlendiriyorum. Aynı zaman LoreMaster Kanalını şiddetle tavsiye ediyorum.

Oyuna başlamadan Cyberpunk evreni ile alakalı ne kadar bilgiye sahip olursanız sizin için o kadar iyi. Zira oturup burada size uzun uzun Cyberpunk evrenini, şirketleri ve karakterleri anlatmayacağım. Bu o videonun konusu değil. Zaten bende de öyle bir yetkinlik yok. Uyarımızı yaptıysak geçelim oyunun senaryosuna.

Hikayemiz 2077 yılında hayali bir şehir olan Night City’de geçiyor. Night City adını kurucusu Richar Night’dan alan yozlaşmanın, suçun ve kanunsuzluğun kol gezdiği bir şehir. Aslına bakarsanız şehrin kurucusu olan Richard Night suçun, sefaletin, yozlaşmanın, bozulmuş bürokratik yapının, çıkarcı siyasilerin olmadığı tamamen hür ve çağın ötesinde bir şehir hayal etmişti. Fakat işler Night City için maalesef tam aksi istikamette seyretti.

Kimliği belirsiz kişiler tarafında evinin balkonunda bir suikaste kurban giden Richard Night asla bu günleri göremedi. Aslına bakarsak iyi ki de göremedi diyebiliriz. Zira Night City özgür bir şehir devleti olsa bile bu özgürlük şehre çok şeye mal olmuştu. Şirketlerin güç savaşları altında ezilen halk yoksullaşmış. Rüşvete ve güce boyun eğmiş kolluk kuvvetleri ile suç oranı artmış. Güçlünün zayıfı ezdiği, hiçbir ahlaki, etik değerin olmadığı, teknolojinin zirvede, insan yaşam kalitesinin ise diplerde gezindiği bir şehir oraya çıkmıştı. Bir yanda alabildiğine şatafatlı şirket gayrimenkulleri, diğer yanda ise California sahilleri boyunca uzanan gecekondulu mahalleler. Bir yanda ağır silahlı aşırı teknolojik güvenlik kuvvetleri, diğer yanda ise irili ufaklı silahlı çeteler.

Ana karakterimiz V’nin de dediği gibi. Night City’de yolda kaza yürürken serseri bir kurşuna denk gelip ölmek içten bile değil.

Ama tüm bunlara rağmen Night City insanları kendine çeken, içine gireni asla geri bırakmayan kendi şahsına münhasır bir cazibeye sahip. Sürekli canlı, hareketli, yeni fırsatların ve hayallerin kapısı bu şehir aynı zamanda. Night City’de dev bir imparatorluk kurmakta, köprü altında delme çatma barakalarda sefil bir hayat sürmekte mümkün.

Karakterimiz V!

Hikayemizde ana karakterimizin geçmişini, dış görünüşünü, cinsiyetini ve evet cinsel uzvunun detaylarına kadar bizim belirlediğimiz V karakteri ile başlıyoruz.

Oyundaki ana karakterimiz V yakın dostu Jacki Welles ile serseri bir mayın misali şehirde paralı asker rolüne bürünmüş durumdular. Suikast yapıyor, başka çeteler için hırsızlık yapıyor türlü türlü pis işlere girip çıkıyoruz.  Bu ikilinin de hayali herkes gibi Night City’de anılan birer efsane olmaktır. Tabi ki bu yaptıkları ayak işleri ile bu pek mümkün gözükmemektedir.

Bunun gayet iyi farkında olan Jacki bir gün bize bir fırsat ile gelir. Jacki Dexter DeSahwn isminde şehrin önde gelen fixer’larından biri ile V için bir görüşme ayarlar. Görüşmenin kısa süre sonra bir hırsızlık işi olduğu anlaşılmıştır. Fakat bu daha önce ikilimizin yaptığı basit bir çete soygun işi değildir. DeShawn ikilimizden bir şirket malı çalmasını istemektedir. Bilmeyeneler için kısaca şirketler, bu evrenin gaddar, kural tanımaz, demir yumruklu devletleri de diyebiliriz.

Artık daha büyük işlere atılmak isteyen ikilimiz bu görevi kabul eder. Görevimiz Arasaka kulelerine yani yıllar önce Johnny Silverhand adlı bir efsanenin yerle bir ettiği kulelerden bir çipi çalmaktır.

İkilimiz tabi ki bu çiğin değerini, içeriğini veya kullanım amacını bilmiyorlar. Amaçları büyük bir işi başarıp biraz para, biraz da itibar kazanmaktan ibaret.

İşler Karışıyor

Fakat soygun sırasında Arasaka imparatoru Saburo Arasakanın öz oğlu tarafından katledilişine şahit oluruz. Bunun üzerine Saburonun Arasakanın oğlu Yorinobu arasaka babasının zehirlendiğini, katillerin hala binada olduğunu söyler ve bizim ikilinin başı iyice derde girer. Artık sıradan bir hırsız değil aynı zamanda bir efsanenin Saburo Arasakanın katilleri olarak aranmaktadırlar.

Arasaka kulelerinden kaçış kolay olmaz. Jacki ağır yaralanır, çipin muhafaza edildiği çanta ağır hasar alır. Artık tek çare V’nin çipi kendisine takmasıdır.

Uzun ve meşakkatli bir kaçışın ardından nihayet ikili kulelerden kaçar ama jacki için artık yolun sonu gelmiştir. Ne yapacağını bilemeyen V soluğu DeSahwn’nın yanında alır. En nihayetinde çip hala elindedir.

Fakat Saburo’nun öldürüldüğünü duyan ve katillerin köşe bucak arandığını bilen DeShawn riske girmez ve ve karakterimizi Kafasından tek kurşun ile öldürür. En azından öyle zanneder. Zira V’nin beynindeki çip onun ölmesine müsaade etmez. Zira Çipin içinde bizzat Johnny Silverhand’in benliği durmaktadır.

Fazla Zaman Yok

Siber kasabımız, yani doktorumuz ve yakın arkadaşımız olan Victor kötü haberi ise çok geçmeden verir. V’nin beynindeki çip hızla V’nin benliğini ele geçirmektedir ve V’nin fazla zamanı kalmamıştır.

Karakterimiz bir yandan yavaş yavaş ölümüne sebep olan çipten kurtulmalı bir yandan da Saburo’nun gerçek katilini ortaya çıkarmak zorundadır .Eğer V bir şeyler yapmazsa Johnny onun zihninin istemediği halde ele geçirecek. Yani ölü bir karakteri ana karakterimizin zihnine sokarak onu ana senaryoya dahil etmişler ve bilin bakalım bu bize nereden tanıdık geliyor!

Evet senaryoyu kabaca spoiler vermeden özetleyecek olursak 3 aşağı 5 yukarı bu. Yaratıcı değil ama kötü de değil. Tabi ki anlatamadığım onlarca karakter, tonlarca detay var ama oyun deneyiminizi etkilememek adına daha fazla detaya inmiyorum.

Peki ya Night City?

Şimdi gelelim oyunun kendisine, az öncede belirttiğim üzere oyun Night City’de geçiyor. Peki nasıl  olmuş bu şehir Night City. Öncelikle şunu belirteyim bu oyun hakkında olumlu olarak konuşabileceğimiz bir şeyler ve biraz olsun oyuna karşı pozitif bir bakış açısı kazanmamı sağlayan bir sebep varsa o kesinlikle Night City. Arkadaşlar Night City deyince bazı arkadaşların aklına sadece basit fütüristik bir evreni anlatan hayali bir şehir geliyor. Ama olay sadece bundan ibaret değil. Çünkü Cyberpunk demek bugünden geleceğe bir bakış, bir tahmin demek değildir. Cyberpunk 80’lerin gözünden geleceğe politik bir bakıştır. Bu hayali şehirde elektrikli araçlar yok mesela. Bu hayali evrende bir şeylere bağlanmak için kolunuzdan çıkan bir kabloya muhtaçsınız hala. 80’ler abartılı moda anlayışı, o günlerin şartları ve mevcut politik gelişmeleri üzerinden bir geleceğe bir bakış var aslında ve ben buna tek kelime bayıldım.

Bunu oyunun her yerinde ama her yerinde görmek mümkün. En basitinden araç tasarımları, o dönem teknolojisi ile tüm dünyayı domine eden japonların adete birer imparatorluk çapındaki şirketleri ve daha niceleri.

Araçlar konusunu biraz daha açalım. Oyundaki araçlar 80’lerin tasarım anlayışının fütüristtik bir şekilde ele alınması ile yorumlanmış ve gerçekten çok güzeller. Hatta insan yer yer neden bu tarz araçlar günümüzde yok diye sorguluyor kendini. Zaten CDPR oyunun yapımı esnasında cyberpunk evreninin yaratıcısı olan Mike Pondsmith ile sürekli dirsek temasında bulunmuş. İyi de olmuş. Oyunun evreni Cyberpunk evreninin ağırlığı altında ezilmemiş en azından.

Panam senin de yerin ayrı <3

Ama bu demek değil ki Night City insanın gezmekten zevk aldığı, kendini içinde sürekli olarak kaybettiği bir şehir. Çünkü oyuna hayran hayran bakarken birden gözünüze o korkunç hatalar batmaya başlıyor. Oyunda bırakın kötü bir yapay zekayı, yapay zekanın komple kendisi yok. Bakın hiç yok. Yani oyunun yapay zekası tek hücreli bir amip kadar olsa daha iyi olurdu emin olun. Mesela;

Bug City

Şehirde polislerden kaçmak için 20 metre koşmanız yeterli, insanlar amaçsızca etrafta sadece duruyorlar, aracınızı yolun ortasına bırakırsanız kimse sollayıp geçmiyor, aracınızı diğer araçların üstüne sürerseniz kaçmıyorlar, polislerin yanında durusanız saldırıyorlar, yanlışlıkla bir yayaya çarparsanız, bakın öldürürseniz demiyorum ve polisler buna şahit olursa doğrudan ateş açıyorlar, kesinlikle teslim dahi olamıyorsunuz. Npc lerin olaylara karşı tepkileri komik derecede mantıksız. Korna çalarsanız ağlayarak kaçmaya başlıyorlar, şoförler Türkiye’deki şoförlere rahmet okutacak cinsten, yola atlarsanız katiyen durmuyorlar, ezip geçiyorlar.

Bu ve bunun gibi daha saymaya üşendiğim zibilyon tane saçma sapan hata var oyunda. Ve emin olun bunlar şehrin tüm büyüsünü alıp götürmeye maalesef yetiyor. Şehir aynı zamanda çok katmanlı bir yapıya sahip. Mesela bir bölümde bir hata sonucu navigasyonum açılmadı, (ne şaşırtıcı değil mi?) bende görev noktasına kendi başıma gitmeye çalıştım ama yok, inanılmaz karmaşık, kat kat işlenmiş bir şehir ve takdir etmek lazım. İnsanların yaptığı en büyük hata Cyberpunk haritası ile doğrudan diğer oyunların haritasının büyüklüğünü karşılaştırmak. Bana sorarsanız zaten baştan hatalı bir kıyas. Benim için önemli olan haritanın büyüklüğünden ziyade bana yaşattığı deneyimdir. O şehir büyük uçsuz bucaksız arazilerden oluşuyorsa benim için pek anlamı yok. Cyberpunk haritasını 2 boyutlu olarak yayarsak herhangi bir gta oyunundan aşağı kalır yanı yok ve bu şehir gırtlağına kadar etkinlikle dolu.

Ancak az önce saydığım ve saymaya üşendiğim hatları görmezden gelmek maalesef mümkün değil. Halliye bu durum oyunda şehirden, açık dünyadan zevk almanızı ciddi oranda etkiliyor. Ama tek sorun bu saydıklarımdan ibaret değil maalesef. Bu oyunun ilk kez TPS değil de FPS olacağı açıklandığında resmen beynimden kurşun yemişe dönmüştüm. Bu oyunun hakkı kesinlikle TPS di. Bilmeyenleriniz için kısaca TPS 3 kamera bakış açısı demek. Yani oyunu karakterinden gözünden değil de tepe kamerasından görüyoruz.

Neden FPS?

Bu oyunun mekaniklerinden, evreninine hatta oyunun türüne dahi bakarak FPS bir oyun olmayacağı, olamayacağı çok barizdi. Peki neden? İlki şehri daha geniş açıdan özgürce göremiyoruz, oyundaki görüş açımız çok kısıtlı ki işte ben burada biraz kıllanmıyor değilim. Zira oyunda gölgelere bakarak karakter animasyonlarını yapmaya bile fırsat bulamadıklarını görüyoruz. Diğer bir sebep ise oyundaki ara sahneleri yapmaktan kurtulmuş beyefendiler.

İkincisi sebep ise şu; şimdi Bir oyun düşünün, penis boyundan, saçına, gözüne, kirpiğine, eteğine, şapkasına her şeyine karakterimizin nasıl görüneceğine biz karar verelim. Yeni kıyafetler satın alalım, daha gelişmiş zırhların peşinden koşalım. Sonuç? Karakteri final sahnesi hariç sadece motor sürerken görelim. Tek kelime ile korkunç bir tercih. Ya da zamanın azizliği deyip geçelim.

Oyun fps olunca çatışma mekanikleri tarafındaki beklentileri daha da artmıştı. Zira Cyberpunk demek fütüristtik, limitleri olmayan akıllı silahların olduğu bir evrendi. Kim bilir ne kombolar, ne taktikler, ne silahlar olacaktı. Bu futuristik evrende bir de üstüne karakterimize taktığımız implantlar sayesinde insan üstü eklenti ve uzuvlara sahip olacaktık. Yani elimizde un var, şeker var, yağda var ama helva… helva yok. Kesinlikle kötü değil ama beklentilerin de altında bir çatışma sistemi var. Bu kadar farklı dinamiklerin hakkı kesinlikle bu değildi.

Silahlar

 Oyunda çeşitli silah çeşitleri var. Bazısının atış hızı düşük ama hasarı fazla. Bazısı seri ateş ediyor ama hasarı düşük. Bazısı duvarlardan sekebiliyor. Yani bilardo mantığı ile siper arkasına giren düşmanları vurabiliyorsunuz. Tabi ki bunun için önce siper alabilecek zekaya sahip npc’ler lazım ama neyse. Son olarak da basılı tuttuğunuz an tek ama güçlü atış yapabilen silahlar var. Bunlar sayesinde engelin arkasındaki düşmanları vurmak mümkün.

Karakterinizi siberksaplar aracılığı ile yapacağınız bir takım güncellemeler sayesinde geliştirmeniz mümkün. Bu da çatışmaları bir nebze olsun çeşitlendiriyor ama yetersiz.

Onun dışında sürüş mekanikleri normal. Özel hiçbir yanı yok. Ama en azından Watchdogs gibi acınası bir halde değil, motor ise ilk başta mantığı bilmediğim için beni çileden çıkardı ama orada mantık gerçek motor sürüşü ile aynıymış. İlk motoru aldığım zaman bir türlü dönemediğimi fark ettim. Meğer motoru daha keskin bir şekilde döndürmek için sol analog ile döneceğim yöne bakarak dönemem gerekiyormuş. Ha sanmayın ki sonra harika dönüşler yaptım. Kamera açısı değiştiği için bu sefer yolu kaçırmaya başladım. Neyse ki o sorunu el freni ile ani dönüşler yaparak çözdüm.

Yakın Dövüş (!)

Diğer kısaca değinmemiz gereken mekaniklerden biri yakın dövüş. ÇÖP. Daha kötüsünü görmedim. Hayır bir de utanmadan yakın dövüş temelli yan görevler falan var. Sırf bu iğrenç mekaniklere maruz kalmamak için oynamadım bile. Bu kadar kötü bir mekaniği baz alan bir bölüm tasarımı neden yapılır anlamış değilim zaten.

Seçimlerin Etkisi

Mekaniklere kabaca değindik. Zaten bu noktada anlatılacak, üstüne konuşulacak özel bir şey de yok. Ama konuşulması gerekilen diğer bir husus ise oyundaki rpg elementleri. Hatırlarsanız bu oyun sözde bir rpg olcaktı. Bu konudan başta hapsettik. Karşımızdaki oyun safkan bir rpg olmasa da rpg ögelerini bolca barındıran bir oyun. Peki orada durumlar nasıl? Seçimler ne kadar çeşitli ve hikayeyi ne kadar etkiliyor? Baştan belirtmekte fayda var. Karşınız bir Skyrim veya Fallout yok. Bu oyunlara nazaran çok daha lineer bir oyun var. Açıkçası oyunun finali hariç yaptığınız çoğu seçim kozmetik dokunuşlardan ibaret.

Örneğin bir bölümde bana kapıyı 4 kez çalmam gerektiği söylendi. Böylece arkadaşım benim geldiğimi anlayacaktı. Kapıya kadar geldim ve oyun bana kapıyı kaç kez çalmak istediğimi sordu. Merak ettim. Dur lan 2 kez çalınca ne olacak ve bumm. Kapı patladı ve öldüm. Oyun son save noktasından geri başladı. Peki burada yapılan ufak seçimin oyuna ne etkisi var? Bariz bir şekilde illüzyondan ibaret. Hiç bir şekilde oyunun akışına, karaktere ya da diğer karakterle olan ilişkimi etkisi yok. Peki neden var? İnanın ben de bilmiyorum. Bu hali ile seçimlerin büyük bir çoğunluğunun içi boş. Mesela oyunda ilişki yaşayabileceğiniz karakterler var. Örnek vermek gerekirse JUDY. Ah judy

Aşk, Meşk

Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin

Sen ülkemin yaz geceleri gibisin

Judy Alvarez’e

Ben bu kadını düşürebilmek için baştan kadın karakter yaratmam gerektiğini öğrendim ve bende oyuna kadın görünüşü olan, feminen sesi olan bir karakter ile başladım. Hata yapmadığımdan emin olmak için Judy’nin romantizm rehberini açtım veeee. Sadece 4- seçim ile bu kızı tavlayabiliyorsunuz. Sadece 4! Yapmanı gereken tek şey bu hatunun bütün yan görevlerini bitirmek ve son 2-3 bölümdeki spesifik birkaç seçimi doğru yapmak ve bummm. Hatun sizin. Peki bütün bir oyun boyunca bu kızla olan diyalog seçimlerinin ne önemi var? Hiç. Hiçbir önemi yok. Ne bana, ne oyuna hiç kimseye bir katkısı veya zararı yok. Ve bu karakter ile olan etkileşimim sadece 2 sonuçtan ibaret.

Ya tavlarsın ya tavlamazsın. Bu kadar.

 Oyun baya baya lineer akışa sahip. Hatta açık dünyası ve bir kaç farklı sonu olması direkt onrail shooter bile diyebilirim, o derece.

Boss Savaşları

Madem öyle gelin bir de oyundaki Boss Savaşlarına bakalım. 20 saatlik ana senaryoyu takip eder ve sondaki bir kaç spesifik seçimi kaçırırsanız o çok beklediğiniz boss savaşı olmuyor. Cyberpunk evreni için olmazsa olmaz karakterlerinden biri olan Adam Smasher’ın boss fight’ı sadece bir finalde mümkün. Onun dışında da  oyunda bir kaç yerde gözüküyor sadece. Cyberpunk evreni ile bu oyun ile tanışan milyonlarca insan var. Bu insanlar için Adam Smasher maalesef sadece sırtından roket atan aşırı robotik manyağın birinden daha fazla bir anlam ifade etmiyor. Ha ben uğraşıp boss savaşını yaptım o ayrı. Ama yapmasam da olurmuş.

Tek özelliği can barı daha yüksek olan, durmadan mermi ve roket spamleyen saçma sapan, boktan bir fight boss. Fight boss bile demeye dilim varmıyor ama maalsef durum bundan ibaret. Yani Ghost Shusima’daki basit düellolardaki sunum bile yok. Boss ani bir şekilde önünüze atlıyor. Manyak gibi ateş ediyor. Sizde elinizde ne varsa üstüne atıyorsunuz ve bitiyor. Adam son bir söz bile söyleyemiyor. Adam Smasher lan bu. Yoldan çevirdiğiniz kıçı kırık yarı cyber yarı insan bir NPC den bir farkı olsaydı bari. Ama yok. Baya baya kaça kaça ateş edip bitiriyorsunuz. Ne bir patter’nı var ne bir odaklanmanız gereken zayıf noktası var,  Öyle dümdüz saçma sapan bir boss fight. Senaryo boyunca bu savaşlar bir iki tane daha var ama aynısı. Zaman kaybı kısaca.

Yan Etkinlikler

Evet baylar bayanlar. Mekanikleri de ele aldığımıza göre gelin beraber oyun içi etkinliklere bakalım. Şimdi oyunda ana görevler dışında çeşitli yan görevler var ki itiraf etmeyelim, hiç de fena değiller. Hatta yer yer bazı yan görevler ana görevden daha etkileyiciler, insan ne olacağını merak ediyor. Yarışlar, çete şavaşları, soygunlar ve intihardan vazgeçirmeye çalıştığımız asi yapay zekalı taksiler. Oyuna çeşitlilik katması açısından gerçekten çok güzel iş çıkarmışlar. Yiğidi öldür hakkını yeme. Tek can sıkıcı olay şehirde sözde rastgele vuku bulması gereken olayların aslında çok da rastgele olmaması. Tamam çoğu oyunda aslında rastgele gibi gözüken şeyler aslında pek de rastgele olmaz. Belli bir sekansı tetiklemeniz gerekir. Fakat CDPR bunu bir adım öteye taşıyarak sözde doğal ve rastgele gelişmesi gereken olayların bulunduğu bölgeye haritada işaret koymuş. Evet şaka değil bu adamlar bunu yapmış.

Haritada rastgele gezerken bir noktada soru işareti gördüm ve olay yerine gittim. Bir cafe. Geçtim içeri oturdum ve içeri soyguncular bastı. Soyguncuları öldürüp paralarını aldım falan. Şimdi sevgili CDPR, şuraya bir soru işareti koymasaydın da ben bunu sanki şans eseri denk geldiğimi sansam olmaz mıydı? Cidden bazen öyle komik hatalar yapıyorsunuz ki anlamak ne mümkün.

Ses ve Müzik

Son olarak gelin ses ve müziklere bakalım. Açıkcası bana hitap eden ne bir müzik ne bir radyo oyunda ben göremedim. Seslerdeki buglar, gecikmeleri saymazsak eh işte. Özel hiçbir yanı yok. Tamamen şahsi fikrimdir bu. Yoksa oyun için özel bestelenen müzikleri ve harcanan emeğin farkındayım. Tarzım değil diyelim. Çokça müzik dinleyen iyi kötü plak, kaset arşivi yapan bendeniz bundan çok çok daha iyi bir soundtrack çıkarırdım. Ondan zerre şüphem yok.

Sonuç

Evet arkadaşlar yavaştan toparlayalım.

Kısacası CDPR oyun tarihinin en büyük beklentilerine sahip, devasa bir potansiyele sahip, milyonlarca dolar ve yıllarca harcanan emeği maalsef berbat etmiş. Cyberpunk kötü bir oyun demiyorum. Ancak az önce saydığım etmenleri ele alırsak tarihin en büyük fiyaskolarından biri. Olmadı CDPR. Bu inceleme ile yetinmeyecek arkadaşlar için sitemizde Buğra tarafından yazılan diğer incelemeyede kesinlikle göz atın derim. Benim gözümden kaçan detaylar ve farklı bir bakış açısı için tavsiye ederim: https://fanzade.com/gamerhead/cyberpunk-2077-efsane-bir-oyun-olacakken-ortalamada-kalmak-oyun-incelemesi/

Merhaba, ben Yusuf. İlk zehrim olan Gameboy'dan beri çeşit çeşit platformlarda bir çok oyunu oynama ve deneyimleme fırsatım oldu. Şimdi bu deneyimlerimi sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.