NIER: AUTOMATA’ya İlk Bakış – Kaybolmayan Boşluk Hissi

İncelemeye başlamadan önce ne kadar üzgün olduğumu dile getirmek istiyorum. Nier: Automata‘yı ilk duyurulduğu günden beri büyük bir heyecanla bekliyordum. Muazzam bir potansiyele sahip olan bu oyunun tam da incelemenin alt başlığında yazdığım gibi, çok yanlış atılan adımlar sonucu sıkıcı bir tekrar festivaline dönüşüyor olması Nier: Automata’yı katlanılamaz, yetersiz bir oyun haline getiriyor.

Eğer oyunu önceden takip ettiyseniz ve biraz ön bilginiz varsa, Nier: Automata‘nın açık dünya tarzı bir oynanışa sahip olduğunu biliyorsunuzdur. Ancak günümüz açık dünya oyunlarında oyuncuların artık özellikle aradığı şey, bu büyük dünyaların canlı ve tekrar etmeyen bir yapıya sahip olmasıdır. Bu dünyaların artık genişliği kadar, doluluğu ve taşıdığı kimlik de çok önemli. Belki Nier: Automata’nın dünyası bir karaktere sahip olabilir, ancak dolu olmadığı reddedilemez bir gerçek.

Bu gizemli ve büyülü dünyayı keşfederken etrafınızı çevreleyen elementlere bakarken gerçekten bazı şeylerin yanlış olduğunu anlayabiliyor ve bu dünyanın sizden gizlediği şeylerin olduğunu görebiliyorsunuz. Bir de tıpkı ilk Nier’de olduğu gibi, çok iyi hazırlanmış, senfoni kalitesinde müzikler işin içine girince Automata’nın evreni gerçekten kabul edilebilir oluyor. Ancak o boşluk hissi hiçbir zaman kaybolmuyor.

Automata-TopArt,

Eğer daha önce Drakengard veya ilk Nier’i oynamadıysanız, Automata’ya direkt olarak başlayabilirsiniz. İlla ki eski oyunları oynamanıza gerek yok. Ancak Automata evreninin sahip olduğu felsefeyi veya dünyanın bu hale gelme sebebini anlamak istiyorsanız, önceki oyunlarını oynamak veya en azından hikayelerini bir video yahut bir yazı aracılığı ile öğrenmenizde fayda var. Çünkü Automata hem kendi hikayesini, hem de geçmişini anlatmak konusunda çok başarısız bir yapım.

Üstünüze onlarca düşman geliyor ve siz de izometrik ya da kuşbakışı kamera açısıyla bu düşmanları vuruyorsunuz. Bir bakıma mini-game bunlar ancak zorunlu hale getirilmesi ve kamera açısını da zevksiz bir hale getirmesi bu mini oyunların oyuncuyu sıkmasına sebep oluyor. Oysa bunları yine üçüncü şahıs bir kamera açısıyla verip bizi aksiyonun tam ortasına koysa, çok daha eğlenceli olabilirdi her şey.

Nier: Automata’daki kamera açıları aynı zamanda oyun içerisinde de bazı sahnelerde zorunlu bir şekilde değişiyor. Üçüncü şahıs bir aksiyon oyunu oynarken kendinizi bir anda Metroidvania tarzı bir platform oyununun içinde buluyorsunuz. Bu bir-iki kere yapılsa kabul edilebilirdi ancak oyun içerisinde onlarca sahnede bununla karşılaşmak bir yerden sonra “eeeeh yine mi ama?!” demenize sebep oluyor.