DARKSIDERS 2 Deathinitive Edition İle Kıyamete Doğru!

Merhaba Mahşerin Atlılarıyla at sürmeyi severler. Bu haftaki konuğumuz güzel bir oyun serisi olan DarKsiders serisinin ikinci halkası yani Darksiders 2. Ölüm’ün kendisini kontrol ettiğimiz oyunda neler var hızla bakalım, iyi okumalar.

Korkman Gereken Şey Savaş Değil, Ölüm!

Serinin ilk halkasını daha önce incelemiştim. İkinci oyunda da farklı bir atlı olan Death’i kontrol etmekteyiz. Öncelikle hemen söyleyeyim, ikinci oyunu anlamak için ilk oyunu bitirmenize hatta oynamış olmanıza bile gerek yok; zaten ilk oyunda neler oldu, oyun boyunca gerekli yerlerde özeti veriliyor. Gayet başarılı bir şekilde verilmiş bu özetler, gerekli ayrıntıları vurgularken, gereksiz detaylardan da uzak duruyor. Bu açıdan her oyuncu düşünülmüş diyebilirim. İlk oyunu oynayanlara olaylar hatırlanırken, diğer kişilere ise hızlı ve öğretici özet başarılı şekilde sunuluyor. Oyunun dikkat ettiğim ilk artısı bu, diyebilirim.

Tür açısından ilk oyuna benzer şekilde ilerlemekteyiz; Oyunumuzda Death’i üçüncü şahıs açısından görmekte, sayısız varlık ile dövüşmekte ve rpg ögeleriyle kendisini geliştirmekteyiz. Oyuna başladığımız andan itibaren güzel görünen ve insanı ambiansa sokan menülerle karşılaşmaktayız. Kanlı bir oyun olmasa da, Darksiders 2 sağlam savaşları, seçebileceği ekipman sayısının fazla olması ve combo’larıyla hemen oyuncuyu etkilemeye başlıyor. Bu başlıklara biraz daha detay vermek isterim.

Ruh Hasatının Vazgeçilmezi: Orak

Death, oyun boyunca tıpkı kardeşi War gibi, oyun boyunca hem meleklerle hem de şeytanlarla haşır neşir oluyor. Hatta bu listeye bir grup daha ekleniyor ama oyunun keyfinin kaçmaması adına o kısmı paylaşmıyorum. Ama genel olarak kardeşine yardımcı olmak için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıktığını söyleyebiliriz.

Tahmin edebileceğiniz gibi Ölüm’ün baş koyduğu yolda, onu engellemek isteyen bir çok varlık oluyor. Bu varlıklara da Ölüm, favori silahlarıyla yani oraklarıyla karşı koyuyor. İlerledikçe farklı türlerde oraklar bulabiliyoruz, -orak seçmek de oldukça eğlenceli- nasıl bir şey seviyorsak onu kullanabiliyoruz; istersek düşmanlarımızı kısa sürede dondurabiliyor, istersek daha fazla hasar verebiliyor ya da daha fazla ruh kapabiliyoruz (ruh kapma konusu? Azz sonra) İlk oyunda böyle bir durum söz konusu değildi, çok güzel bir ilerleme olduğunu düşünüyorum. Asıl işimizin dövüşmek olduğu bir oyunda, birincil silahımıza alışmamız ve bunun ötesinde kendisini sevmemiz, zevkle kullanmamız oyunun tadını kesinlikle arttırıyor. İkincil silahımız da var, kendileri genelde çok daha büyük ve ağır silahlar. İki adam boyu kadar heybete sahip olan bu silahlarda da yukarıda saydığım özelliklere göre tercihte bulunabiliyoruz. Bu silahlar genelde daha yavaş ama yüksek hasar vuran silahlar. İki silah cinsine de kombo alabilmemiz ise, dövüşme kabiliyetimizi iyice kişiselleştirmeyi sağlıyor. Seçimlerimizi yaptıktan sonra geliyorum düşmanlara…

Onca yıllık oyuncuyum, orakları bu kadar karizmatik tutan kimseyi görmedim. Ölürüm! (Kelime oyunu)

Darksiders 2 ‘de Atından Düşenin Dostu Olmaz

Oyunda linear giden senaryomuz ilerledikçe gizemler çözülüyor ve düşman-dost değişebiliyor. Açık konuşmak gerekirse herkesin yani hem iyi tarafın hem de kötü tarafın kendi işleri, istekleri var. Biz ise, hepsine davetsiz bir misafiriz. Herkes kendi çıkarı peşinde koşuyor. Death ise çıkarına ters düşenleri….anladınız siz. Rakiplerimizin zekası oldukça yeterli olmuş; durup plan kurarak saldırmasalar ve davranışlarını bir süre sonra ezberlesek de, genelde acımasızlar. Dövüşlerde mutlaka seçtiğimiz özelliklere göre hareket etmek önemli oluyor. Örneğin vurdukça can yenilenmesini sağlayan oraklarınız varsa bol bol vurmalı, yavaş ama öldürücü ataklar yapıyorsanız düşmanın boşluğunu kollamalısınız. Sadece silah değil, zırh da seçebildiğimiz için bir çok strateji yapmak mümkün. Gönlünüzce, uygun gördüğünüz gibi kesin, biçin, orağınızı korkak alıştırmayın.

Death Terler Mi? Duş Alması Gerekir Mi?

Sorunun cevabını bilmesem de, oyunda bolca atlıyor, zıplıyor, Prince of Persia gibi duvarlara tutunarak koşturuyor ve yüzüyoruz. Özellikle ilk oyuna göre çok daha hızlı ve hareketli bir karakter, Ölüm. O yüzden kafanızda sadece ilerleyip düşman kestiğimiz bir oyun canlanmasın. Tabi ki savaşmak hayati (Ölüm’ü kontrol ediyoruz yani…) ancak bir çok akrobatik hareket de bizi bekliyor. Genelde bu oyuna bir zevk katsa da bazen can sıktığı olabiliyor. Yine de çok negatif bir taraf olduğunu söyleyemem. Bir çok görevde amacımız bazı mekanik aletleri yeniden aktif hale getirmek olduğu için, iyi kötü çevreyle de etkileşime geçiyoruz. Şimdii, dikkat çekmek istediğim önemli bir nokta var.

Seçkin Bey Çok Özür Dileriz

Vigil Games firması tarafından piyasa sürülmüş olan oyunun ilki hakkında bir eleştiri yapmıştım; oyundaki mekanların oldukça büyük ve kafa karıştırıcı olduğunu, özellikle bir süre oyunu oynamayıp tekrardan kaldığınız yerden devam etmeye çalıştığınızda kaybolma durumunun yaşanacağına dair bir eleştiriydi. (Eğer bu cümleyi bir solukta ve hatasız okuyabildiyseniz size gofret alacağım) Oyunun yapımcıları da muhtemelen benzeri düşünceler içindeymişler ki, ikinci oyunda bu sorun çoğunlukla halledilmiş. Sevimli mi sevimli, akıllı mı akıllı büyülü bir karga (Hedwig de neymiş, kimmiş) bize yol gösteriyor. Sıkıştınız mı tam anlamıyla salıyorsunuz kuşu, gitmemiz gereken yere doğru mor mor uçarak yol gösteriyor. Tabi her zaman doğru yolu gösteremese de kesinlikle bir kolaylık sağlıyor. Üstelik büyülü olduğu için ekmek istemiyor su istemiyor. Masrafsız, eğitimli, sahibinden.

Atından bu kadar karizmatik şekilde inmek, sadece iki kişiye özgüdür; Death ve Malkoçoğlu.

Ben Bir Ağaç Arıyorum Gördün Mü?

Geçtiğimiz ortamlar oldukça güzel, grafikler oyunun yapım yılına göre -2012- hiç fena değil; manzara izleyecek zamanımız çok olmasa da, yağmur efektlerinden, dolaştığımız farklı dünyalara ve güzel boss’larımıza kadar her şey göze hoş geliyor. Eğer günümüz oyunlarının grafikleri ile karşılaştırmazsanız gayet rahat geçiyor oyun. İlk oyuna göre çok daha geniş bir haritada, çok daha egzotik yerlerde, egzotik düşmanlarla karşılaşıyoruz. Tabii ki çok sevgili atımız da uzun mesafeleri geçerken en büyük yardımcımız. Kendisinin de ayrı bir karizma olduğunu unutmadan ekleyeyim. Tabii bir Batman – Batmobile savaşı gibi bir durum beklemeyin ama yine de zevkli ve oyunun özgün taraflarından biri.

Ses efektleri ve müzikler de yerinde, seslendirmeler güzel. Bir baş yapıt olduğunu söyleyemem ama oldukça kaliteli bir iş çıkarılmış. Savaştayken başlayan müzik, oraklarımızı daha sıkı tutmamızı sağlıyor.

Oyunun en hayati taraflarından biri ise senaryo. Öncelikle senaryo başta anlattığım gibi ilk oyunu oynayanlara da oynamayanlara da başarılı özetlerle kendini anlatıyor. Ayrıca “load game” yaptığımızda, en son ne oldu ne bitti, dizi özeti gibi veriyor. Yoğun çalıştığımız ve zamanımızı sevgilimize ayırdığımız (yalan) bu günlerde bazen oyuna çok sık vakit ayıramayabiliyoruz. Olaylardan kopmamak için gayet uygun bir yol olmuş. Senaryoyu da genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim; evet oyuncuya herhangi bir seçim sunmayan sabit bir senaryomuz var, ancak karşılaştığımız karakterler, detayları ve yaptığımız görevler oldukça ilgi çekici. Kimsenin kolay kolay sıkılacağını düşünmüyorum.

Darksiders 2 senaryosunun uzunluğunu da uygun buldum ancak oyun, biraz kendini tekrar ediyor. Ölüm’ün bir çok gitmesi gereken yer olduğu için her önüne gelene yardım etmek zorunda kalması biraz üzücü. Bir çok görevde de “3” sayısı önemli. Yani 3 kolu aktive etmek ya da 3 boss ile dövüşmek gerekiyor. Oyunun ortalarına doğru ne zaman yeni bir NPC ile karşılaşsam “geliyor yeni 3 görev” diye içimden geçmedi değil. Bu açıdan biraz sıkıcı olduğunu itiraf edebilirim. Ama biraz sabrınız varsa ve benim gibi serileri sıra sıra, hepsini oynamayı seviyorsanız kesinlikle denemelisiniz.

Ölüm Savaştan Zeki Mi?

Olabilir. Ölüm’ün çözmeye çalıştığı bulmacalar, ilk oyundaki Savaş’ın çözdüklerine göre biraz daha…farklı. Oyun içinde kazandığımız güçler arttıkça, bulmacalarda yapmamız gereken şeyler de değişiyor. Bolca bulmaca olsa da, ilk oyuna göre daha eğlenceli ve daha çözülebilir gibi geldi bana. Sonuçta hangi gücü nasıl kullanılacağını anladığınız zaman, biraz dikkatli gözlerle etrafa baktığınızda sorunsuz çözebiliyorsunuz. Vigil Games, ilk oyunun bu sorununu da neredeyse tamamen halletmiş gibi. Sanırım bir artı da buradan vereceğim kendilerine.

Zekanın ön plana çıktığı başka noktalardan biri de bazı “özel” dövüşler. Oyundaki sıradan düşmanlarınız hariç, daha kabiliyetli düşmanlara karşı farklı dövüş taktikleri izlemek zorunda kalıyoruz. Dediğim gibi zorundayız bu, bir tercih değil. Örneğin kanatlarını açtığı zaman önden gelen hasarlara karşı bağışıklık kazanan düşmanlarımıza farklı bir noktadan yaklaşmamız gerekiyor. Ya da Banshee benzeri yaratıkların hızlı ataklarından atik bir şekilde kaçmamız gerektiği gibi.

DARKSIDERS 2
-“Benim için savaşırsanız, yemininizi yerine getirdiniz sayarım!” -“???”

Son olarak Boss savaşları da gayet eğlenceli olmuş. İlk oyunun benzeri olarak Boss savaşlarında hızlı ve öldürücü olmamız gerekiyor; bunu da çevresel etmenlerin güçlerimizle kombinasyonu sayesinde başarabiliyoruz. Genelde hiçbir Boss ile kafa kafaya girmiyoruz, her birinin ayrı bir zayıflığı ve dövüşme şekli var. Bu sebeple önce rakibinizi incelemeli ve zayıf noktasına ne zaman, nasıl ulaşacağınızı bilmelisiniz (oyunun tadının kaçmaması açısından hemen youtube videolarına girmeyin, kendiniz deneyin) Bir artı da buradan veriyoruz Darksiders 2’ye.

İstersen Kendi Elinle, İstersen Kölelerinle; Düşmanlara Ölüm!

Bütün yazıyı bitirdim neredeyse rpg ögelerine değinmeden kapatıyordum. Güçlerimizi deneyim kazandıkça açıyor, açtıkça mutlu oluyor. Genel olarak 2 adet kabiliyet ağacı -talent tree çevirisi de br garip sanki?- var. Bunlardan ilkinde Death, öne doğru atıldığında ekstra hasar vurmak ya da düşmanı yakmak gbi farklı özellikler kazanabiliyor. Haricinde aura ve yakın dövüş kabiliyetleri de yine bu ağaç üstünden arttırılabiliyor. Seviye atladığımız zaman istediğimiz özelliğe puan verebiliyoruz ki bazı kabiliyetlere birden fazla kez puan vermek mümkün. Bu ağaç daha çok işini kendisi yapmak, düşmanın nefesini hissetmek isteyen oyuncular için yapılmış. Bende bu tür bir oyuncu olsam da, daha çok ikinci yolu tercih ettiğimi söyleyebilirim; Necromancy.

Ölüm’ün ölü kaldırmaması gerçekten traji-komik bir durum olurdu. İkinci puan verebileceğimiz tipteki güçler genelde savunma ve ghoul kaldırmak üstüne. Ateşli ghoul, patlayan ghoul, daha çok vuran ghoul gibi farklı seçenekler mevcut. Death, bu gücünü kullandığında yerden tabutlar, tabutların içinden de ghoul’lar çıkıp düşmana saldırıyorlar. Geliştirmenize göre de bayağı etkililer. Kimi zaman Boss’lara çok hasar veremeseler de oyalamaları bazen hayatta kalmamıza önemli destekte bulunuyor. Doğru kombinasyonu tutturursanız da neredeyse mana sıkıntısı çekmeden, yanında hep birden fazla ghoul ile dolaşabiliyorsunuz. Çok tavsiye ederim, adam Ölüm diye arkadaşları olmasın mı?

Peki Ölüm, Gerçekten Son Mu?

Yazıyı toparlayacak olursam; Darksiders 2 ve 1, güzelce oturup konuşmuşlar, eksilerini ve artılarını gözden geçirmişler. Çok verimli, olumlu bir toplantı olmuş, serinin ilk oyununda bulunan eksik ve sıkıntıların bir çoğu giderilmiş. Üçüncü oyunu oynamadım ama aynı mantıkta gidildiyse çok daha güzel bir oyun bizleri beklemekte.

Darksiders 2, ortalamanın oldukça üstünde, türün severlerini üzmeyecek ve oldukça kaliteli olan bir yapım. Biraz eski olsa da yine de kendine özgü bir tat ve “iyi bir oyuncuyum, tüm klasikleri oynadım” demekten hoşlanıyorsanız bu oyunu da koleksiyona katmanız gerekiyor. Oyun, şu anda Steam de 12,25 Tl. Kesinlikle fiyatını çıkarır, bir tane edinebilirsiniz.

Haftaya dnd yazmayı düşündüğümü belirtiyor ve o zamana kadar kardeşinize uzanan elleri oraklamanızı diliyorum…

Herkese Ölüm’den uzak, sağlıklı günler.