A Quiet Place Part II, 2021 yapımı bir Amerikan korku filmi ve gerilim filmidir. Kendisi, 2018 yapımı A Quiet Place’in devam filmi olarak karşımıza çıkmakta. Film, Paramount Pictures için John Krasinski tarafından yazıldı, üretildi ve yönetildi. Kadroda Emily Blunt, Millicent Simmonds ve Noah Jupe ilk filmdeki rollerini yeniden canlandırırken, Cillian Murphy ve Djimon Hounsou oyuncu kadrosuna katıldı. Hatta öyle ki John Krasinki de bir süreliğine filmdeki eski rolünü tazelemiş.
A Quiet Place Part II : Gerilimin Had Safhası mı?
Yaşadıkları yerde, sese duyarlı yaratıklara karşı verdikleri mücadeleden sağ çıkmayı başaran anne Evelyn ve çocukları Marcus ile Regan’ın, tek tehlikenin sesle avlanan yaratıkların olmadığı dış dünyada hayatta kalma çabalarını anlatıyor.
Evde yaşanan ölümcül olayların ardından Abbott Ailesi, sessizlik içinde sürdürdükleri yaşam savaşlarına devam ederken dış dünyanın dehşetiyle de yüzleşmek zorunda kalırlar. Bilinmeze doğru tehlikeli bir şekilde gitmeye zorlanırken, kumdan yolun ardında pusuda yatan ve ses yoluyla avlanan yaratıkların tek tehlike olmadığının da kısa sürede farkına varırlar.
Ayrıca A Quiet Place Part II, birinci film olan A Quiet Place’in devam filmidir.
Enfes Gerilimin Harika Devam Filmi – A Quiet Place Part II | Film İncelemesi (SPOILER)
Öncelikle birinci filmi izlemeyen çok şey kaybeder, onu baştan söyleyeyim. Şimdi, birinci filmle asla kıyaslayamam. İki filmin de farklı güzellikleri var. Hatta sanırım gittikçe de üstüne koya koya gidiyorlar. Her şeyi belirleyen unsur bence üçüncü film olacak. Hollywood’un genellikle ikinci filmlerde patladığı görülür fakat “A Quiet Place” bu anlamda bayağı iyi gidiyor.
Benim sevdiğim noktalardan birisi, iki filmin de yaklaşık bir buçuk saat uzunluğunda olması. Yani, bu kadar kısa sürede insanları germeyi, insanları ekran önünde heyecanlı tutmaları başarılı bir durum. Bu filmler iki saat de çekilebilirdi ama bir buçuk saatte anlatabileceğiniz bir konuyu iki saate çıkarmanın lüzumu yok. İşte tam da sevdiğim nokta burası. Bu kadar kısa bir sürede hikayeciliğini harika bir şekilde konuşturan John Krasinki’yi tebrik ederim gerçekten. İlk filmde yaptığı gibi bu filmde de bu başarısını gösterdi.
Bir kere giriş sekansı o kadar muazzamdı ki yakın zamanda izlediğim korku filmlerinden veya izlediğim çoğu filmden daha güzeldi. Filmin daha ilk sahneleri olmasına rağmen gerim gerim gerilen insanlar olmuştur mutlaka. John Krasinki’nin flashback ile geri dönüşü hoş olmuş. Hiç gözükmese kendimi biraz boşlukta hissederdim. Ama tabii ki Krasinki’nin karakterinin geri dönmesi, tamamen, yaratıkların dünyaya gelişini göstermekti. Aslında ilk filmde bize verilmeyen kıyamet anını ikinci filmde bize vermek istemişler. Bana göre çok doğru bir karar olmuş. Çünkü ilk filmden sonra yaratıklar hakkındaki soruların giderek fazlalaştı.
Açıklayıcı İnceleme
Dediğim gibi, o apokaliptik havayı biz filmin giriş sekansında aldık. Filme zaten böyle sahnelerle başlamak bana göre oldukça iyi tercihlerden birisi. Yaratıkların dünyaya nasıl indiklerini, insanlara nasıl saldırdıklarını gördük. Tabii gördüğümüz yer sadece bir kasabaydı ve Abbott ailesinin üzerinden giden bir hikaye olduğu için onların gözünden geçmişi gördük. İstila da hani öyle bir istila ki daha “ne oluyor?” demeden kasaba yerle bir oluyor. Büyük bir kargaşaydı!
Bunun yanında film zaten sessiz sinema gibi. İzlerken sık sık diyalog duymuyorsun. Arkada duyulan huzur dolu doğa sesleri var. Zaman zaman gerilim müziği artsa da genellikle hep çevre sesleri kullanılmış. Bu gibi materyalleri iyi kullanmak, filmin de iyi olmasına büyük katkı sağlıyor. Kullanılan materyaller, yaratığı zaman zaman unutturuyor.
Sessiz sinema demişken şunu da dile getireyim: İlk filme oranla daha çok diyalog bulunduğunu söyleyebilirim. Sesli konuşmalar ilk filmde yoktu diye hatırlıyorum. Daha çok fısıldaşmalar söz konusuydu. Bu filmde her ikisi de var fakat filmin bir eksisi değil. Peki bu sessiz sinemada oyuncular nasıldı?
Emily Blunt’ı ilk filmde çok beğenmiştim. Burada, bence ilk film kadar kendisine rol verilmemiş ama rolün verildiği kadarını da yerine getirmiş. Yaratıkla karşılaştığı sahnelerde jest ve mimikleri gerçekten harika. Bazen çok soğukkanlı, bazen çok korkuyor ama o belirsizliği bize geçirmeyi başarıyor. Bir insanın canavar karşısındaki hali, Emily Blunt gibi olmalı sanırım. Cillian Murphy’i ben çok beğenmem fakat ona bu filmde verilen karakter, çok iyi. Emmett, Abbott ailesinin kasabadan tanıştıkları komşusu. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünen birisi kendisi. Ama film ilerledikçe görüyoruz ki onun da aslında birtakım umutları var.
Noah Jupe ve Millicent Simmonds çok güzel oyunculuk sergilemişler. Özellikle Millicent Simmonds kendisine hayran bırakıyor. Ama bunun oyunculukla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Millicent’a yazılan senaryo, daha doğrusu çocuklara yazılan senaryo onları daha fazla öne çıkarmak amacıyla yazılmış. Burada biraz işin içine manipülasyon giriyor. Fakat bu da bir eksi değil çünkü asıl bu riski alıp seyirciyi etkilemeseydi eksi olurdu. Özellikle o son sekanslar, iki çocuğun iki yaratığı yenmesi… Gerçekten etkileyici sahnelerdi.
Tercih ve Rica
Sadece bu filmde, sanki karakterler “başımıza bela alalım” diye eylemlerde bulunuyorlarmış gibi geldi bana. Mesela, Regan’ın yola çıkması, Emmett’ın Regan’ı alıp geri dönmesi gerekirken yola devam etmeleri, Evelyn’in mezara gidip, dönüşte başka yola sapması… Bu olaylar silsilesi, biraz olsun başlarını derde soksunlar, tehlikeye bir adım atsınlar diye yazılmış senaryolar sanırım. Bu durum da kimine göre eksidir, kimine göre artıdır. Tamamen senaristin tercihine bağlı bir şey.
Son olarak merak ettiğim bir şey var. Bu filmin türü, korku ve gerilim olarak geçse de biz bilimkurgu severler için aslında çok şey vadediyor. Açıkçası yaratıkların nereden geldiğini, nasıl oluştuklarını ve sese duyarlılığının ne derece olduklarını merak ediyorum. Buralara girerler mi bilemiyorum ama belki spin-off çıksa değinebilirler en azından. Çok isterim!
Yorum yap