HADES: Yunan Mitolojisinde Baba Evinden Nasıl Kaçılır? | Oyun İnceleme

Merhaba, mitoloji ve rogue-like oyun severler. Bu haftaki konuğumuz, güzelim sitemizde nasıl incelemesini yapmadığımızı anlamadığım bir oyun. Yani Hades. Girişi uzun tutmuyor ve evden kaçış planları için sizleri yazının sonrasına uğurluyorum. Haydi yolculuk uzun…

Hades -Zelda’dan Hallice?

SuperGiant tarafından gelen oyunumuz hakkındaki ilk bilgi Hades’i canlandırmadığımız. Bu noktada olay biraz Legend of Zelda’ya benzemiş. Yani orada da canlandırığımız karakterimiz Link’tir Zelda değil. Peki Hades değilsek biz kimiz? Biz, Zagreus’uz yani Hades’in oğlu. Ve oyundaki asıl amacımız, Hades’in evinden yani yer altı dünyasından kaçmak. Ölülerin Tanrısı’nın oğlu olduğumuzdan, bu kaçış işini de sayısız düşmanı alt ederek yapacağımızı da tahmin etmişsinizdir. Şimdi de tahmin etmediklerinizi sıralayayım.

“Sizlerle Sorunum Yok Bırakın Geçeyim”

Zagreus, devamlı ölü görmekten, ortamın da oldukça ölü olmasından oldukça bıkmıştır. Bu ve başka sebeplerle (spoiler yok) babasını terk etmek ister. Hep babası diyorum çünkü Zagreus annesiz büyümüştür. Hades olan babası da “Sen bilirsin, başarabilirsen git.” der. Böylece Tartarus’da hikayemiz başlar.

2020 Yılında tam sürümü çıkmış olan oyunumuzda yola çıktığımız andan itibaren savaş başlar. İzometrik bakış açısından karşılaştığımız düşmanlar renk renk, tip tip ve gerçekten her biri ayrı bir karakter ayrı bir bela. Hızlısı, yavaşı, son derece akıllısı, kombo yapanı, sinir edeni liste o kadar uzun ki. Ama hepsinin ortak bir noktası var ki kendileriyle savaşmak büyük bir zevk. Bölümden bölüme ilerledikçe taktikleri ve güçleri değişiyor. O yüzden bizlerin de silah, güç ve stratejilerimizi devamlı güncellememiz gerekiyor. Bu da heyecanımızı diri tutuyor. (Yazarken bile ellerim titredi)

Senin Zırhın Bana Sökmez

Düşmanlar konusu, konumuzun önemli kısımlarından biri. Bu sebeple bir iki örnek vermeden geçmeyeyim dedim. Bazı rakiplerimiz çok hızlı hareket edebiliyorlar, bunlara menzilli saldırı yapmak oldukça iş görebiliyor. Ağır hasar vuran ama yavaş hareket eden tosun rakiplerimizin arkasına geçip, ölümcül darbeler yapmak ise yine bizi avantajlı duruma getiren hareketlerden. Bunlara ek olarak aslında coğrafyayı da iyi kullanabiliyoruz; bize hasar veren tuzaklar ve diğer şeyler (lav nehri?) genelde rakiplerimize de hasar verebiliyor. Dolayısıyla bazen düşmanı ittirmek dertlerimizi sonlandırabiliyor.

Düşmanlarımızı yok etmemizin en etkili yolu ise, silah ve güçlerimiz. Ya da diğer bir deyişle “hediyelerimiz.”

Baykuşuna kurban olduğum Athena. Çok sever saygı duyarım. Hayır gri olması garip değil,..

Tanrılar Tanrılara Karşı (Yine)

Mitoloji seven arkadaşlarımızın çok net bildiği gibi, Olimpos Ahalisi son derece sıkılgandır. Arada sırada birbirleriyle didişmekten büyük zevk alırlar. Tabii bu dalaşmalar ölümlüleri ya da yarı ölümlüleri de etkiler. Zagreus olarak oyundaki en büyük müttefikimiz (Hades babaya karşı) diğer tanrılar. Efendim tanrıların hepsi burada zannedersiniz ki yıldızlar geçidi. Zeus, Apollo, Hermes, Athena, Ares ve diğerleri…

Tanrıların hepsinin kendilerine göre nedenleri var, ve bu nedenlere dayanarak hediyelerini bizden esirgemiyorlar. Genelde bu hediyeler güçler şeklinde geliyor. Ve oyuna inanılmaz bir zevk, inanılmaz bir tekrardan oynanabilirlik katıyor. Tanrılar bolca güç verdikleri için, hangi güçleri seçeceğimiz, nasıl bir oyun şekli oynamak istediğimizi belirliyor.

Güçler sayesinde rakibimize ekstra hasar vermek ve darbelerden kaçınmak gibi alışıldık destekler yanında, aldığımız hasarın rakibe yansıtılması, auramıza giren kişilerin çeşitli negatif etkiler hissetmesi gibi bir çok seçeneğimiz var. Oyun içinde aktif ve pasif yeteneklerimizi istediğimiz gibi kombolayabiliyoruz. Tabii bir sınır da var dolayısıyla hangi hediyeyi alacağımız aslında inanılmaz önemli.

Modada Yeni Tarz: Zeus Sarısı

Uzun uzun savaşlardan bahsettim biraz da oyunun hikaye kısmından bahsedeyim. En-fes. Bir kere asla kafanızda sadece “önüne çıkan kes, sonra diğer önüne çıkanları da kes.” şeklinde bir yapım canlanmasın. Zaten Hades, Bastion ve Pyre oyunlarının yapımcısı tarafından bizlere verildi ve bu oyunda da çizgilerini, geleneklerini bozmadılar. El çizimi görseller, konsepte son derece uygun dinamik ortamlar her şey yerli yerinde. Zaten oyuna ilk girdiğimiz andan itibaren grafikler insanda çarpıcı bir etki yaratmayı başarıyor. Tabii güzellikler sadece görsel değil.

Oyunda dost düşman bir çok varlıkla karşılaşıyoruz. Bu kişilerin her birinin kendine has bir konuşma tarzı, istekleri ve amaçları var. Her öldüğümüzde de, hepsinin ayrı bir yorumu oluyor. (Ölüm konusunu ayrıca yazacağım) Oyunda ilerleme kayıt ettikçe de gerçekten ciddi olayların döndüğünü görüyoruz. Yavrum Zagreus neler olmuş da haberin yok…

Oyunda mümkün olduğunca herkesle konuşmanızı tavsiye ederiz. Hepsinin sözleri ayrı güzel, ayrıca hikayeye katkıda bulunuyor. İhanet, dostların-düşmanların değişmesi ve garip ilişkiler. Gerçekten de incelikle örülmüş. Kaçırmayın deriz.

Ok Yay Mızrak – Ne Vereyim Abime?

Her bir kaçış denememizin sonunda öldüğümüzde (bak yazar ikidir ölmekten bahsediyor ama açıklamıyor, neden acaba?) kendimizi evde buluyoruz. Yani oyuna başladığımız noktada, en başta. Bu durumun aslında artı olan tarafı da var. Mirror of Night’dan yeni güçler satın alabiliyor, ticaret gerçekleştirebiliyoruz. (Abi şu Tanrıların meyvesi kaç ölü ruh eder, abi bize gelişi 3 ruh zaten yapma?) Oyunda altın ve enerji olarak farklı kaynaklar var. Maceralar sırasında bunlar topluyor ve evrimimize karar veriyoruz. Bölümler oda oda, her odanın da genelde birden fazla çıkışı oluyor. Söz konusu olan çıkışların da ayrı ödülleri. Ödüller odaya girmeden gösterildiği için, istediğimiz stratejiyi uygulayabiliyoruz.

Ölüp dirildikten sonra (bak, 3 etti…) ana silahımızı da değiştirebiliyoruz. O kadar ince ve güzel yapılmış ki, seçtiğimiz silahı denememiz için bir arkadaşımız bile var. Yani tehlikesiz bir ortamda rahat rahat deneyebiliyoruz, beğenmezsek hemen değiştirebiliyoruz vb. Oyunun özellikle tester’larına teşekkür ediyoruz.

Görseller çok uzun oynayınca biraz göz yoruyor ama varsın kaliteden yorulsun gözlerimiz. Ya mekan çok güzel terk etmesek mi?

Silahların alternatif atakları var. Ayrıca aldığımız güçlere göre değişik hareketler yapılabiliyor. Ve yine çizimleri, sesleri, gerçekten de ağızda lezzet bırakan bir tat olmuş. Oyun buradan da oynanabilirlik kısmında bizden olumlu notu kapıyor.

Müzik Hızlanmaya Başlıyordu Elim Kılıcıma Gitti

Oyunun başında, şirket logusunu gördükten sonra, hemen başlıyor müzikler. O anda fark ediyoruz parmaklarımızın kaliteli bir şeylere dokunduğunu…

Silahlarımızın sesleri, zırhlı bir rakibe darbe vurduğumuzda duyduklarımız ve konuşmaların seslendirilmesi… Hades bu konuda da elini hiç korkak alıştırmamış. Öncelikle telli çalgıların güçlü tınıları dikkati ayakta tutarken, savaş başladığında giren “savaş müziği” kanımızın daha hızlı akmasına sebep oldu.

Müziklerin ortamdan ortama değişmesi ve çevresel ses efektlerinin de kullanılması gayet başarılı olmuş. Onlarca kişi tezahurat ederken sağırlaştık, dikkatimiz bozuldu. Boss ile dövüşürken çıkan kalkan kırılma sesleri bizi ölümcül tehlikeye karşı uyardı. Gerçekten de “Daha ne olsun?” dedirtti.

Yazarın inatla Yazmadığı Konu: Ölüm

Hades, oyuncu olarak ölümümüzü oldukça ilginç bir şekilde ele almış; Ölüm gerçekten de bir son değil (klişe değilim, valla oyun öyle diyor) Her öldüğümüzde tanrılardan aldığımız hediyeleri kaybedip oyunun başlangıcında gözlerimizi açsak da, etrafımızdakiler bu olayı algılıyor ve yorum yapıyorlar. Yani ölmemiz, hatta bolca ölmemiz oyunun hikayesinde de yer alan bir durum. Bazen baba Hades bu durumu gülerek bile karşılıyor, “Ya ne olacaktı tosbağa?” diyor (tosbağa tarafımdan eklenmiştir) Oyuna kesinlikle gerçekçilik katmış.

Çaktırmadan reklamını da yapayım, ölüp geri gelme olayının hikayeye katılmasını seviyorsanız böyle de güzel bir Returnal incelememiz var.

Öldüğümüzde tanrıların hediyeleri (boon deniyor) gitse de, altınımız ya da başka biriktirilebilen şeyler (ne olduklarını da biraz siz keşfedin her şeyi ben söylersem oynamazsınız) kalıcı oldukları için ufak da olsa bonuslarla bir sonraki kaçış denememize başlayabiliyoruz. Yani aslında sıfırdan başlamıyoruz.

Peki bu ikili kim? Dost mu düşman mı. O değil de Minator mu o soldaki, hani baltalı…

Hades ve Tanrılar Kusursuz Mu?

Oyunu çok beğenmiş olmamıza rağmen eksi tarafı yok mu? Düşünüyorum…bulacağım…halen düşünüyorum…Hah buldum! Öncelikle hemen aklımıza gelmemesi bile oyun için artı bir puan. Tam olmasa da oyunun biraz fazla zor olması, oyuncuları yıldırabilir. Tüm yazıda belirttiğim gibi, aslında eserin tekrar oynanabilirliği yüksek olsa da, oyuncunun hızlı refleksleri ve devam edecek iradesi yok ise hoşa gitmeyebilir. Ek olarak birkaç denemeden sonra aynı ortamlarda gezinmek, tekrar tekrar aynı (ya da benzer) Boss’ları kesmek, beğenilmeyebilir. Ama rogue like türünde bolca gördüğümüz bu konular, en azından oyunda minimum sıkıcılıkta olduğunu düşünmekteyiz. Farklı bir yorumunuz olursa mutlaka bekleriz.

Unutmadan, oyun biraz da yorucu. Can kaybetmek ve isabet almanın ağır bedelleri olduğu oyunumuzda hep tetikte durmak bir kısım yorucu olabiliyor. Çoğu kez ezeli rakiplerle savaşıp her şey sakinleştiğinde bir “Oh bee” nefesi verdiğimiz yadsınamaz bir gerçek.

25. Kez Evden Kaçmayı Denerken

Hades tek kelime ile türü sevenlerin asla kaçırmaması gereken bir yapım olmuş. Onun haricinde Antik Yunan Mitolojisi seven, aksiyon dolu oyunlarda terk dökmeyi meslek edinmiş, hikayesi derin oyunları sevenlere de tavsiye ediyoruz. Neredeyse herkes için yaşanması gereken bir deneyim.

Hazır Steam indirimleri de başlamışken, oyunu 28 tl’ye alabilirsiniz.

Ek olarak Hades’in görüntülü ve sesli tanıtımını kardeş kanalımız olan Loadiing.Screen’de de bulabilirsiniz. Tıklamanız yeterli; https://www.youtube.com/watch?v=sbdyRu3O-u8&t=37s

Bir sonraki yazımıza kadar doğru savaşlarda doğru tanrıları seçmeniz dileğiyle…