parasite

PARASITE : Sistem Eleştirisine Farklı Bakış Açısı – Film İncelemesi

Parasite 2019 yılında seyirciyle buluşan bir Güney Kore yapımı filmdir. Snowpiercer gibi yapımlarla ünlenen ama yine de hak ettiği değeri göremeyen yönetmen Bong Joon-ho; Parasite’ın hem yönetmenliğini hem de senaristliğini yapmıştır. Film 2020 Oscar ödüllerinde; En İyi Film, En iyi Yönetmen, En iyi Yabancı Film gibi ödülleri kazanmıştır. Bu ödüllerin öncesinde 2019 yılında katıldığı Cannes Film Festivalinde verilen en prestijli ödül olan Altın Palmiye ödülünü de kazanmıştır. Bir kara mizah, gerilim, dram filmi olarak görülebilecek yapım sosyal sistemi, sınıf ayrımını anlatıyor. Günümüzün en büyük problemlerini alt metinlerinde işlemiş, birçok metafor kullanılmıştır.

Parazit gibi sızar aranıza, göremezsiniz…

En açık metafor buydu sanırım filmde. Dediğimiz gibi Parasite birçok metafor ve simgeleme örneği taşıyor. İlk olarak kendim filmi 2 kere izledim ilkinde bir izleyici, ikincisinde adeta bir dedektif rolüne büründüm. İlk olarak Parasite’ın konusundan basitçe bahsedelim. Güney Kore’de yaşayan fakir bir ailenin oğlunun zengin birinin evinde iş bulmasıyla başlıyor hikayemiz. Hikaye ilerledikçe fakir aile adeta böcek gibi içeri sızarak zengin ailenin yanında çalışmaya başlıyor ve olaylar gelişiyor.

Yönetmen Bong Joon-ho gerçekten kamera tekniklerini çok iyi kullanıyor. Zack Snyder gibi her sahnesini sanat eserine dönüştürme çabasına girmemiş ama hangi sahneyi hangi perspektiften izlediğimizi çok iyi aktarmış. Konuşmalar boyunca perspektif değişiyor ama bunu o kadar doğal yapıyor ki farkına varmıyorsunuz. Oyunculuk gerçekten üst seviyede. Özellikle babayı oynayan Kang-Ho Song adlı amcamız çok iyi bir iş çıkarmış. Senaryonun kalitesinden bahsetmemize gerek yok. 2020 Oscar ödüllerinde En İyi Özgün Senaryo ödülünü kazanan yapım yine Parasite olurken; senaryo, beklenmedik dönüşler, güzel diyaloglar, metaforlar içeriyor. Nundan ötürü ters köşeler içerirken toplumu yansıtarak eleştirebilmiş.

Günümüzde bile değişmeyen sınıf ayrımı ve çatışması

Filmin ilk başlardaki ismi The Décalcomanie olacakmış. Türkçe karşılığı Dekalkomani olan isim, bir sana türünün adı. Dekalkomani yaparken, bir sayfaya yapılan sulu boya üzerine bir kağıt daha yapıştırırsınız, bırakırsınız boya kurur. Ayırınca birbirlerinin neredeyse aynı iki kağıt oluşur. Yönetmen Bong Joon-ho bu isim hakkında yöneltilen sorulara karşı sanat türünden bahsetmiş ve en sonuna şu kelimeleri eklemiştir: “…birbirlerine çok benzeyen iki kağıt oluşur ama çok yakından bakarsanız aynı olmadığını fark edebilirsiniz.” İşte Bong Joon-ho’nun sosyolojik sistem hakkında görüşü aslında bu: hepimiz küçük detaylar dışında aynıyız, insanız.

Parazit’in kelime anlamı, hayatını başka bir canlıya yapışarak ondan beslenerek geçiren bunu yaparken de canlıya maddi veya manevi hasar veren yaratıktır. Fakir aile tam olarak böyle yaşıyor. Peki zengin aile çok farklı mı? Hayır, zengin Park ailesi de parazittir bir bakıma. Onlar da sonuç olarak fakir kesim sayesinde hayatta kalıyorlar. Elbette fakir kesime para, iş, yiyecek tanıyorlar ama geri aldıkları da bir hayli fazla. Hizmetçi kadın işten kovulduktan sonra Bay Park ile Kim’in arasında geçen konuşmada kadının evde olmaması durumunda neler olacağını açıklıyor bunu yaparken de karısının elinden hiçbir şeyin gelemeyeceğini bundan ötürü hizmetçi olmazsa evin kokacağından, kıyafetlerin kirleneceğinden bahsediyor. İşte bu konuşma zengin ailenin de tıpkı bir parazit gibi yaşamını sürdüğünün kanıtı.

Yapımda geçen bir diğer ilginç nokta, ortak bir sınıf içindeki çatışma. Bay Kim ve Kevin sistemde yükselmeyi umarken bodrumda kalan adam ve karısı halinden gayet memnun. Bu iki grup fikir açısından, davranış açısından çok farklı. Çift üstlerine saygı gösterirken, aile kendilerini düşünen bencil bir grup. Kim ailesi daha çok bir klan gibi davranırken, çift medeni bir yaşam sürmeyi seçmiş. Adam ölme döşeğindeyken bile “Respect!” diyebiliyor ama Bay Kim aşağılanmayı kabul edemiyor ve Bay Park’ı bıçaklıyor. Bunlar aslında kapitalist sistemde yer alan birkaç insan tiplerinin karakterizasyonu. Biri sistemdeki yerinden memnun diğeri değil.

Zemin kat ve üst katlar

Parasite, klasik bir aile draması gibi dursa da çok daha fazlası. Herkesin fark edeceği sınıf ayrımından ve bundan nasıl bahsedildiğinden konuşalım. Dikkat etmeniz gereken ilk şey yükseklik farkı. Oldukça basit değil mi? Tepedeki zengin evi, bodrum katındaki fakirler; alt katlardaki sığınakta yoksullar, üst katlarda lüks içindeki çocuklar. Yükseklikler karakterlerin içinde bulunduğu finansal durumun dışında duyguları da ifade etmiş. Yağmurlu sahnede Kevin’a dikkat ederseniz aşağıya indikçe daha fazla boynu bükülüyor. En dibe yani evlerinin olduğu kent rakımına geldiklerinde herkesi bir mutsuzluk kaplıyor. Bu metafor aynı şekilde salon sahnesinde masanın altında kalmalarında da geçerli. Evet o sahnede daha önce dalga geçtikleri hamamböceği gibi bir yerin altına saklanıyorlar ama yükseklik farkı hala orada: yer ve koltuk.

Zenginlik getiren lanetli taş

Taşın hikayesi aslında Parasite’ın hikayesiyle biraz da olsa paralel ilerliyor. Taşların Kore kültüründe yerleri çok önemlidir. Bu yapımda taşın önemi, özelliği geldiği eve zenginlik ve refah sağlamasıymış.  Taş ilk geldiği zamanlar aile işlere giriyor, maaşlarını alıyor; geçiniyorlar kısaca. Daha sonra işler çirkinleşmeye başlıyor. Sel evlerini harap ediyor ama bir taş her nasılsa suyun yüzeyine çıkıyor. Sevgili okuyucular, siz hiç filmdeki büyüklükte bir taşın su yüzeyine çıktığını gördünüz mü? Ben görmedim. Bu ne demek peki dediğinizi duyar gibiyim. Aslında bu sahne olacaklar için bir gönderme. Eğer bir taş suyun yüzeyinde süzülüyorsa bilin ki bu taşın içi boştur. Bu da getirdiği vaatlerin de boş, yalan olduğunun göstergesidir aslında. Bundan ötürü finalde olacak katliam için bir mesajdır aslında. Yönetmen bunu gözümüze sokmayıp Kevin’a bir iç kriz vermiş “Ne yaparsam yapayım peşimi bırakmıyor,” repliği seyirciyi farklı bir yönde düşünmeye ittiren bir replik; bundan ötürü çoğu izleyici Parasite’ı ikinci izleyişinde bu detayı fark edebiliyor.

Taşın hikayesi ne kadar aileyi etkilese de Kevin için ayrı bir yeri var. Taş Kevin’ın bir gün çalışıp bir üniversiteye girme, sistemde yükselme planlarını temsil ediyor. “Ne yaparsam yapayım peşimi bırakmıyor,” sözü onun bu fikri kafasından atamadığı anlamına geliyor. Bu yalanlarla dolu hayattan kurtulup kendine Bay Park gibi lüks bir hayat sürme fikrini çıkartamıyor aklından. Filmin sonlarına doğru Kevin’ın kafasını yaran bu taş o anda fikirleri ne kadar peşini bırakmasa da o fikir konusunda eyleme geçecek bir motivasyonu olmamasını simgeliyor. Bundan ötürü boş, anlamsız fikirler diyebiliriz.

Nihai sona geldiğimizde babasının Kevin’a bir mektup yazdığını ve Kevin’ın bu mektubu okuduğunu görüyoruz. Bu sahneden sonra Kevin da babasına bir mektup yazıyor ve bir plan yaptığından bahsediyor. Arkada Kevin nasıl o evi satın alacağından bahsederken taşı bir nehre bıraktığını görüyoruz. İçi boş olan, Kevin’ın fikirlerini temsil eden bu taş nehirde bırakıldığı yerde asla kalmayacak. Yani Kevin’ın planı asla istediği gibi olmayacak, sürekli değişecek. İşte taşın belirttiği acı metafor bu: planlar asla istendiği gibi işlemez.

Kaçırmış olabileceğiniz detaylar

Parasite küçük detaylar ve metaforlar ile yaşayan bir film. Tabii ki ne kadar bu metaforlardan bahsetsek bile herkesin kaçırdığı, kaçırabileceği ya da yanlış yorumlayabileceği birkaç detay illaki Parasite’da vardır. Önceki paragraflarda filmin temel yapı metaforlarından bahsettik, şimdi gelin birkaç “easter egg” niteliğindeki detaylara bakalım.

İlk olarak, filmin başındaki pizza kutusu sahnesini hatırlarsınız. Kutuları katlıyorlar kullanıma hazır etmek için. Ancak teslim ettiklerinde kutuların dörtte birinin kullanılamaz halde olduğunu öğreniyorlar bundan ötürü o kutular bir bakıma çöpe gidiyor. Parasite filminin sonunda ise dört kişilik ailemizden bir kişi eksiliyor, ıskartaya kaldırılıyor.

Bu detayı herkes fark etmiştir ama bahsetmeden olmaz tabii ki. Telefon sahnesi o kadar komik ama bir o kadar da günümüz dünyasını yansıtıyor ki. “Sanki füze kodları elimde” gibi bir replik vardı yanlış hatırlamıyorsam, nasıl telefonu onlara bir silah gibi doğrultuyor ve dizleri üzerinde çökmesini istiyor; telefonun ve teknolojinin geldiği nokta bu işte, bizleri yönetiyor. Ailenin çocukları ilk sahnelerde wi-fi bulmak için evde geziniyor; buldukları yer tuvalet olsa bile aldırış etmeden orada telefonlarını kullanmaya devam ediyorlar. Teknoloji bir silah, eğlence, yönetim aracı haline geldi ve Parasite bunu çok iyi yansıtmış.

Bay Kim: öldürülemez böcek

Kim ailesinin babası Bay Kim gerçekten filmdeki temel kolonlardan biri. Başlığın anlam kazanması için gözden kaçırılmaya müsait bir detaydan bahsetmemiz gerek. Filmin ilk yarısında bir sahnede sokağı ilaçlıyorlar ailenin tamamı pencereyi kapatmaları gerektiğini (çünkü bodrum katında oturuyorlar) yoksa içeri gazın gireceğini söylüyor. Bay Kim ise kalsın bedavaya ilaçlama işte gibisinden bir laf edip kapattırmıyor. Ailenin tüm fertleri duman içeri girer girmez şiddetli bir öksürük krizine giriyor bir kişi hariç: Bay Kim. Bu sahne yapımın ilerideki sahnelerinde Bay Kim’in en imkansız şartlar altında bile hayatta kalabileceğini sembolize ediyor kısaca.

Gelelim final sahnesindeki ani şiddet davranışına ve sebebine. Yapım boyunca Park ailesinin Kim ailesinin tamamına karşı duyduğu kibir, küçük görme kısaca “koku” metaforuyla anlatılmış. Ne kadar bu metafor ailenin bazı üyelerini rahatsız etmiyor olsa da -mesela ailenin annesini- Bay Kim fazlasıyla rahatsız bu küçük görmeden.  Film boyunca bu kokuya bir isim veremiyor Park ailesi. Yaşlı adam kokusu değil, yıllanmış mendil kokusu değil… Bay Kim, evde kaldıkları sahnede karısının hamamböceği benzetmesine gerçekten sinirleniyor. Şaka diye geçse de burada kendisine gerçekte ne olduğunu söylenmesi hoşuna gitmiyor. Bay Kim sel sahnesinde bile ilk kurtardığı eşyanın bir madalya olmasıyla izleyiciye başarıya karşı duyduğu önemi göstermiş. Peki final sahnesinin ne alakası var? Bay Kim; kendisine, kendisinin daha iyi ,daha saygın biri olduğunu ikna etmiş.

Final sahnesinde bıçağı eline alabileceği birçok sahne var aslında değil mi? Kızının bıçaklanması üzerine adamı bıçaklayabilir; karısıyla adamı dövüşürken görünce yardım edebilir; Park ailesi yerde kanlar içinde kızını umursamayıp sadece arabayı getir demesi üzerine bıçaklayabilir ama Bay Kim çok farklı bir şey için çekiyor bıçağını. Anahtarı adamın altından alması sırasında Bay Park, adamdan aldığı koku yüzünden burnunu kapatıyor işte Bay Kim ne olduğunu o sahnede kabulleniyor: bir parazit, basit bir fakir, bir hamamböceği. Bu gerçeği kabullenmekte zorlanan Bay Kim, Park’ın kalbine bıçağı soğuk kanlılıkla saplıyor.

En parlak parazit: Kevin

Kevin Parasite yapımında hikayede çok önemli bir role sahip. Karakter aslında gençleri temsil ediyor. Çocukken dünyayı kurtaracağım hayalleri ilerleyen zamanlarda ülkemi, büyüdükçe ailemi ve en sonunda kendimi kurtaracağım fikirlerine dönüşür. İşte Kevin şuanda bu fazın 3. evresinde: ailesini kurtarmak.

Kevin karakteri taş metaforuyla baş başa ilerleyen bir karakter. Taş onun kafasında olanları planları temsil ediyor. Düzgün bir eğitim alıp, sistemde hayatta kalmaktansa yaşamaya başlamak. Bu planları birçok sahnede görebilirsiniz. Taş ile kafasına vurulmadan önce üst katta zengin ailenin kızıyla ettiği sohbette partiye gelen insanların ne kadar düzgün giyindikleri, herkesin ne kadar klas olduğundan bahsetmişti ve eklemişti: “Ben oraya uyuyor muyum?” Da-hye kafasını evet anlamında sallıyor tabii ki ama Kevin bu şekilde hissetmediğini seyircinin anlayacağı biçimde belirterek “daha aşağıya” yani kendi sosyal sınıfına döneceğini belirtiyor.

Kevin filmin başında kurumaya bırakılmış çorapların altında wi-fi bulmaya çalışıyordu. Kafası bir karış havada, hayatını küçük küçük işlerde çalışarak kazanmaktaydı. Filmin son sahnesinde ise aynı çorapların altında bu sefer elinde babasına yazdığı mektup, kafasında bir planla oturuyordu. Trajik bir olay geçiren Kevin sistemden nasibini almış ve sisteme uymaya, onun kurallarıyla oynamaya karar vermişti.

Gelin görün ki işler Kevin’ın asla istediği gibi olmayacak. Bay Kim’in de dediği gibi “Hangi plan hiçbir zaman başarısız olmaz biliyor musun oğlum? Olmayan plan. No plan.” Bu laflar ile aslında bu hayalin asla gerçekleşemeyeceğine göz kırpmış. Kapitalist sistemde zengin olanın tasası her zaman doludur, fakirin iste boş ve çatlak. Ne kadar su alırsa alsın bu su yere dökülür, aldıkça azalır. Bu sebeplerden dolayı Kevin ne kadar çalışırsa çalışsın gördüğümüz hayallere asla kavuşamayacak. Babası o sığınakta ölecek, annesi ve kendisi de bir gün belki açlıktan belki hastalıktan belki yaşlılıktan bu dünyadan göç edip gidecekler.

Parasite’ın kapitalist sisteme olan çığlığı

Parasite’ın sınıf ayrımını eleştirdiği aşikar fakat büyük resmi görebiliyor musunuz? Sınıf ayrımına sebep olan nedir? Neden insanlar zengin veya fakir diye ayrılmak zorunda ki? Peki sistem ne ki yükseliyoruz? İşte film bu sistemi eleştirmiş.

Bakın ben sosyolojik alanda bir çalışma yürütmüyorum, toplum sistemleri ve davranışları üzerine bir öğrenim görmüyorum ama kapitalist sistemden ve toplum yapılarından normal bir insanın olması gerektiği kadar haberdarım. Yapımda toplumdaki sınıflandırma gereği oluşan kültür ve eğitim farkı çok açık. Fakir aile; dolandırıcılığı, her fırsattan yararlanmayı, yalan söylemeyi öğrenirken zengin aile; İngilizceyi, sanatı, sanat tarihini öğreniyor. Kapitalist sistemin en temel gerekliiği nedir? Çalışmak, çalışmak, çalışmak… “Eğer çok çalışırsan şunu alırsın, eğer çalışıp büyük adam olursan…” gibi cümleleri hayatımızda en az bir kere duymuşuzdur bunun sebebi tabi ki sistemin ta kendisi.

Çalışmak dedin de bu adamlar çalışmıyor, yalan söylüyor? Evet ama iyi yalan söylemek de çalışmanın bir ürünü değil midir?  Çalışmanın her türü sistemde hayatta kalmak için mübahtır. Çünkü sistem para ile ilerler, parasızsan gereksizsindir. Sonuç olarak Kim ailesi de çalışıyor, araba sürüyorlar, yemek hazırlıyorlar, İngilizce öğretiyorlar hiç değilse kendilerine replik öğretiyorlar. Kısaca Kim ailesi sistemde geçinmek için elinden geleni yapıyor ama yükselemiyorlar çünkü çalışmaları hayatta kalmak üzerine kurulu, yükselmek üzerine değil.

Bir diğer sınıf farkı metaforu da daha önce bahsettiğimiz sığınakta kalan adam ve karısı. Onlar da zengin sayılmazlar ama hallerinden memnunlar. Adamın düşüncesi Bay Park’ın ona yemeğini ve başının üstündeki çatıyı sağlayan adam olduğu üzerine ama gelin görün ki Bay Park onun varlığından bihaber. Adam sistemde yükselmek istemiyor çünkü halinden ve yerinden memnun. Bu çift sistemde manipüle edilip yönetilen sınıfı temsil eder. Bu sınıf her şeyin yolunda olduğunu düşünüp yerden yemek yer. Zenginler altın tabaklarından onlara salaklıklarından ötürü güler.

Son olarak sistemin ne kadar saçma, adaletsiz, komik olduğunu Bong Joon-ho Kevin’ın her şeye gülmesi ile bizlere aktarmış. O kadar gerçek gelmiyor ki ona artık bu fakir, zengin saçmalığı kardeşinin mezarında bile gülümsüyor çünkü olanların hepsi yine bu saçma komik sistemin suçu. Bu, yönetmenin dünya vizyonunu belirtmek için yerleştirdiği bir sahne benim gözümde.

Parasite hakkında son yorumlar

Parasite hayatımda izlediğim en iyi yapımlardan biri. Kore sinemasının başyapıtı. Sosyal, toplumsal olaylar hakkında yapılan filmler arasında bir şaheser. Mükemmel metaforlarıyla, detaylarıyla seyirce resmen bir bulmaca gibi gelecek Parasite’ı izledikten sonra “Neden daha önce izlememişim?” sorusunu kendinize sorabilirsiniz. Kısacası Parasite izlenmeye ve izlettirmeye değecek bir yapım. Sağlıcakla kalın!