Bleach serisi biz batılılar tarafından adlandırılan “Büyük Üçlü” veya “Üç Büyüklerin” en havalı üyesidir. Myanimelist ve online izleme sitelerinde hem popülerlik hem de puan dikkate alındığında 3. olarak yerini aldığını söylebiliriz. Ancak buna karşın Bleach hayranları serinin Naruto ve One Piece’den daha iyi olduğunu ben bildim bileli savunurlar. Bu tartışmalara girmeden konuya başlamak istiyorum. Japonya’daki manga satışları, Jump dergisindeki popülerlik sıralamaları vs. gibi verilere girmeden Bleach serisinin inişlerini çıkışlarını inceleyeceğim bu yazı serisine hoş geldiniz. Haydi Bleach mangasını incelemeye başlayalım.
Birinci bölüm, Xcution Kısmı’nın başlangıcını ve ondan önceki ufak olaylar hakkında olacak. Yazıya başlamadan önce ufak tefek fikir almak isterseniz veya daha verilerle desteklenen yorumlar isterseniz Super Eyepatch Wolf ve DBZimran’ın bu konu ile ilgili videolarını izleyebilirsiniz. Bu yazı tamamen öznel düşüncelerle desteklenecek ve yazı sırasında hiçbir tutarlılık aranmayacaktır. Bu yazı bölüm bölüm olacaktır ve en son bölümde tüm kaynaklardan bahsedilecektir. O zaman ufaktan başlayalım.
Bölüm 1: Düşüşün Başlangıcı Aizen savaşından sonra neler oldu?
Her seri inişler çıkışlar ve düzlüklerle doludur. Bir film izlerseniz ve sonu harika dersiniz ya işte Aizen vs Ichigo dövüşü benim için o düzeydedir. Dövüşün ardından iyi bir yemek yemiş gibi bir tatmin hissiyatı doldu içim. Bu hissi çok seri veremez. Özellikle yeni nesil shounen mangalar, iyi bir ana yemekten ziyade fast food yiyecekler gibi geliyor bana. Evet hızlı dövüşler hızlı bir ilerleyiş ancak tatminsiz bir son. Sonlardan kastım komple bitirmek değil bir arc sonu olabilir bir dövüş turnuvası sonu olabilir bu son. Bleach 400 küsür bölüm boyunca bir hikaye kuruyor bu hikayenin inişleri çıkışları ve çilekleri olabilir ancak bir bina inşa eder gibi ince ince örülüyor hikaye. Hikaye ilerledikçe bazı karakterler ortya çıkıyor olay sündürülüyor bu sündürme sırasında bazı karakterleri çok seviyorsunuz ve bazı karakterlerden nefret ediyorsunuz. Yolda shounen serilerin çoğunda olduğu gibi editörler devreye giriyor ve serinin gidişatına iyi veya kötü yönde katkıda bulunuyorlar. Mangaka’nın tüm bunları serinin birinci bölümünde kurgulamış olması gibi bir ihtimalin olmadığının farkındasınızdır. Yani “espadalarının yancıları olarak ve onlar takımlardan 4. ve 5. adamlarla kapışacaklar ve bu savaş tam büyük savaş sırasında olacak” gibi bir senaryo ancak yolda oluşur. Bu hamleler ritim ayarlamak için de olabilir gelmekte olan dövüşü geciktirmek için de. Aizen dövüşü sırasındaki iniş çıkışları çok sevdiğimden öncelikle bundan bahsetmek istedim.
Aizen’le Ichigo dövüşüne gelmeden önceki olayları ufaktan hatırlayalım. Tüm kaptanlar Aizen’le ve yancılarıyla dövüşüyorlar Aizen yeni bir forma kavuşur artık yenilmez bir durumdadır. Ichigo dövüşe dalmış ancak kendi içindeki karışıklıklar nedeniyle ne dövüşe ne olan bitene odaklanabiliyordur. Ulquiorra ile inanılmaz bir dövüş okumuşuz biz de aynı zamanda. Seri oluşturduğu son düşmana tüm herşeyini harcamış nerdeyse. Bu sırada Ichigo beyimiz kendi içinde çatışmaların üstüne bir de gevşemiş halde Aizen’den dayak yerken Aizen Ichigo’ya orijininden bahseder. Orda babası gelir ve artık dövüş ritminden çıkmış yeni bir akıma kapılmışızdır. Gin bir taraftan Ichigo’ya bankaisinde bahseder, Gin’in kişiliği hakkında biraz daha bilgi alırız. Urahara ve Yoruichi olaya dahil olur onlar hakkında yeni şeyler öğreniriz. Bakınız bunlar asıl dövüşe başlamadan önce oluyor. Yani biz okurken “ya az önce tüm herkesi tokatlıyordu bu herif niye bir anda bir sürü şey anlatmaya başladı Ichigo’ya” gibi düşüncelere gark olmadan edemiyoruz. Ancak bu gerekliydi. Zaten adrenalin üst düzeydeyken son dövüşten alacağın zevk, düşük tempodayken aniden dövüşe geçildiğinde alacağın zevkten daha az olacaktır. Yani biraz daha sabretmen lazım. Biz okuyucu olarak sövüyoruz tabi o sırada.
Tüm bu dövüşlerin ardından Aizen sıkılır ve ben gidip Karakura Town’ı yok etmeye gidiyorum gel Gin der ve cidden gider. Yürür gider. Ichigo babasıyla zamanın farklı aktığı Dangai’de son antrenmanını yapar. Ciddi anlamda son antrenman Final Getsuga Tenshou’ya. O sırada Gin Aizen’e ihanet eder ve Gin’in geçmişi hakkında yeni bilgiler alırız.
Not: Seriyi ingilizce okuduğumdan çoğu kelimeyi ingilizce çevirisi nasılsa öyle bırakacağım.
Buraları hepiniz hatırlıyorsunuzdur zaten o yüzden dövüş hakkında daha fazla bahsetmeyeceğim. Dövüşün ardından Aizen ölmsüz olduğun için 20.000 yıl hiçliğe atılma cezası alır. Aslında 18.800 yıl veriyorlarda Aizen duvardaki adalet yazısına güldüğü için 20.000 oluyor.
Buraya kadarki kısımlar benim Bleach’de en sevdiğim yerlerdi doğrusu özellikle Fake Karakura Town ve Arancar Arc’larını çok severim. Bundan sonraki kısım ise benim için düşüşün başladığı yere geliyoruz. Yani Xcution Arc’a geliyoruz.
Oysaki dövüşün ardından gelen bu Xcution Arc’ının başlangıç bölümünü çok sevmiştim. Bölüm birinci bölüme ufaktan bir göndermeyle başlıyoruz.
Harika bir başlangıç değil mi? Gücünü kaybeden bir Ichigo ve ilk bölümün tamamen zıttı bir haldeki bir Ichigo. Güçlerini kaybettiği için üzgün olduğu her sayfada belli oluyor.
Xcution Arc Girişi
Xcution Arc ‘ından ne kadar nefret ettiğimi anlatmaya başlasam bu yazı full negatiflik taşıyan iğrenç bir yazı olur. O yüzden çok uzatmadan naif bir şekilde anlatmaya çalışacağım. Manga bölümü olarak 55 bölüm yani 6 cilt sürdü bu lanet şey. Jump’ın editörleri ve Tite Kubo bey ne yaptı nasıl yaptılar bilmiyorum ancak buna nasıl izin verebildiler anlamıyorum. Jump’ın çok serisi çöpe çevirdiği veya olamayacak hikayeleri serileştirmeye çalıştırdığı çok olmuştur. Örnek olarak en son Zipman geliyor aklıma. Yani kötü editörler olabiliyor veya editörler iyi seçimler yapmayabiliyorlar. Ancak bu Xcution Kısmı’na kim izin verdiyse akıl sağlığından şüphe ediyorum efenim. Bu kadar güzel tasarlanmış Aizen, arancarlar ve Gotei’den sonra Fullbring nedir lan? Bu nasıl dengesiz bir güçtür? Bleach evreninden zamanın farklı aktığı alanlar oluşturmak imkansız seriyle alakasız şeyler değil kabul ediyorum. Güç seviyeleri dengeler falan da benim gibi Dragon Ball ve Dragon Ball Z seven biri için pek anlam ifade etmiyor takmıyorum yani. Ancak bir kaptan seviyesi güç gerektriren bir alan oluşturma gücünü bu veletler nasıl elde ettiler lan. Chad bile Hueco Mundo baskınına katıldı eski espadalardan birini yendi, ancak bu herifler kadar güçlü görünmedi Xcution Kısım boyunca.(Bundan sonra Arc yerine Kısım yazacağım)
Bunların hepsinin üstüne kıytırık bir düşman motivasyonu neden olduğunu hatırlamıyorum bile. Kısmın ayrıntılı anlatımına ikinci bölümde devam edeceğim ancak tüm haliyle tırt bir düşman grubu ve dövüşler bütünü. Bleach’in artık 450. bölümde klasikleşmiş olan herkes ayrı bir yerde dövüşsün taktiğini yine kullanması da cabası. “Farklı bir şeyler yok mu?” dedim içimden.
Dövüşlere de çok girmenin manası yok ancak dövüşlerden önce Ichigo’nun ağlatılmasına ne demeli peki? Evet Ichigo ne Goku ne de Luffy gibi dövüş manyağı bir karakter ve onlar kadar da sert bir halde olmasını beklemiyordum zaten. Karakterimizin gücü sevdiği aşikar ve dövüşmekten de keyif alıyor. Ama aga gücüm gitti diye ağlamak nedir lan?! Ağlamak ne ya? Evladım bak sen Orihime dayak yerken ağlamadın kardeşlerini düşmanın yanında bırakıp kaçtın, kardeşlerinin hafızaları silinmişken mal mal kaçtın ve ihanete uğrayı gücün gittiğimnde mi ağlıyorsun. Sen ağlamamak ve ağlatmamak için güçlenen sevdiklerini korumak için savaşan bir insandın. Duygusal bir karakter olabilir yıllar geçtikçe yumuşamış olabilir ancak güç elde edip gücü kaybedince o benim geri ver diye ağladı çocuk ya cidden çok garipsemiştim. Sayfaları birkaç kere okudum acaba ağlamaktan kastı sızlanmak mı çeviri sıkıntılı mı acaba diye bakındım ancak yok harbi harbi ağlıyor. Bu konu hakkında siz neler düşünüyorsunuz acaba yazınız efenim?
Sonuç
Bu bölümü burda bitirmek istiyorum ve Xcution Kısmı hakkında daha ayrıntılı bahsettiğim ikinci bölüme hazırlanmaya başlıyorum efendim. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler. Yazıyı paylaşıp bize destek olabilirsiniz.
Yorum yap