Persistence Enhanced, korku, hayatta kalma oyunları ile pek arası olmayan bendeniz için bile hoş bir deneyim oldu. Hele hele yaz ayları ile beraber uyku dönemine geçen oyun piyasası ile biz oyuncular oyun bulmak konusunda gerçekten çok kısır dönemler geçirirken.
Korku oyunlarını her ne kadar çok sevsem de iş bu oyunları oynamaya gelince maalesef hemen nalları dikiyorum. Açık ara en başarısız olduğum, oynama konusunda en beceriksiz olduğum janra kesinlikle korku oyunları olsa gerek. Öyleki bir Resident Evil hayrnı olmama rağmen iş bu oyunları oynamaya gelince aynı özveriyi gösteremiyorum. Çünkü bu oyunlardan sandığınızdan çok daha fazla korkuyorum. Baya bayağı bağıra bağıra oynuyorum.
Çok değil yaklaşık 7-8 sene önce doktorum bana korku oyunlarını yasaklamıştı. Kalbimdeki ritim bozukluğu teşhisi ile vücuduma problar bağlanmış, bir hafta boyunca kalp ritim ölçümleri yapılmıştı. Ne gariptir ki doktorum genel bir sıkıntı olmasada özellikle belli sekanslar kalp ritmimin ciddi oran bozulduğunu gözlemlemişti. Evet doğru tahmin ettiniz. İşte o noktalar korku oyunu oynadığım dönemler.
Kısacası benim için korku oyunları oynamak bile bile lades, sınav dönemi aşık olmak kadar aptalcaydı. Ha korkmayın bu incelemeyi yasmak için sağlığımı riske atmadım tabiki. Artık korku oyunlarına karşı çok daha iyi dayanabiliyorum. Bu kırılmayı ilk kez kuzenimin Nintendo 3DS el konsolunda Resident Evil Revilations’ı bitirerek attım. Daha sonrasında oyunu defalarca PC ve konsolda da bitirerek büyük oranda bu korkuyu yendim sayılır.
Zamanında çok merak ettiğim halde bir türlü oynamaya cesaret edemediğim Dead Space’ı de işte bu dönemde bitirdim. Evet arkadaşlar bu uzun girişi Dead Space için yaptım. Mevzu eğer uzay korku teması ise burada iki büyük isim karşımıza çıkıyor. Biri Dead Space, diğeri ise tabiki Alien. Dead Space bu incelemede bizim için çok önemli bir kıstas olacak. Zira bu temada yapılmış en başarı oyun benim gözümde. Haliyle Persistence Enhanced incelemesinde de kendisinden bolca bahsedeceğiz.
Hazırsanız her zaman olduğu gibi işe senaryo ile başlayalım.
Persistence Enhanced Senaryo
Oyunumuz büyük bir felaket sonrası bir uzay gemisinde hayatta kalan tek kişi olarak gözlerini açan Zimri ile başlıyor. Zimri esasen bir klon. Klon olduğu için çevresinde olup bitenlerden bir haber. Zimri hali hazırda tüm mürettebatı dönüşüm geçirmiş bir geminin içinde olduğundan bile bir haberdir. Tam gözlerini açtığımızda ise bizi geminin yapay zeka sistemi olan Serena karşılar. Zimri hayata Serena sayesinde tekrar dönmüştür.
Gemideki büyük felaket sonrası Serena güvenlik memuru olan Zimri’yi klonlayarak bu işe artık bir son vermek istemektedir. Ana karakterimiz Zimri’ye ise düşen aldığı direktifler ile birliklte geminin 4 ana bölümündeki spesifik görevleri yaparak gemiyi tekrar aktif ve güvenli bir hale getirmektir. Tabi ki bu sanıldığı gibi kolay olmayacaktır. Zira geminin bozulan sistemi ile birlikte klon makineleri de bozulmuş ve başkalaşım geçiren gemi mürettebatı ise sayıca sürekli artmaktadır. Zimri hem gemiyi tekrar faal hale getirmeli hem de düşmanların üstesinden gelmek zorundadır. Zimri’nin ise bu yoldaki en büyük yardımcısı tabi ki Serena ve her ölümünde onu tekrar klanyalarak hayata döndüren geminin klonlama sistemidir. Ancak tek sorun bunlardan ibaret değildir. Zira gemi bu süreç zarfında kontrolden çıkmış ve yavaş yavaş bir kara deliğe doğru sürüklenmektedir.
İçerideki düşmanları alt edip, gemiyi aktif hale getirip, kara delikten bir an önce kaçmamız gerekmektedir.
Bakalım Zimri gemiyi tekrar kontrol altına alabilecek midir? Gemiyi ve doğal olarak kendisini bu büyük felaketten nasıl kurtaracaktır?
Hikaye gördüğünüz üzere uzay korku türünün hemen hemen her türlü klişesine ev sahipliği yapıyor. Fakat bir önceki Tomb Raider incelememde de bahsettiğim üzere, ben klişeleri severim. Tabi ki iyi işlendiği taktirde. Zira bir az önce saydığım bu janranın en iyi örnekleri de aslında benim şahsımda birer klişe abidesi.
Hikaye Sunumu
Tabi bunu başarılı yapabilmesi için hikaye sunumu hayati bir öneme sahip. Ancak bu noktada maalesef çok olumlu konuşamayacağım. Zira Persistence bu konuda çok zayıf kaldı benim gözümde. Bunun iki büyük nedeni var esasen. Birincisi bu oyun alıştığımız AAA oyunlardan değil maalesef. AA boyutta bir oyun var karşımızda. Bu da onun daha küçük bütçeler ile hazırlandığı anlamına geliyor. Diğer büyük bir sıkıntı ise Persistence aslında bir VR oyunu. Evet doğru duydunuz. Bu yapım aslında VR için geliştirilmiş bir oyun. Görsel açıdan, Teknik açıdan rakiplerine nazaran zayıf olmasında bu da büyük bir etken. Zira VR oyunlar teknik açıdan çok yüksek gereksinimler isteyen oyunlar. Haliyle yapımcılar bu oyunların diğer cihazlarda da rahat çalışabilmesi açısından çok sayıda teknik detaydan feragat etmeleri gerektiği anlamına geliyor. Haliyle bu durum mekaniklerden ara sahnelere bir çok konuya tesir ediyor. Olumlu anlamda olduğu gibi birçok noktada olumsuz anlamda da.
Madem mekanikleri andık, gelin bir oyunu oyun yapan en önemli kaleme. Mekaniklere.
Persistence Enchanced Oynanış
Oyun daha önce de belirttiğim üzere esasen sanal gerçeklik için geliştirilmiş bir uzayda hayatta kalma korku oyunu. VR teknolojisine entegre olabilmesi kontrolcü açısından daha zayıf bir oyun olmasına neden olmuş. Örneğin yerde bir obje gördünüz. Objeyle etkileşime geçmek için o objeye bakmanız dahi kâfi. Otomatik oluyor her şey. Bunun nedenini ve gerekçelerini anlıyorum. Fakat ben son tüketici olarak, hele hele elinde VR olmayan bir oyuncu olarak bu durum benim için önemli değil. Ben sebeplere değil daha çok sonuca bakarım.
Persistence Enhanced da düşmanlarımızı çok sığ mekaniklerle alt etmemiz gerekiyor çoğu zaman. Savaşma mekaniklerinin iki ana temeli var. Savunma ve saldırı. Sol elinizde kendinizi düşmanlardan koruyabileceğiniz bir kalkan açarken, sağ elinizde saldırı gerçekleştiriyorsunuz ve oyun çoğu zaman sadece bundan ibaret. Ancak bunlarında ötesinde benim gözümde en büyük sorun kontrollerin bana inanılmaz ağır gelmesiydi. Muhtemelen yine VR’ın azizliğine uğradık diyelim. Ancak biraz ayarları kurcalayarak kendiniz için en iyi ayar dengesini tutturabiliyorsunuz.
Biraz da oyunun evreninden bahsedelim. Oyunun benim gözümde en özel kılan detaylarından birisi de oyunun Roguelike’dan hallice olması. Returnal incelemesinde de bahsettiğim üzere. Roguelike her ölümünüzde başa döndüğünüz ve sürekli farklı deneyimler yaşadığınız oyunlardır diyebiliriz. Ana karakterimiz Zimri her öldüğünde gözünü klonladığı güvenli bölge açıyor ve akabinde her seferinde rastgele şekillenen gemide yönünü bulmaya çalışıyor. Bu da oynanışı zengin kılmaya, oyuncu küçücük bir gemide bir süre sonra sıkılmadan kurtarıyor diyelim.
Bunun dışında atmosferde gayet etkileyici. Korku oyunlarının çoğu zaman bu konuda başarılı olmasının en büyük sebebi ise dar, görüş alanın kısıtlı olduğu alanlarda geçiyor olmasıdır zaten. Bu sayede yapımcılar teknik açıdan çok rahat hareket edebilirler. Bunun en güzel örneği de şüphesiz Silent Hill. Teknik yetersizliklerden dolayı kendilerine sisi bir araç olarak kullanmışlardır. Bir ara umarım ona da değiniriz. Şimdilik merak edenleri şöyle alalım.
Yine bir Roguelike
Şimdilik biz Persistence Enhanced’a geri dönelim. Oyun esasen bir roguelike olduğundan, üstüne sürekli rastgele haritalar yüklendiğinden mütevellit yapımcılar gemide kaybolmamızı engellemek adına birkaç küçük ama etkili dokunuşlar yapmış. Bunlardan çok işime yarayanı girdiğimiz odaların kapısında kırmızıdan yeşile dönen ufak ışıklar olması. Yeşil ışık bu odaya daha önce girdin demek. BU tarz kendini tekrarlayan birbirinin kopyası olan bir harita için güzel bir dokunuş olmuş. Ufak ama çok etkili bir detay.
Görsellik
Gel gelelim teknik detaylara. Ben oyunun PS5 versiyonunu yani yeni nesil için elden geçirilmiş versiyonunu oynadım. İlk deneyimim Nintendo Switch üzerinden olduğunu düşünürsek bu versiyonun çok daha iyi görünüdüğünü itiraf etmeliyim. Yeni nesil güncellemesi ile beraber oyuna 4K çözünürlük, RTX ve çok daha hızlı yükleme süreleri eklenmiş. Oynanış olarak aynı oyun olsa da bu versiyounun cilalanmış bir versiyonu olduğunu söyleyebiliriz.
Az öncede belirttiğim üzere, korku oyunların teknik olarak bu kadar başarılı olması, hatta bağımsız stüdyoların korku oyunu yapmalarında en büyük sebebi de bu.
Oyun her ne kadar AA bir oyun olsada çökme, glich, bug gibi sorunlarda hiç karşılaşmadım. Karşımızda tam bitmiş bir oyun var. Maalesef bu devirde bunu bile arar olduk. Halbuki asıl olması gereken buyken.
Sesler
Gelelim seslere. Oyunda uzun uzadıya övülmesi gereken bir noktada sesler. Ben oyunda PS’ın özel çevresel ses teknolojisinden istifade ederek bitirdim. Oyuncular arasında ses kasmak olarak tabir edilen olay Persistence Enhanced de mükemmel şekilde çalışıyor. Düşmanın nerede olduğu, ne taraftan size yaklaştığını çok net bir şekilde seçebiliyorsunuz.
Ancak bu sadece ‘’ses kasmak’’ dediğimiz olgu için değil, atmosfer içinde önemli bir detay. Oyundaki başkalaşım geçirmiş düşmanların çıkardıkları hırıltılar, size saldırıken attıkları çığlıklar oyunun atmosferini bir sonraki seviyeye başarılı bir şekilde taşımız. Tebrik etmek lazım.
Eve toplarmamız gerekirse. Persistence Enhanced bekletilerimi aşan hoş bir oyun olmuş. Oyun piyasasının uykuda olduğu şu dönemlerinde korku sever arkadaşlara tavsiye edilir.
Yorum yap