Kutuplaşmaların oldukça fazla olduğu günümüzün dünyasında insanlar kurgusal karakterler üzerinden bile gruplaşmayı başarabiliyorlar. Bu kutuplaşmanın popüler kültür yapımlarında en büyük yansıması ise farklı kimlik ve dezavantajlı grupların temsili meselesinde oluyor.
Özellikle klasik bir romandan veya çizgi romandan uyarlanan bir eserdeki karakterlerin cinsiyetinin, cinsel yöneliminin ve ten renginin değişmesi bazılarını çok fazla rahatsız ediyor. Buna karşı görüşte olanlar ise, geçmişteki bazı kimliklerin temsilinin yeterli bir biçimde olmadığı yüzünden karakterlerin yeni uyarlanma şekillerinden rahatsız olmuyorlar hatta destekliyorlar. Peki hangi taraf haklı? Bu yazıda bazı yapımları merkez alarak bu meseleyi inceleyeceğim.
Esas Mesele Ne?
Dediğim gibi insanlar kavga edecek bahane arıyorlar. Ortaya konan sorunun neden sorun olduğunu anlayıp dinlemek onlar için oldukça zahmetli oluyor. Onun yerine tartışmasız doğru kabul ettiği düşüncelere sığınmayı tercih ediyorlar. Bu meseleye gelince iki tarafın da haklı ve haksız olduğu yerler var. Ancak ben şahsi olarak başrollerde çok fazla kadın, siyahi ve eşcinsel görmemizden rahatsızlık duymuyorum.
Herhangi bir eser uyarlanırken de karakterin ruhunu iyi yansıttığı sürece o karakteri kadın mı yapmışlar, siyahi mi yapmışlar, cinsel yönelimini mi değiştirmişler umurumda değil. Bu yüzden kendimi azınlık ve dezavantajlı kimliklerin önemli karakterler tarafından temsil edilmesini savunanlara yakın hissediyorum.
İyi işlenen sosyal mesaj veren içeriklerin olması bence gayet güzel. Medyanın toplumları etkileyen önemli bir araç olduğunu düşündüğümüzde insanların bazı tabuları aşması için bu tür popüler içeriklerde bunların yer verilmesi gerekiyor. Peki benim rahatsızlığım nerede mi başlıyor? Ortada düzgün bir hikaye yok diyelim. Ardından bu kötü hikayenin üstünü örtmek için bol bol sosyal mesaj veren replikler yazıyorlar. Ve bunlar hikayenin gittiği yoldan alakasız bir şekilde işleniyor. Bu hem kötü yazılan senaryo hem de kötü bir sosyal mesaj verme yöntemi haline geliyor.
Ayrıca bazı yapımlarda karakterler birey kimliğiyle değil sadece temsili olduğu grubun kimliğiyle ortaya çıkıyor. Hikayenin anlatılma biçimine göre zaman zaman bu yöntem de kullanılabilir tabi. Örneğin kadın haklarının anlatıldığı bir yapımda karakterlerin kadın kimliğiyle ön planda olmasında hiçbir sakınca yok. Veya başka bir azınlık grubun yaşadığı sorunların anlatıldığı bir hikayede o karakter o özelliğiyle öne çıkabilir.
Ayrıca ana konusu bu olmamasına rağmen karakterler kimliğinden dolayı yaşadığı sorunları da anlatabilir ve yeri geldiğinde bunlarla da öne çıkabilirler. Ancak hikayede önemli rolde olan karakterlerin tek boyutlu olarak sadece bir toplumsal kimlikle aktarılıp ve onu çıkarınca da o karakterden geriye bir şey kalmayınca sorun başlıyor. Bu bana göre azınlık kimlikleri özensizce bir şekilde anlatmak ve onlara yapılmış bir saygısızlık oluyor.
Buna ek olarak tek boyutlu olarak anlatılan bazı karakterler hikayede birdenbire her şeyin altından çıkan bir karakter oluyor. Karakterin neden birdenbire o kadar iyi olduğu sorgulanmıyor ve karakterin derinliğine inilmiyor. Bu tür karakterlere genelde Mary Sue ismi verilir. Mary Sue, gerçekçi olmayan bir şekilde zayıflıklardan arınmış olarak tasvir edilen, genellikle genç bir kadın olan bir tür kurgusal karakterdir. Marvel yapımlarında Captain Marvel bir tür Mary Sue olmakla eleştirilmiştir. Ancak iyi işlenen kadınların ön planda olduğu hikayeler görmek beni mutlu ediyor. Çünkü en eski hikaye anlatıcılığından beri kadınlar erkekler tarafından kurtarılan pasif karakterler veya sadece arzu nesnesi olarak aktarılıyor. Veya annelik özellikleriyle ön plana çıkarak toplumsal cinsiyet rollerinin sağlamlaşmasına olanak tanıyorlar. Kadınları sadece bu tür özellikleriyle ele almak onlara yapılan bir haksızlıktır. Aynı şekilde erkeklere de verilen steorotip rollerin dizi ve filmlerde değiştirilmesi önemli bir meseledir.
Bunun iyi örneğini anlatmak için Doctor Who dizisini örnek verebilirim. Doctor Who dizisinde yıllardır erkek oyuncuların canlandırdığı Doctor ve Master karakterlerini kadın yaptılar. Ancak bu karakterler kadın olduğunda karakterlerinden bir şey kaybetmediler. Doctor hala adaletli, maceraperest ve iyi niyetli karakterimizken, Master ise kurnaz, sinsi ve kötü planlar yapan karakterimizdi. İki oyuncu da hem eski ruhu devam ettiriyor hem de kendilerine has karakterlerini de ortaya koyuyorlardı.
Ana konusu bu olmamasına rağmen karakterler kimliğinden dolayı yaşadığı sorunları anlatabilir ve yeri geldiğinde bunlarla öne çıkabilirler demiştim. Doctor karakteri kadın kimliğiyle geçmiş bir döneme gittiğinde kimliği yüzünden sorunlar yaşayan bir karakter. Böylece hem hikayenin gerçekçiliğini hem de sosyal mesajını çok güzel veriyorlar. Peki bunun kötü örneği nasıl mı olurdu? Doctor’un her fırsatta kadın olduğunu vurgulaması ile bunun üzerinden sürekli acıtasyon yaptığı bir senaryo olsaydı ve bunları çıkarınca da karakterden geriye bir şey kalmıyorsa sorun olurdu.
Doctor Who 13.sezonda Diane isimli engelli bir karaktere de yer verdi. Ancak karakterin engelli olduğu hiç vurgulanmadı. Bu engelli bireylerin temsili açısından da bence oldukça güzel bir işlenişti. Çünkü bazı projelerde engelli bireylerin hikayede var olması sadece sosyal mesaj verme ve o karakter üzerinden acıtasyon yaparak para kazanmak oluyor. Engelli bireylerin yaşamış olduğu sıkıntıları anlatmak elbette önemli ve gerekli bir şeydir. Onların yaşadığı sıkıntıları anlatan çok güzel filmler ve diziler de vardır.
Ancak o tür filmlerde bile karakterler sadece tek yönüyle ele alınmamaktadır. Ve karakterlerin sadece engelli kimliğiyle değil başka kimlikleriyle de var olma çabası anlatılır. Bu yüzden olması gereken işleniş bu şekildedir. Lost dizisinde John Locke bu şekilde işlenen en iyi karakterlerden biridir. Yani benim sorunum karakterlerin hangi kimlik tarafından temsil edilmesi değil. Karakterin hakkının iyi bir şekilde verilmesi. Aslında benim rahatsızlık duyduğum genel olarak tek tipleştirilerek ve içi boşaltılarak anlatılan bütün karakterler.
Son Sözler
O zaman şöyle bir soru ortaya çıkabilir. Madem genel olarak tek tipleştirilerek anlatılan bütün karakterlerden hoşlanmıyorsun o zaman neden özel olarak bunları örnek veriyorsun diye. Çünkü bu konu oldukça gündemde. Ve buna karşı gibi duran bir sürü insan aslında tek bir özelliğiyle öne çıkan karakterlere antipati besliyorlarken kendilerini yanlış ifade ediyorlar. O tür insanların da odaklanması gereken şeyin ” Efsane karakterleri kadın yaptılar, siyahi yaptılar. Onları rezil ettiler!” gibi şeyler değil. ”Efsane karakterleri iyi işleyemediler ve bunun farkında oldukları için bazı kesimlerden ilgi çekmek amacıyla çeşitli kimlikleri kullandılar.” olmalı. Yoksa daha dizi ve film çıkmadan ” Jim Gordon’ı siyahi yapmışlar, James Bond kadın olacakmış yazıklar olsun” gibi şeyleri çok saçma buluyorum. Proje çıksın kötü işlemişlerse hep beraber eleştiririz. Ama daha bu olmadan bunları demek hem de karakterlerin işleniş biçimine değil görünüşlerine bakarak bunu demek oldukça mantıksız.
Toplumun değişmesi hem medyayı etkiliyor hem de medyanın değişmesi doğal olarak toplumu da etkiliyor. Bu yüzden kurgusal eserlerde azınlık ve dezavantajlı grupların temsil edilmesi gerekli bir şeydir. Ancak bunu yaparlarken de karakterleri iyi işlemeleri gerekir. Son olarak her ne olursa olsun şirketlerin en büyük amacının para olduğunu unutmayalım. Geçmişte de içerikler üretirlerken en büyük amaçları buydu. Günümüzün tüketim toplumunda sosyal mesajların iyi niyetten çok para kazanmak için yapıldığını aklımızdan çıkarmayalım. Ayrıca insanlar bu tarz şeylere nefret edip hemen sosyal medyaya koşması da iyi bir reklam kampanyasıdır. Bu tür konularla birbirimizle kavga etmek yerine akılcı bir şekilde birbirimizi dinlemeliyiz.
Yorum yap