Başka ülkeleri ve onların vatandaşlarını bilmem ancak, Türkiye’de genel olarak olarak bir başka ülkeyi ziyaret ederken yaşanılan en büyük gerginliklerden bir tanesi uçaktan iner inmez direkt olarak karşımıza çıkan pasaport kontrolüdür. Pasaportumuzda bulunan fotoğrafa benzemeye çalıştığımız, karşımızda duran memura çeşitli şirinlikte görünmeye çalışırken içten içe ter döktüğümüz bu durumda, daha önce hiç karşımızdakinin ne durumda olduğunu merak etmiş miydiniz? Artık daha fazla beklemenize gerek yok! Papers, Please incelemesi sizlerle.
Papers, Please! Arstotzka’ya gelme amacınız nedir?!
Papers, Please! Naughty Dog (Uncharted’ı hatırlamayan var mı?) firmasından ayrılan ve kendi küçük ama farklı oyunlarını yapmak isteyen Lucas Pope tarafından yapımcılığı ve yayımcılığı kendisine ait 3909 LLC tarafından bizlere sunulmuş bir oyun olarak karşımıza çıkmaktadır. Lucas Pope’un Asya’ya gidiş gelişlerinde yaşadığı pasaport kontrolleri sırasında kontrol memurlarının yaşamlarını merak etmesinin ardından kollarını sıvayarak Papers, Please!’e son halini vermiştir.
Papers, Please! İçin tek cümlelik bir açıklama yapmak gerekirse, gerçek dünyadan esinlenilmiş pasaport kontrol memuru simülasyonu demek kabaca doğru olacaktır. Oyun 1982 senesinde hayali bir ülke olan Arstotzka ve komşu ülkesi Kolechia arasındaki bir sınır kontrol noktasında geçmekte olup, bizi tipik bir doğu blogu ülkesi olan Arstotzka ülkesine ait sınır kapısı kontrölü rolüne sokmaktadır.
Oyun içerisindeki ana amacımız vize memuru olarak, Arstotzka’ya girmeye çalışan insanların pasaportlarına onay veya ret damgasını vurmak. İlk bakışta oyun oldukça tekdüze ve sıradan gelse de işin aslı aslında bundan çok daha farklı. Onay ve ret işlemlerini gerçekleştirirken hükümet tarafından verilen emirlere uymamız gerekiyor, örneğin ilk günümüzde pasaportları üzerinde yer alan bilgilerin hepsinin uyması durumunda (pasaport geçerlilik tarihi tutuyor mu? Pasaport üzerinde yazan doğum şehri ile pasaportun ait olduğu ülke birbiriyle uyumlu mu? “Arkadaşım pasaportunda kadın diyor, ee sen erkeksin!?” vb. gibi) onay damgası vermemiz gerekirken, oyun dünyasında gerçekleşen bir olaya bağlı olarak ertesi gün diğerinden farklı kurallar karşımıza çıkmakta.
Sadece pasaport bilgilerini kontrol ederek başladığımız serüvenimizde ilerleyen günlerde evrenin gidişatına bağlı olarak pasaportun yanı sıra, kimlik belgeleri, çalışma belgeleri, çalışma belgesinin üzerinde yer alan damgaların doğru olup olmadığı, çalışma belgesi, temiz kağıdı, kimlik belgesi ve kişinin geliş amacını belirtirken ifadelerinin tutup tutmadığının kontrolünü, parmak izi, kaçakçılık ile mücadele işin ucunun kaçmaması derken kendinizi gerçekten bu kasvetli dünyanın içerisinde bir camın arkasında sıkışmış olarak hissetmemek elde değil.
Bir aile babası olarak eve ekmek götürmek gerek!
Oyun sadece vize görevlisi olarak geçirdiğimiz günlük işlerimizi yaptığımız lineer bir oyun değil. Oyun içerisinde her gün belli bir süremiz var. Bu süre zarfında işlemlerini doğru gerçekleştirdiğimiz her bir onay ve reddediş sonrasında gün sonunda yapmış olduğumuz işlem sayısına bağlı olarak maaş elde etmekteyiz. Yanlış bir işlem gerçekleştirilmesi halinde geçiş gerçekleştikten sonra tarafımıza yanlış işlem gerçekleştirdiğimize dair bir ihtarname gönderilmekte ve yanlışı nerede yaptığımız bildirilmekte. (Arkadaşım benim göremediğimi siz nereden gördünüz?! Madem gördünüz niye pasaportu geri vermeden söylemiyorsunuz? Neyse) Gün içerisinde gerçekleştirilen 2 adet ihtarnamenin herhangi bir yaptırımı yok, hükümet yine insaflı davranıp her insan hata yapar; bir sonraki sefere dikkatli ol diyor. Ancak 3. Ihtarnameden sonra gerçekleştirilen her yanlışla birlikte artan bir para cezası uygulanmaya başlıyor.
Bir aile babası olarak bu maaşımızla bakmakla yükümlü olduğumuz bir eşimiz, oğlumuz, amcamız, ve bir kayınvalidemiz var. Evin kirasını ödemesi, soğuk Arstotzka günlerinde ısıtmaya para verilmesi, aile bireylerinin yeme içme ihtiyaçlarını karşılamalı ve eğer hasta olurlarsa onlara ilaç almamız gerekiyor. İhtiyaçların karşılanamaması durumda ise aile bireylerimizin sağlıkları kötüye giderek nihayetinde hayatlarını kaybetmelerine kadar gidebilmekte, ki bu durumda ülkeyi yöneten partinin yayımlamış olduğu Arztotzka büyüme ekolüne göre bakmakla yükümlü olduklarınıza bakamamanızın bir cezası olabildiğini söylemiş miydim?
Sahip olduğumuz maaşımızla bir yandan ailemize bakmaya çalışıp bir yandan da vize kabinini geliştirmemiz gerekiyor. (Evet vize işlemlerinin daha hızlı ve doğru gerçekleştirilmesi için gereken geliştirmeleri kendi maaşımızdan karşılıyoruz) Ailemizi beslemek, kabini geliştirmek derken, kenara kötü gün parası atmakta fayda var zira, tüm planlarınızı bir sonraki günden alacağınız maaşınıza göre yaparken sınıra gerçekleştirilen bir bombalı saldırı sonrası sınır kapısının kapatılarak siz daha ancak birkaç kişinin işlemlerine bakmışken o güne erken son vermeniz gerekebilir.
Arstotzka mı önce gelir yoksa etik kaygılar mı?
Günlük hayatımızı sıradan bir şekilde geçirirken zaman zaman ilginç insanlar da çıkmıyor değil. Gün içerisinde karşımıza çıkan insanlar bu ya da şu haliyle birbirine benzerken oyun bize ilginç karakterler de sunuyor. Örneğin birkaç gün aralıklarla karşımıza çıkan tekrar eden bir karakter olarak gelen bir amca her türlü hinliği deneyerek yüce (!) Arstotzka’ya girmeye çalışıyor, kendisiyle girdiğimiz diyaloglar ise bir vize memuru olarak yüzümüzü güldürtecek cinsten. Hatırlayanımız var mıdır bilmem ancak Antalya havalimanına gelen bir İngiliz çiftin üzerinde “Unicorn” (bildiğin boynuzlu at) olan oyuncak pasaportuna giriş damgası vurulduğu gerçek dünyamızdaki olaya benzer bir durumu burada da yaşıyoruz, ancak tek farkı burada izin verip vermemek bizim elimizde.
Gün içerisinde birbirinden farklı olayları yaşarken, oyunun içerisine etik seçimler yapmamız gerekiyor. Dokümanları tutan bir adamı sınırdan geçirip, sizden kabini terk etmeden önce dokümanlarının yetersiz olduğunu bildiği halde eşine de onay vermenizi isteyen birine yardım edip etmemek sizin elinizde. Her ne kadar zaman zaman insanlara yardımcı olmak isteseniz de evde ekmek bekleyen birilerinin olması insanı etik kararlar vermeye iten olaylardan sadece bir tanesi.
Öte yandan ülkenize zarar vermek isteyen iç ve dış minnaklarda mevcut. Oyun içerisinde EZIC diye bir oluşum olup, amaçları Arstotzka hükümetini güçten düşürmeyi hedeflemekteler. Bu grup sizinle iletişime geçtikten sonra şifreli bir kod paylaşarak belli başlı isimleri olan insanların tarafınızca onaylanması durumunda size rüşvet teklif edebilmekte. (Tabii ki isimleri liste halinde vermiyorlar, tarafımıza puzzle olarak sunulan panodan bulmamız gerekiyor) Her zaman olduğu gibi bu gruba yardımcı olmak veya dürüst yollarla para kazanmak oyuncunun kendisine bırakılmış bir seçim olarak karşımıza çıkmakta. Sizden kanunsuz iş yapmanızı isteyen sadece bu grup değil, belli başlı istekler ülke parti yönetiminden de gelmekte, seçim tamamen sizin ancak bu noktada uyarmakta fayda var; yaptınız her seçimin size olumlu veya olumsuz bir şekilde dönmesi işten bile değil.
Arstotzka çok yaşa!
Oyun hikaye anlatımıyla bir hayli göz doldurmakta, karakter çeşitliliği, diyalogların ve olayların akışı insanı gerçekten 80’li yıllarda doğu bloku ülkelerinden birinde vize memuru olarak görev yapan birisi gibi hissettirmeye yetiyor. Genel olarak işimiz günlük monoton işlemleri halletmek olsa da, gün içerisinde gerçekleşen olaylar ve durumlar insanı bu monoton tekdüzelikten çıkartıp zaman zaman güldürüp zaman zaman ise üzebilen bir noktaya getirebiliyor.
Oyunun grafikleri şaşalı grafikler değil, zaten öyle bir amacı veya isteği de bulunmuyor. Genel anlamda hikaye ve dinamiklere bağlı bir oyun akışı belirlenmiş durumda, ancak şunu belirtmek gerekiyor ki oyun genel bağlamda biraz daha pixel grafik sanatını benimseyen bir oyun dolayısıyla yeterli anlamda bir görsellik gösterebilmekte.
Oyunun müziklerine gelecek olursak, oyuna ait güçlü noktalardan biri olduğunu söylemek çok doğru olmaz. Oyunun ana menüsünde çalan müzik oyunun atmosferini daha ilk dakikadan vermekte oldukça başarılı. Dönemin atmosferine uygun, bana hafif otoriter hafif mizah dolu bir duygu vermekte ki sanırım kolay kolay unutabileceğim bir müzik değil. Oyun içerisindeki konuşmalar anlamı olmayan sözcüklerden oluşmakta, seslendirme namında kişilerin söylediklerini anlayamıyor ancak okuyarak öğrenebiliyorsunuz. Sıradaki kişiyi çağırdığnızda ise megafondan anons geçiyor tabi, bu anons da herhangi bir pilotun yapmış olduğu anonstan farksız, anlayabilene aşk olsun.
Papers, Please! Oyununa ait bir diğer pozitif nokta ise oyunun tekrar oynanabilirliğinde yatıyor. Oyuna ait yaklaşık 20 adet son bulunmakta. Bu sonlara ise oyun içerisinde almış olduğumuz kararlar ile nihayetinde biz yön veriyoruz. Oyun o veya bu şekilde bir sona ulaştığında bir başka sona ulaşabilmek adına tekrar her şeyi baştan yapmanız gerekmiyor, zira kayıt sistemi zaman akışına göre ilerliyor. Örneğin bir sebepten 12. Günde bir sona ulaşırsanız, kayıt dosyasından istediğiniz günden başlayarak farklı kararlar almanız mümkün, farklı karar almanız dahilinde zaman çizelgesi değiştiği için bir önceki oyununuza ait zaman çizelgesini de kaybetmeyerek yeni bir çizelge üzerinden devam edebiliyorsunuz.
Çıktığı 2013 senesinde 7 farklı ödül kazanan Papers, Please! 2016 senesi itibarıyla çeşitli platformlarda toplamda 1,8 milyon kopya satışa ulaşmış bağımsız bir oyun olarak beni bir hayli şaşırtan, “ilginç bir şeye benziyor, biraz bakayım boş zamanımı değerlendireyim” diyerek girdiğim sonrasında saatlerde oynamaya karar verdiğim ender oyunlardan birisi olarak unutamadığım bir maceraya dönüşen ender oyunlardan diyebilirim.
Şayet ilginizi çektiyse oyun şimdilerde Steam’de 18 TL’den satışa sunulan ancak bağımsız oyunları seviyorsanız aldığı paranın hakkını veren oyunlardan denenmeye değer bir yapıt.
Hepinize sağlıklı günler ve bol keyif alacağınız oyun dolu saatler diliyor, bir başka oyun yazımızda buluşuncaya kadar veda ediyorum. GLORY TO ARSTOTZKA!
Yorum yap