Merhaba vurulmayı sevmeyen okurlarımız.
Bu hafta, normalden biraz daha farklı bir yazı ile karşınızdayım.
İlk insan atalarımız, karınları acıkınca ya da bir şeylere kızınca yeni bir şey keşfettiler; şiddet.
İster sinir atmak için olsun, isterse korkudan, bir canlıyı dişlemek, yumruk atmak, kısaca canını acıtmak, his olarak iyi geldi. Belki de hayatta kalmalarını sağladı. Belki avlanmak için kullanılan şiddet, hayatiydi, gerekliydi ancak maalesef konuyu burada bırakmadık. Hatta fazlasıyla ilerlettik.
Hayvanları ve bitkilere şiddet göstermekle başlayan macera artarak devam etti sonrasında da öldürme bulundu; öldürülen varlıkları giydik, etlerini yedik kısaca onlar sayesinde güçlendik ve hayatta kaldık. Keşke bu noktada dursaydık ancak ilerleme devam etti. Ve bir sonraki hedefe geldik; İnsan.
İnsanoğlunun birbirini öldürmesi, Adem ile Havva’nın biraz daha sonrasından başlamış ve günümüze kadar devam etti ve bir sona ulaşacak gibi de gözükmüyor. Tabi zaman ilerledikçe teknoloji gelişti, insanoğlu yok edici kimliğine yardımcı olması için aklını sonuna kadar kullandı ve bir icatta bulundu; ateşli silahlar.
Tabanca, top, tüfek ve sonrasında da kitle imha silahları derken, öldürme sanatında gerçekten çok başarılı olduk.
Sadece farklı çeşitlerde silahlar üretmedik, “silah” başlığını altını da fazlasıyla doldurduk; onlarca insanı ve devasa yapıları yok edebilecek güçte patlayıcılar, birkaç insanı delip geçebilecek hızda kurşunlar, eti kemiği eriten asitler, ciğerleri “ölüm” ile dolduran bombalar gibi.
Rakibi daha iyi görebilmek, ıskalamamak için bile teknolojiden yardım aldık; kızılötesi ışıklarla yok edeceklerimize baktık, GPS’lerle takip ettik. Çöl sıcağı ya da kutup soğuğunda bile dövüşmemizi sağlayacak kıyafetlerle donattık kendimizi ve tetiğe basmaktan kendimizi alıkoymadık.
Her zaman savaşacak bir bahanemiz oldu: Bazen topraklar için, bazen para denilen şey için, bazen kaynaklar bazen ise onur ve diğer kavramlar, duygular için. Kimliklerimizi korumak için savaştığımız kadar, kimliklerimizi de savaş meydanında bıraktığımız oldu; öldürdüğümüz, saldırdığımız kişiler kardeşimiz mi, en yakın arkadaşımız mı, kendini savunamayan bir masum mu, her zaman bakma fırsatım olmadı. Ama tetiğe basmak ya da “öldür” emrini verebilecek dakikalara hep sahip olduk.
Peki her şey bu kadar kötü mü?
Aslında değil; Silahların icadına ters biçimde hem kendimiz hem de çevremiz için güzel şeyler de yaptık; ilaçlar icat ettik, soyu tükenen varlıkları koruduk. Bu tür güzellikleri yapmakta her zaman çok hızlı hareket edemedik, bazı doğa miraslarını kaybettik ama en azından halen iyi olanı korumak için uğraşıyoruz.
Tüm bunlara rağmen moralimizi bozmamalı ve tüm insanlığı değiştirecek gücümüz olmasa da, en azından çevremizi biraz daha güzelleştirebileceğimizi, kendimizin ve başkalarının hakkına saygılı olabileceğimizi öğrendik.
Silahlarla verdiğimiz bu savaşta bir şey daha öğrendik. Bize ateş edilirken ne yapmamız ve yapmamamız gerektiğini:)
Beyaz perdede, kitaplarda ve oyunlarda birçok kez ele alınmış olan bu konuyu, biz de Loadiing.screen farklı ile ele aldık, Fanzade sayesinde de sizlere ulaştık.
Umarım başınıza hiç gelmez ama eğer biri size ateş ederse, yapmamanız gereken 5 hareket, iyi seyirler:)
Yorum yap