Alien bilimkurgu ve korku filmleri arasında derin anlamlı feminist mesajlara sahip bir filmdir. Alien (1979) isimli orjinal film ticari uzay römorkörü Nostromo’nun mürettebatını, keşfedilmemiş bir ayda gizemli, terk edilmiş bir uzay gemisiyle karşılaştıktan sonra kendilerini saldırgan ve ölümcül bir dünya dışı yaratıkla karşı karşıya bulan kişileri konu almaktadır. O’Bannon ve Ronald Shusett‘in hikayesine dayanan film, Ridley Scoot, James Cameron ve David Fincher gibi yönetmenler sayesinde farklı bakış açılarında da çekilmiş ve bu filmlerinde feminist mesajlarının çok fazla olduğu görülmektedir.
Alien (1979), Aliens (1986), Alien 3 (1992), Alien Resurrection (1997), Alien vs Predator (2004), Alien vs Predator Requiem (2007), Prometheus (2012), Alien Covenant (2017) şekilde devam eden seri popüler kültürde adından çok fazla söz ettirmeyi başarmıştır. Alien ve Feminist Mesajları isimli bu yazımızda Alien‘ın 1979 yapımı birinci filminin üzerinde daha fazla duracağım. Ama önce sinemadaki erkek egemen bakış açısının ne olduğundan biraz bahsedelim.
LARA MULVEY ve The Male Gaze Teorisi
Laura Mulvey , Görsel Zevk ve Anlatı Sineması üzerine yazdığı makalesiyle tanınan Britanyalı feminist bir film teorisyenidir. Teorileri, Sigmund Freud ve Jacques Lacan’ın benzerlerinden etkilenirken, eserlerinde psikanaliz ve feminizme de yer verir. Mulvey ağırlıklı olarak medyada kadınlar üzerinde cinsel nesneleştirmeye ilişkin teorisiyle tanınır, daha yaygın olarak The Male Gaze teorisi olarak bilinir. Erkek Bakışı teorisi özetle, medyadaki kadınlara heteroseksüel bir erkeğin gözünden bakıldığı ve bu kadınların erkek arzusunun edilgen nesneleri olarak temsil edildiği yerdir. Feminist bakış açısından, bu teori üç şekilde görülebilir: Erkekler kadınlara nasıl bakar, kadınlar kendilerine nasıl bakar ve son olarak, kadınlar diğer kadınlara nasıl bakar, olarak sıralanabilir.
Holywood sineması uzun yıllar boyunca kadınları edilgen bir şekilde veya onları erkeklerin fetişleştirdiği bir nesne olarak göstermiştir. Erkek kahramanların bütün maskülenlikleriyle yer verildiği sinema tarihinde kadın bakış açısı eksik kalmıştır. Mulvey gibi teorisyenler bu durumu analiz ederek filmlerde nasıl ele alındığını incelemiştir. Alien film serisi ise gişe rekortmeni filmler arasında kadın bir karakteri erkeksi bir bakış açısıyla ele almaması sayesinde önemli bir yere sahip olmuştur.
Feminist Bir Bakış Açısıyla Yazılan Kahraman: ELLEN RIPLEY
Orjinal Alien Filminde Ellen Ripley
Sigourney Weaver tarafından canlandırılan Ellen Ripley, ilk ikonik kadın aksiyon kahramanıydı. Ripley karakterinin varlığı ve film serilerinde işlenişi filmin erkek merkezli bir yapıda olmadığını başlı başına göstermektedir. Birinci filmde onu Alien’ın katliamından hayatta kalan son kadın karakter olarak görüyoruz. Bu filmde ayrıca bir kedinin hayatını kurtarmak için uğraşan bir karakter olması onun filmdeki erdemini oldukça ortaya koyuyor. Erkek ekip arkadaşları Ash, Dallas ve Kane, sürekli olarak gemideki diğer kadın olan Ripley ve Joan Lambert’i küçümseyen bir karaktere sahip olsa da bu iki karakter filmde mücadelesiyle ön plana çıkan en iyi karakterler olacaktır.
Erkek egemen bir sistem olan bir gemide kadın karakterlerin sesini duyurmak istemesini izliyoruz. Özellike de Ripley karakteri yaratıkla filmin en başından beri mücadele edeceğinin altyapısı bize veriyor. Bu tür nedenlerden dolayı Alien serisi, feminist film çevrelerinde, dönemin toplumsal cinsiyet ve cinsel politikalarla uğraşan ilk gişe rekorları kıran film serisidir. Bu, çığlık atan, çaresiz kurbanlar olarak sunulan kızların klişe korku tasviri değildi. Ripley, Laura Mulvey’in tabiriyle, ilk “son kız” dı; bir yaratığı alt ederken, kadınlıkla ilişkilendirdiğimiz her şeye hâlâ sahip olabilen bir kadındı.
Diğer Filmlerden Notlar: Ellen Ripley
Ana karakterimiz ikinci filmde annelik duygularını keşfediyor ve koloniden sağ kalan küçük kıza annelik yapıyor. Ayrıca onu korumak için başka bir anne olan kraliçe Alien’la mücadele ediyor. Yani bu filmde iki annenin savaşını izliyoruz. Kadını “anne” kavramıyla özdeşleştirmesi kimi feminist tarafından eleştirilse de bazıları da bir annenin dişil kahramanlığını takdir ederek izlemektedir. Üçüncü filmde sadece erkeklerden oluşan bir zindanda tek kadın olarak mücadelesini izliyoruz. Tecavüzcüler ve katillerle dolu olan bu zindan Hristiyanlıktan türetilen yeni bir dine inanan insanlarla doludur. Bu kişiler arasında aklı başındaki tek kadın karakter olan Ripley’i Alien’ın çoğalmaması için kendini feda etmesini izliyoruz. Karakterin kahraman kişiliği burada çok fazla öne çıkmış oluyor. Dördüncü filmde dirilen karakter bu sefer varoluşsal bir sorgulamayla karşımıza çıkıyor. Ve biz yine kadın bir kahramanın karakterini derinlikli bir şekilde izliyoruz. Bu filmde ise feminist tartışmaların temel konusu olan kürtaj gibi kavramları da tartışmaya açıyor.
Doğurganlık ve Anne Sembolizmleri
O zaman Alien’ın orjinal filmine tekrar dönelim ve bazı sembolizmleri inceleyelim. Cinsel sembolizm ve üreme gösterenleri film boyunca mevcuttur, belki de en barizi Kane’in facehugger tarafından saldırıya uğraması ve daha sonra onun uzaylıyı doğurmasıdır. Facehugger, Kane’e nüfuz etmiş ve onu döllemiştir. Filmde Alien’ı doğuran kişinin erkek bir oyuncu tarafından canlandırılması özellikle istenmiştir. Doğurganlık rolünün bir erkeğe verilmesi filmdeki cinsiyet rollerinin değişkenliği de ele almış bir sahnedir. Alien’ın cinsiyeti ise yönetmen tarafından hermafrodit olarak ifade edilmiştir.
Ayrıca, Nostromo’daki ana bilgisayar ünitesine “Anne” denir ve bu, dediğimiz gibi, anne bakımının bir sembolü olarak görülebilir. Anne, yavrularını koruyan arketipik anneyi simgeleyen uzaylıyla ilgilenmeye programlanmıştır. Ash (şirket tarafından programlanan bir android) gibi, Anne de şirketin teknoloji üzerindeki etkisinin ve ilerlemeyi insanlıktan üstün tutmasının bir sembolü olarak görülebilir. Anne, mürettebatı yolculuklarında yoldan çıkarır ve uzaylıyı ele geçirmelerine yardım etmemeye programlanmıştır. Annenin ana işlevi bilgi alışverişidir ve bu nedenle teknolojinin sınırlamalarının ve (android sembolüne benzer şekilde) etik veya insan çıkarlarını ön planda tutamamasının bir simgesidir. “Anne” derin ve çok katmanlı bir semboldür. İnsan zekasını, teknolojiyi ve aile bakımını aynı anda temsil eder .
Ayrıca, “Anne” gibi bir takma adla, merkezi teknolojik sistemi annelik ve annelik enerjisinin sembolü olarak yorumlanabilir. Başlangıçta sinyali duyduklarında, birileri sanki birinin gerçek annesi onları gemide çağırıyormuş gibi “Anne çağırıyor” şakasını yapması oldukça ironiktir. Sistem besleyici ve otoriterdir, sakin bir kadınsı sesle cevaplar ve talimatlar sunmaktadır. Mürettebat üyeleri (yanlış yönlendirilmiş olsa da) ailevi bir şekilde Anneye güvenirler. Böylece Anne, hem teknolojinin hem de anneliğin sembolü olarak görülebilir.
Son Notlar- Alien Film Serisi
Alien film serisi farklı yönetmenler tarafından çekilirken ana karakteri her seferinde daha fazla derinleştiren feminist bir film serisidir bana göre. Seksenlerde artan liberalizm çılgınlığı ve özgürlük hareketlerinin sinemadaki etkilerinin ne olduğuna da güzel bir örnektir. Elbette Alien serisini sadece feminist sembollerle incelemek yetersizdir. Film içerisinde kapitalizm eleştirisi, Vietnam Savaşı göndermeleri ve dini sembolizmler gibi bir sürü medya okumasını da içinde barındırmaktadır. Bu da dönemin ekonomik ve siyasi koşullarının bir ürünüdür. Ama her şeyden önce bu film serisi Ellen Ripley gibi bir karakteri barındırarak önemli bir işe imza atmıştır. Günümüzdeki içi boş ve sadece olması için olan sözde feminist Mary Sue karakterler yerine böyle derin karakterlerin işlenmesi gerekmektedir. Bu tür karakterlerin işlenmesi feminizmin değerine yakışır şekilde olacaktır. Bunun dışında Convenant gibi filmler Alien’ın feminist doğasına aykırı bir şekilde işlenerek maalesef Mulvey’in bahsettiği erkek merkezli bakış açısını yeniden ortaya çıkarmıştır.
Kaynaklar: Vice, Gradesaver, Filmınquiry
Yorum yap