THE PROTECTOR – HAKAN: MUHAFIZ Ekibiyle Birlikteydik

Geçtiğimiz günlerde Netflix Orijinal Dizisi olan Hakan: Muhafız’ın yönetmenleri ve oyuncuları Bilgi Üniversitesinde bir seminer gerçekleştirdi. Hazar Ergüçlü ve Umut Aral’a fanzade.com ekibi olarak insanların merak ettiklerini  sorduk. İşte sorular ve cevapları.

Prodüksiyon aşamasında neler oldu ? Projeye kişisel olarak nasıl dahil oldunuz ? Yapım süreci nasıl ilerledi ? Diziyle kurduğunuz ilişki ve kendi hikayeleriniz nedir ?

Hazar Ergüçlü:

“ Bu proje magazinde okuduğumuz, Çağatay’ın olacağı bir Netflix projesiydi başlarda. Bir gün beni de seçmeye çağırdılar. Hep böyle çekim tarihleri ile ilgili dedikodular vardı ancak beni sona doğru çağırdılar. Ben ekibe en son katılanlardanım. Can vardı orada ve Çağatay ile karşılıklı oynadık. Oldu… Uzun bir süre inanamadım. Netflix Originals falan derken bir anda çok düşük bir izleyici sayısından 130 milyon gibi bir ihtimalle çalışmaya başlıyorsunuz. Set olağanüstüydü. Her şey çok planlıydı, rahattı. İlk defa bir sinema filmi dışında bir sette oturup sahneleri uzun uzun tartışma, gerekirse değiştirme fırsatımız oldu. Yetişmesi gereken bir tarih yoktu. Ben karakteri ilk kez okuduğumda çok sevdim ancak ben Leyla karakteri için görüşmeye gittiğimi sanıyordum. Sonra hayır böyle oynayacaksın, biraz daha rahat, bu minvalde bir şey belirtti kast direktörü ve gerçekten Zeynep karakterini yaratmak çok keyifli ve rahattı benim için.”


HAKAN: Muhafız

Umut Aral:

“ Biraz anlatınca romantik geliyor ama ben ilk defa bu projeyle bir gazete haberinde karşılaştım. İşte, İpek Gökdel’in Karakalem romanı Netflix tarafından satın alındı ve bu ilk proje olarak yapılacak diye çok heyecanlandım tabi ki. Bu işin içinde ben nasıl olabilirim acaba diye bir hayal kurmaya başladım. Hayal kurmanın ötesinde gittim kitabı aldım, okudum ve onun üzerine henüz kimseyle görüşmemişken bir takım çalışmalar yapmaya başladım. Ben bu işi yapsam nasıl yaparım diye bir takım ön hazırlıklar ve sunumlar hazırladım. Yapımcının 03 medya olduğunu öğrendim, onlara nasıl ulaşırım diye düşünürken onlardan teklif geldi. Tabi ki elim ayağım titredi ama enteresan olan ben ilk görüşmeye gittiğimde sunumum hazırdı. Onlar da şaşırdılar. Los Angeles ile Skype görüşmesi yaptık. Onların ekibi inceledi. Sonra gördüm ki Can’ın sunumu ile benim sunum gerçekten çok benziyormuş.Projeyi birkaç yönetmen aynı anda yönetmenin enterasan bir çalışma metodu oldu. Aslında biz Can’la çok eskiden beri tanışıyoruz. Beraber çalıştık, setlerde de bulunduk. Birbirimizin jargonunu biliyoruz. Gönenç de aynı profilden gelen birisi. Dolayısıyla ortak bir harmoni yakalamamız çok zaman almadı.”

Sosyal medyada sıkça eleştirilen Hakan’a atılan yumruk sahnesi hakkında yorumunuz nedir ? Sizce efekt olarak daha iyisi olamaz mıydı ?

Umut Aral:

“ Her şeyin daha iyisi olabilir. Böyle küçük sahneleri bende bir izleyici olarak yakalamayı, paylaşmayı seviyorum. Ama bütüne ilişkin bir şeyi olduğunu düşünmüyorum. Ona bakarsak The Shining’in başında  tepe açıdan gelirken… Stanley Kubrick’in işinden bahsediyoruz değil mi? Helikopterin gölgesi gözüküyor. O zaman kapatın onu da yani. Ya da Alfred Hitchcock’un North by Northwest’inde adam silaha uzanır, silah iki saniye sonra patlayacaktır. Arkadaki kafede küçük bir çocuk vardır kulaklarını önceden kapatır. Çünkü dördüncü take’dir o. Mesela bunları da yakalayınca ben de hevesleniyorum.  Ancak işin bütününde bu işin iyi olup olmadığını belirleyen unsurlar değiller.”

Dizi genelinde tarihsel boyut ve bir mit var. Diziye de oryantalizm hakim gibi gözüküyor. Doğu kültürünü Türkiye’yi anlatma gibi bir yeri de var. Bu dizide sizin bir seçiminiz miydi yoksa Türkiye’yi Netflix’te lanse etmek gibi bir kaygı mı vardı ?

Umut Aral:

“ Aslında projenin esin kaynağı olan Karakalem romanında da vardır bu element. Bizim hayatımızda da gerçekte var. Topkapı Sarayı’na giderseniz tılsımlı gömleklerin gerçeklerini görebiliyorsunuz. Bu tılsımlı gömleklerin üstüne pek çok çalışan şu anda tarihçi var. Hala çözülememiş sırları da var. Dolayısıyla aslında bizim hayatımızın içinde gerçekten o mitoloji var. Oradan yola çıkan, yani bir örümcek ısırığından yola çıkmıyoruz biz. Biz gerçek olan, bizim hayatımızda kültürümüzde var olan bir şeyden yola çıkıyoruz. Kültürün parçası olan fantastik bir elementten yola çıkınca o gömleğin olduğu yapıldığı yıllar, yapıldığı yıllar ve o gömleğin kendi mistisizminin dahil olması çok normal diye düşünüyorum. O anlamda ben daha özgün buluyorum. Örümcek ısırığını özellikle söyledim çünkü bizim kahramanımız Kripton gezegeninden gelmiyor, bizim kahramanımız delirip maske takıp geceleri sokaklara çıkarak adam dövmüyor ya da örümcek ısırığından ötürü bir takım güçlere sahip olmuyor. Gerçekten var olan gömleği giyiyor. Zamanında padişahlara o gömleği çocuk sahibi olsun diye, fetih kazansın diye ya da savaşta ölmesin diye giydirmişler. Bu beklentiyle beş altı senede yapılmış gömleklerden bahsediyoruz. Buradan beslenen bir hikayeye oryantalist diye bakmak bana pek doğru gelmiyor çünkü bir realitesi var.”

The Protector – HAKAN: Muhafız Netflix’de…