Bize Doğru Gelen Tek Şey “Savaş”: DARKSIDERS WARMASTER EDITION İnceleme

Merhaba Mahşerin Dört atlısını severler. Bu haftaki konumuz biraz eski olmakla beraber, bir çok oyuncunun oynamış olduğu ya da en azından duyduğu, Kıyamet ve sonrasıyla yakından ilgili olan oyun serisinin ilk halkası Darksiders. Giriş kısmını çok uzatmıyor ve sizi, meleklerle şeytanların ortak nefreti olan varlığa doğru davet ediyorum, buyurun yazıya. İyi okumalar.

Gerçekten De Savaşın Kendisi Olmak 

Vigil Games tarafından geliştirilmiş ve THQ tarafından piyasaya sürülmüş olan oyunumuz, genel olarak Mahşerin Dört Atlısı konseptindeki atlılardan War adlı karakteri canlandırdığımız, “Hack and Slash” türünde bir yapım. Tam olarak ne olduğunu anlamadan aksiyonun içine girerek başladığımız oyunda, ilk anlarda melektir, şeytandır demeden önümüze gelen her varlığı keserek ilerliyor ve oyunun ilerleyen kısımlarında da karşılaşacağımız büyük hacimli Boss’lardan biri ile karşılaşıyoruz. “Abi bir durun ne oluyor?” dediğimiz noktada da oyun bizi duyuyor ve başlıyor açıklamalarını yapmaya. Uzun süredir oyun oynayan biri olarak oyuncuyu hızla içine çeken bir giriş yapmış olan Darksiders ilk adımda olumlu bir izlenim uyandırmayı başarıyor. Peki öyle devam edebiliyor mu? Bakalım…

Yağmurlu dramatik hava? Tamam. Kocaman, bana doğru saldıran yaratık? Tamam. Sosyal Medyada paylaşacağım, haberim yokmuş gibi arkadan çekilen resim? Tamam. O zaman devam edebilirim.

Kısa zamanda şunu anlıyoruz ki, Kıyamet Zamanı gelmiş ve Dört Atlı uyandırılmaya başlamıştır. İlk uyanan da “War” isimli atlıdır. Vakit kaybetmeden belirtmek istiyorum ki bazı oyuncuların kafasında “Önüne gelen her varlığı öldüren birini canlandırıyoruz, zaten oyunun türü de Hack and Slash?” tarzında cümleler olabilir. Aslında çok yanlış bir cümle sayılmaz. Gerçekten de oyunda gördüğümüz varlıkların yüzde doksan dokuzunu yok etsek de, senaryo, sadece bundan ibaret değil. Hikayemiz aslında çok daha derin. Kıyamet gelmiş olsa da her şey “planlandığı gibi” gitmiyor ve daha baştan işler karışmaya başlıyor. Bu sebeple elimizde sadece “kes-ilerle” şeklinde değil, anlatımı ve görevleriyle de oldukça güzel bir oyun var. Tabi zevkler de tartışılmaz, içindeki yok etme hissini tatmin etmek için oynayan oyuncular da tatmin noktasına ulaşacaklarını düşünüyorum. Bir noktaya ulaşma demişken…

Atsız, Atlı Olur mu?

Darksiders oyununun ilk versiyonundan sonra Warmaster Edition olarak da karşımıza çıkan War, söylemiş olduğumuz gibi bir atlı. Neyse ki bu önemli ayrıntıyı unutmamış olan oyun yapımcıları, atla (ismi Ruin, pek de şeker bir şey) ilerleyeceğimiz bölümler de inşaa etmişler. Açıkçası çok gerekli bir kısımdı çünkü oyunda, oldukça fazla km yapıyor, amaçlarımıza ulaşmak için birbirinden çok farklı yerlere gidiyoruz. Transfer işleminin bir çoğunu da at sırtında yapmak oldukça güzel olmuş. Her ne kadar tam anlamıyla normal bir attan çok farklı olmasa da, atımızın olması gerekli bir ayrıntıydı, oyuna renk katmak açısından da bir artı olmuş. Açıkçası biraz daha detaylı yapılıp bir kaç farklı özellik koyulabilirdi, (sonuçta sizi bilmiyorum ama ben her gün Mahşerin Dört Atlısı atı kullanmıyorum, biraz daha derin bir his katılabilirdi. Sevgili Ruin, sadece koşuyor ve sert bir şekilde kafa atıyor, Ah be yavrum…) Belki ikinci oyunda olur diye, umutla düşünerek yazıma devam ediyorum.

Şu Kılıcı Kaç Ruha Bırakırsın?

War, tam bir kılıç sevdalısı. Canından çok sevdiği kılıcını, birilerinin canını aldıkça geliştiriyor, Vulgrim adlı satıcından da yeni combo’lar satın alabiliyoruz. Oyunda dümdüz ilerleyebileceğiniz gibi, etrafta ekstra dolaşıp chest bulmak isteyen oyuncular da gayet memnun olacaklar. Combo’lar da oldukça yeterli diyebiliriz. Bu kısımda da biraz daha fazla seçim şansının sunulması oyunu zenginleştirebilirdi ama yeterli bulmuşlar ki çok da fazla ilerlememişler.

Yapımdaki dövüşler ortalama ve ortalamanın biraz üstünde puan alıyor; öncelikle en başta yazdığım gibi, genelde özel isme ve işleve sahip olmayan tüm şeytan ve melekler (başka varlıklar da var) War’dan nefret ediyor. War’un da zaten canına minnet, karşısında üç düşman var diyelim, kılıç çekildikten sonra altı düşman oluyor. Çünkü her düşmanı beceriyle ikiye bölüyor. Oldukça hızlı ve dayanıklı bir karakter olan War, çok fazla çevik değil ama sağlam vuruşları ve kas gücüyle bu açığını kapatıyor. Kendisine gelen saldırıları, kılıcıyla savuşturmak gibi, ya da özel güçler kullanmak gibi ekstra kabiliyetleri de var.

Melekler ve Şeytanlar arasında dövüşme stratejileri arasında fark olsa da, kendi içlerindeki karakter modellemeleri ve türlerini çok yeterli bulmadım. Kısa zamanda önünüze çıkan rakiplerin nasıl hareket edeceklerini ezberliyor ve ona göre hareket edebiliyorsunuz. Yani evet elimizin altındaki Savaş’ın kendisi ama, biraz daha renkli stratejiler yapabilen düşmanlar olması daha bağlayıcı bir etmen olabilirdi. (Yazıda ne kadar çok olabilirdi dedim fark ettiniz mi?)

Havoc Engine kullanılarak tamamlanmış olan oyunun en önemli kısımlarından biri de bulmacalar. War, sadece yok etmekte çok başarılı değil, aynı zamanda bulmaca çözmekte de bir hayli kabiliyetli. (Eminim pazar günlerinin yarısını gazetedeki çengel bulmacalarla geçiriyordur) Ancak oyuncu kabiliyetli mi? İşte bu kısım oyunun oynanabilirliği açısından çok hayati bir soru. Eğer siz de benim gibi “Tuşa bastım, heykeli sağa çektim, haa pardon heykeli sola çekecekmişim, bastığım düğmeye de basamamışım” gibi hatalar yapan ve bu tür bulmacalar sevmeyen biriyseniz başınız dertte. Oyunun yarısına kadar ortalama bir zevkle oynamışken, bir süre sonra gerçekten de yorucu ve hatta sıkıcı bir hale geldi. Oyunda, onlarca kez “Ya ben War’um, neden bulmaca çözüyorum?” şeklinde haykırışlarım oldu, kedim korktu. Ben hiç bu tür engeller olmasın demiyorum ama sayıları abartılmış. Daha az olsaydı, tadında olabilirdi.

Apartman Yüksekliğindeki Boss’lara Selam Olsun

Hack And Slash oyunlarında adettendir; mutlaka bölüm sonlarında büyük bir Boss olmalı. Boss savaşları oyunun kesinlikle artı olarak bulduğum taraflarından. Zor dövüşler ve cutseen’lerin ayrı dikkat istemesi ilgi çekici ve insanı dövüşün biraz daha içine sürükleyici olmasını sağlamış. Kısacası sevdim, güzel bir meydan okuma olmuş. Fazla ‘spoiler’ olmasın ama kendileriyle dövüşürken sadece kılıç ve özel güçlerimizi kullanmıyor, çevrede olan eşyalardan da hayati seviyede destek alıyoruz. Yani eğlenceli dövüşler bizi bekliyor.

Bu arkadaşı beslemek için acaba neyden, ne kadar gerekir?

Oyunun kontrolleri sağlam, kısa sürede ne ile kaçılır ve ne ile ‘combo’ yapılır öğreniyor ve rahatlıkla uygulayabiliyorsunuz. Kılıcımız haricinde oyunda ilerledikçe bulduğumuz ikinci silahımız da hem dövüşlere renk katıyor hem de bulmacaları çözmemizi sağlıyor. Birden fazla ikincil silah olması da oyuncuya tercih hakkı vermiş. Yani satın aldığınız combo’larla ve ikincil silah seçimleriyle oyuncu, daha kendine has bir dövüş tarzı oluşturabiliyor. Kısacası War, savaş konusunda bir çok oyuncuya yardımcı oluyor. Az biraz da RPG ögesi eklenmiş.

Korkmak Gereken Şey Ölüm Değil, Savaş!

Başlıktaki gibi kelime oyunlarına da arada sırada baş vuran War, hikayesiyle, hikayeyi takip etmeyi seven oyunculara da güzel bir çağrıda bulunuyor. Oyunun genel felsefesi kes, kes, bulmacayı çöz, kes, kes, kaybol, bulmacayı çöz, kes” şeklinde olsa da hikayemiz merak uyandırıcı. Öncelikle iyi ya da kötü olmayan bir varlığı yönetiyoruz. Dolayısıyla aslında kimseden değiliz ve bir çok noktada herkes karşısındayız. Hatta oyun içinde zaman zaman bu durum bile değişebiliyor. Herhangi bir seçim özgürlüğüm yok, ‘linear’ senaryo devam ediyor ama oyuncuyu sıkıyor.

Müzikler, seslendirmeler ve karakter derinlikleri ortanın üstünde. Yani başyapıt sayılmaz ama kesinlikle de rahatsız etmiyor, kısmen kendisine göre de bir havası var. Geçtiğimiz ortamlar ortalamanın üstünde başarılı, çekici. Tasarımcılar güzel bir iş çıkarmışlar. Gölgeler ve ışıklandırmalar da özenle yapılmış. Yani bir çok açıdan ortalamanın üstünde olduğunu vurgulayabiliriz. Ama yazıyı kapatmadan bir noktayı daha vurgulamazsam, akşam 4000 dolarlık jakuzime rahat giremem.

Savaş’ın Sesi Geliyor, Duyuyor Musun? – Darksiders

Darksiders
“Abi vurma, savaş atın olayım vurma” diye ayaklarına kapanan düşmanlara, War’un verdiği cevap: “Benim zaten bir atım var.”

Hayır duymuyorum. Sesi, karanlığın içinde kayboluyor ve kimse ona yardım edemiyor. Oyunun net şekilde en ifrit olduğum kısmı kaybolduğum kısımlardı. Es kaza oyunu sık sık oynamazsanız ya da dikkatsiz olursanız baya bir kayboluyor, sonra metrelerce yolu tekrar tekrar arşınlamanız gerekiyor. Valla zor iş ve oyunun temposunu düşürebiliyor. Malum iş güç, sevgili, kedi, köpek, at, Corona derken düzenli bir şekilde oyun oynamak her zaman mümkün olamayabiliyor. Bu sebeple çok ara vermeden dolayısıyla en az birkaç kez kaybolmadan oyunun bitiş çizgisine ulaşmak çok mümkün değil gibi.

Savaş’ın Sonuna Doğru At Sürerken – Darksiders

Darksiders: Warmaster Edition, artık klasikleşmiş, ancak biraz abartılmış bir oyun. Yani evet, kendisinin skorları ortalamada ama sahip olduğu üne, daha doğrusu herkesin bu oyunu duymasını hak ediyor mu orada emin değilim. Tabi ki oyunun kendi zamanında bu kadar popüler olmasının iyi satış ve pazarlama stratejileri ile de ilgisi var ancak oyunu aldığınızda, bir baş yapıt beklemeseniz herhangi bir hayal kırıklığına uğrayacağınızı dşünmüyorum. Hikayesi güzel, geri kalan her şeyiyle ortalama bir Hack and Slash arıyorsanız tavsiye edebilirim. Bir de Devil May Cry ve Prince of Persia severler bir bakabilirler. Ama oyundaki kaybolma ve bulmaca kısımlarına karşı sabırlı olmanız bir zorunluluk. An itibariyle Steam üstünden alınabilecek oyunun fiyatı 31.00 Tl. Sizler için oyunun fragman kısmını da paylaşıyorum.

İkinci atlı uyanıncaya kadar, Savaş’ın sadece istediklerinizi yok etmesi dileğiyle…

Darksiders tanıtım videosunu aşağıda görebilirsiniz