Bilim kurgu tarihinde önemli birkaç eser vardır. Mesela Metropolis (1927, Fritz Lang) sinema dünyası için önemli bir mihenk taşıdır. İzlediğimiz birçok bilim kurgu filminde Metropolis’e öykünmeler, göndermeler, selam çakmalar yakalayabiliriz. Televizyonda yapılan bilim kurgu işlerinin tarihi 1950’lere kadar uzanıyor. Ama bilim kurgu dizileri için temel atmış işler denince aklıma üç yapım geliyor: The Twilight Zone, Doctor Who ve Star Trek. Bu yazımda biraz Star Trek’in ilk dizisinden bahsedeceğim. Zaman zaman genel Star Trek evreni ile ilgili bir şeyler söyleyebilirim ama ana odağımız 1966 senesinde başlamış, Enterprise’ın komutasında Kaptan Kirk’ün oturduğu, Spock, Bones, Scotty gibi karakterleri ile 3 sezon boyunca seyirciyi maceradan maceraya sürüklemiş Star Trek: The Original Series (bundan sonra TOS) dizisi.
Star Trek 52 senedir konuşulan, sevilen bir evren. Bu evrenin canon olarak kabul edilen biri güncel olarak devam eden 6 dizisi, 13 filmi, 1 çizgi dizisi, sayısı romanları ve çizgi romanları var. Bu kadar geniş bir külliyat doğal olarak insanların gözünü korkutabiliyor. Başlamak isteyenlerde de ‘neresinden başlasam’ endişesi oluyor genelde. Bu soruya ilerde daha geniş bir şekilde bir yazıda yer verebiliriz belki. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, ben TOS ile başlanmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Evrenin içindeki kronolojiye göre izlemek bir tercih olabilir ama 2005 yapımı dizi izledikten sonra 1966 yapımı bir diziyi izlemek ekstra zor gelebilir. Görsel olarak bütün diziler restore edildi, gözü yormaz ama bir takım hikaye anlatım teknikleri eski gelebilir. Veya Star Trek’in özünü oluşturan şeylerin ne olduğu kafalarda oturduktan sonra yapılmış yapımları izledikten sonra o değerlerin oluşum sürecini izlemek biraz sıkabilir. Gözünüz korkmasın, 3 sezonluk bir dizi izleyin diyorum sadece.
Bu 3 sezonluk dizilerde bizleri neler bekliyor?
2009 sonrası filmler ve Discovery dizisinin aksine bol aksiyon beklemediğini söyleyebilirim. Star Trek genel olarak aksiyon üzerine kurulu yapım olmadı hiçbir zaman. Evet, çok etkileyici aksiyon, savaş sahneleri her zaman olmuştur ama bu sahneler her zaman altı dolu, bir şeyler anlatmaya çalışan sahneler olmuştur. Çünkü TOS’dan başlayarak Star Trek’in derdi her zaman insanlara bir şeyler öğretmek, bir umut ışığı olmak, geleceğimize pozitif bakmamızı sağlamak olmuştur. Beklememiz gereken şeyi kısaca şöyle özetleyebiliriz sanırım: her bölüm yeni bir gizem ve bu gizemin sır perdesini araladıktan sonra alacağımız dersler. Ve de çok güzel karakterlerden oluşan gemi mürettebatı.
Star Trek Karakterler:
Ana karakter olarak sayabileceğimiz 7 karakter var dizide: Kirk, McCoy, Spock, Scotty, Uhura, Sulu, Chekov. Ama bu karakterlerin de arasından ilk üçü daha çok ön planda. Irkçılığın yoğun olduğu dönemlerde iletişim subayı olarak bir siyahi karakter (Uhura) konulması, Rusya ile soğuk savaşta olmalarına rağmen dümene bir rus karakter (Pavel Chekov) oturtması Star Trek’in düşlediği gelecekte ırkçılığın, devletlerarası savaşların son bulmuş olduğunu açıkça gösteriyor. Let That Be Your Last Battlefield gibi bölümlerde de zaman zaman böyle konuları ele almaya çalışmıştır her zaman.
Mantık, duygular ve komuta
Leonard McCoy Enterprise gemisinin doktoru ve dizide genel olarak insanlığı temsil ediyor diyebiliriz. Spock’ın duygusuz biri oluşu ile dalga geçen doktorumuz olaylara çoğu zaman duygusal tepkiler veriyor. Usta oyuncu Leonard Nimoy’un canlandırdığı, televizyon ve bilim kurgu dünyasının en ikonik karakteri olan Spock. Bilim Subayı görevini üstlenmiş Spock karakteri duygularından arınmış, yarı insan, yarı Vulcan’lı bir uzaylı. Olayları her zaman mantık çerçevesinde ele alıyor. Verdiği kararlar bazen biz seyirci tarafından alınması zor kararlar gibi gözükse de doğası gereği her zaman mantıklı, rasyonel kararlar alıyor. Kaptan James Kirk de aslında bu iki karakter arasında bir yerlerde. Bazen Spock’ın anlamayacağı kadar mantıksız kararlar veren Kirk, bazen de McCoy’un kanını donduracak kadar radikal kararlar verebiliyor. Diğer dizilerdeki kaptanlardan biraz farklı. Çapkındır, dizi boyunca sayısız kadınla flört etmiştir. Aksiyon halinde olmayı sever, olay yerine bizzat kendi ışınlanmak ister. İsyankar ruha sahiptir, bazen Federasyon kanunları bile hiçe sayacak kadar gözünü karartıp doğru bildiği şeyi yapmaya çalışır.
Uzun lafın kısası, Star Trek TOS izlerken güzel bir takım karakterlerle birlikte insanlığın pozitif bir geleceğinde cesurca uzak yıldızlara gidecek, dersler çıkaracak, serüvenler yaşayacaksınız. Bugün artık bize klişe gelen bilim kurgu öğelerinin kaynaklarını keşfedecek, seneler önce nasıl da güzel işlenmiş diye hayret edeceksiniz. Alt tarafı üç sezonluk bir dizi, korkmadan izleyin. Zaten bu diziyi severseniz karakterlerin olgunluk hallerini merak edecek ve filmlere başlamak isteyeceksiniz. Bu karakterlerin olgunlaşmış halini seneler sonra çıkan filmler sayesinde izleyebilmek de hem güzel bir ayrıcalık, hem de ekstra keyifli.
Live Long and Prosper
Star Trek hakkında bilgi edinmek isteyenler için güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler.