Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum/I’m Thinking of Ending Things, epey bir süredir izleme listemde üst sıralarda yer alan, Charlie Kaufman imzalı bir film. Sinemalara gitmekte birçok insanın tereddütte olduğu ve haliyle Netflix, Amazon Prime Video, BluTV vb. platformlara yöneldiği bu dönemde, güncel ve kaliteli iş bulmak pek de kolay değil. Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan), Being John Malkovich, Anomalisa gibi oldukça iyi filmlerin senaryosunu yazmış olan Charlie Kaufman’ın adı elbette filme karşı daha başlangıçta bir umut beslemeye kâfi geliyor. Ayrıca, Jesse Plemons, Jessie Buckley, David Thewlis ve benim şahsi olarak çok beğendiğim Toni Collette gibi isimlerin oyuncu kadrosunda yer alması da film için heyecanlandıran bir başka etmen.
Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum; genç bir kadının, erkek arkadaşının ailesiyle tanışmak için akşam yemeğine gitmek amacıyla yolculuğa çıkmasıyla başlayan olaylar zincirini anlatıyor. Film, düz bir zaman akışını takip etmediği gibi mekan-zaman sıçramalarını kolayca kavranacak bir üslupla da yapmıyor. Bol sayıda metafor kullanırken; edebiyattan sinemaya, sanattan felsefeye kadar birçok alana da temas ediyor. Filmde kullanılan referanslar ve göndermeler bazı anlarda izleyenin başını döndürse de genel itibarı ile Kaufman’ın izleyiciye özümseyecek zamanlar tanıdığını da söylemek gerek.
Huzurlu Bir Araba Yolculuğu, Tedirgin Edici Bir Akşam Yemeği
Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum, uzunca bir süre olayları anlamakta zorlanılacak türden bir film. Genel izleyici kitlesine pek hitap etmeyen, ancak anlattığı esas öyküyü yakaladığınızda çok büyük bir tat veren bir yapım. Sözüm ona, sürekli iç sesini duyduğumuz ve ikide bir “Her şeyi bitirmeyi düşünüyorum.” diyen ana karakterimizin isminin, sanki çok normal bir şeymiş gibi, sahneler boyunca sürekli değişmesi ve en nihayetinde kapanış jeneriğinde yalnızca “genç kadın” olarak yer alması bile son derece ince düşünülmüş bir şey. Genç kadının, sevgilisinin ailesi ile akşam yemeği yemek için gittiği evde yaşanan neredeyse her detay ise filmin ana olay örgüsü içerisinde o kadar anlama sahip ki, filmi bitirdikten sonra sırf o anlara bir kez daha şahitlik etmek için tekrar izleme isteği uyandırıyor.
Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum, Iain Reid’in aynı adlı romanından uyarlanmış bir film aynı zamanda. Şahsen filme kadar böyle bir kitabın varlığından dahi haberdar olmamış biri olarak film ve kitap arasında bir mukayese yapamayacağım. Ancak bir film olarak gördüğüm görsel anlatımın keyif verici bir deneyim olduğunu rahatça ifade edebilirim. Görsel anlatım demişken; filmin sinematograsifinin harikalığını ve yönetmenin 1.33:1 ekran oranı tercihinin oluşturduğu, güçlü klostrofobik havayla filme kattığı atmosferin mükemmelliğini ifade etmemek haksızlık olacaktır.
Anılar ve Hayal Kırıklıklarıyla Dolu Klostrofobik Bir Anlatım
Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum, oyunculukları ile de izleyiciye büyük bir haz veren iki saat sunuyor. Daha araba yolculuğunda Jessie Buckley ve Jesse Plemons döktürmeye başlıyor ki, araba yolculuğunun bitip filmin esas olay örgüsünün başlamasını hiç istemiyorsunuz. Ancak, akşam yemeği için eve gelindiğinde, ebeveynler olarak karşımıza çıkan Toni Collette ve David Thewlis, bir önceki temenniniz için sizi utandırıyor. Jessie Buckley ve Jesse Plemons’ın oyunculuğu da o noktadan itibaren başka bir seviyeye çıkıyor ve film sadece oyunculukları için bile izlemesi keyifli bir hal alıyor.
Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum, izledikten sonra üzerinde saatlerce konuşmak ve tartışmak isteyeceğiniz bir film. İnanın, böylesi bir film için hiç spoiler vermeden bir yazı yazmak son derece zor. Spoiler vermeden filmi anlatamayacak olmaktan dolayı değil tabii. Bir noktada, filmde izlenilen herhangi bir sahnenin esas olayını konuşma isteğinin çok kuvvetli olmasından dolayı böyle.
Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum, son zamanlarda çıtır çerez filmlerden sıkılmaya başlamış sinemasever bünyelere çok iyi gelecektir. Kesinlikle -ve mümkünse başka birileriyle beraber- izlemeli ve film hakkında sohbetler çevirmelisiniz.
“eve dönmek korkunç bir yalnızlık demek
geldiğin yerin o ezici basıncını
tebessümle hatırlarsın çünkü
bilirsin eve döndüğünde her şey kötüleşecek
yapraklara tutunan böcekleri düşünürsün
yolda geçen uzun saatleri
yol yardımını ve yediğin dondurmaları
bazı bulutların tarifi güç şekillerini ve geri dönmek
istememenin gönüllü sessizliklerini düşünürsün.
geri dönmeyi istememişsindir çünkü”
Bu öyle bir film ki herkes sevmez. daha doğrusu herkes anlamaz. kapalı içe dönük klostrofobik bir yapıya sahip. yazıdaki resimler bile başlı başına bu mesajı veriyor. ancak bu tür yapımlardan hoşlananlar içinse son derece ekyifli unutulmayacak bir film yalnız filmi tek izlemeyin başkalarıyla izleyip tartışılması gereken bir film.