Bu yazımda sizlere beni çok etkilemiş olan bir filmi tanıtacağım. Çok da uzak olmayan bir geçmişte çekilmiş ve gün geçtikçe daha da kötüye giden bir durumu konu alıyor.
2018 yapımı film komedi ve dram klasmanında değerlendirilirken bir yerlerde kamerayı bize döndürüyor sanki. 100 Things‘de, senaryo ve yönetmenlik Florian David Fitz‘e aitken yine başrolde de kendisini görüyoruz. Sadece yakışıklı ve sevimli bir yüz değil yani kendisi. 🙂
Diğer oyuncular ise ; Matthias Schweighöfer, Miriam Stein, Hannelore Elsner, Katharina Thalbach, Wolfgang Stumph, Johannes Allmayer, Sarah Viktoria Frick, Artjom Gilz, Maria Furtwängler, Nora Boeckler, Daniel Flieger şeklinde devam etmekte.
Sahip Oldukların Sana Sahip Olur – 100 Things Filminin Konusu
Büyük büyükanne ve babamızın 57 tane eşyası varmış. Büyükanne ve büyükbabamızın ise 200 tane. Anne ve babamızın ise 650 eşyası vardı. Ve bizler. Ortalama 10.000 eşyaya ve de refah ve özgürlüğe sahibiz. Ve şimdi…?
Paul (Florian David Fitz) ve Toni (Matthias Schweighöfer) birbirlerinin en eski arkadaşı, aynı zamanda da iş ortağıdır ve bir iş görüşmesine geç kalmışlardır bile.
Uzun bir bekleyişten sonra nihayet sıraları geldiğinde ise; Paul, karakteri olan ve geliştirilebilir bir yapay zeka programı olan Nana’yı tanıtır. İnsanlara yardımcı olacak ve onları mutlu edecektir ama herkes Paul değil sonuçta. Kalkıp gitmeye hazırlananları durdurmak Toni’ye kalmıştır.
Toni, bir grafik açar ve Nana’nın Paul’ün karakterine ve zaaflarına göre yazıldığını ve Nana’nın önerdiği 151 ürünü kullanmamasına rağmen sırf o dediği için aldığına dair. Bunları duyunca şaşkına dönen ve kızan Paul ise Toni’yi kenara çekip, “ne demek bunlar” diye sorar çünkü kendi yazdığı program ve arkadaşı tarafından kandırılmıştır. Bu fikri pazarlamak için Toni başka şansının olmadığını söyler ama Paul, “aptal gibi her şeyi alan biri olarak görünüyorum şu an” der. Hala tartışıyorlarken 4 milyon euro teklifini duyunca daha da şaşırır. Akşam ofisçe kutlama yaparken Paul sınırına ulaşmıştır bile. Alkolün de etkisiyle Toni’ye sataşmaya başlar ve sataşma sonrasında bir iddiaya dönüşür
100 gün. Her gün bir tane eşyaya sahip olarak yaşamak ve vazgeçen payının %50’sini kaybeder. Muhteşem gecenin sabahında ise her birisi bomboş dairelerinde çırılçıplak uyanır ve böylece 100 günün ilk günü başlamış olur.
Meraklı Gerçek
Aslında Florian’ı 100 Things filminden önce “En Güzel Gün” filminde izlemiştim. Sonra şans eseri bu filme denk geldim. Araştırma yapınca da onu da kendisinin yazıp yönettiğini gördüm. Hayatı sorgulatan, sürü psikolojine karşı gelen, kalıpları kıran düşüncelere yönelten sorular soran filmler yaptığını anladım.
Mutsuzken alışveriş yapma fikri kimden çıktı mesela? Aslında ihtiyacımız olmayan bir şeyi aldığımızda mutlu olacağımızı bize kim söyledi? Önceden sadece ihtiyacımız olanı alırken nasıl sadece tüketme odaklı bir toplum hale geldik? Uyanır uyanmaz neden telefona bakarız? Saysak evimizde kaç bin tane eşya vardır? Bunların kaçını kullanıyoruz kaçı sadece yer kaplıyor? Neden minimal yaşamayı bilmiyoruz? Neden statü, banka hesapları, kıyafetler, arabalar bizi tanımlamak için kullanılıyor? Onları çıkarınca geriye bizden bir şey kalmıyor mu? Koca evrende Dünya bir kum tanesi kadar yer kaplıyorken biz kendimizi neden bu kadar önemli hissetmek ihtiyacı duyuyoruz? Neden kendi kendimize yetemez gibi hissediyoruz? Ta ki kaybedecek sadece canımız kalana kadar. Aynı kıyamet senaryolarındaki gibi.
Paranın değersizleştiği, binlerce dolarlık marka kıyafetlerin sadece vücudunu örten paçavralar olduğu, araban Ferrari ya da Vosvos olsa da depoya koyacak benzin olmadıkça sadece bir metal yığını olduğu, havuzlu villanın da tıpkı gecekondu gibi yıkılıp yok olduğu bir dünya. Ama yine de önemini kaybetmeyen bir şey varsa o da insan.
Şu an eşya çokluğundan hayatın ne kadar değerli olduğunu görmüyoruz ama her şeyi kaybedince insan diğer hayatların da kendi hayatı kadar değerli olduğunu anlıyor. Bunu en iyi anlayanlar da bence kampçılar. Az eşyayla hayatlarını idame ettiren o insanlar. Bazen doğadan destek alıp yerine göre teknoloji kullanıp aşırıya kaçmayanlar. Yazın 2 ay kamp yaptım ve 20 gün telefonum bile yoktu. Tek sorun neydi biliyor musunuz? Saati bilememek. Onu da güneşe bakarak tahmin ediyordum.
Şehirde ise her gün aynı ve sen masraflarını karşılamak için çalışan bir kölesin. Yaşamak için değil, o eşyalara sahipliğini devam ettirmek için çalışıyorsun. Maaşın olmazsa bir evin ve içindekilere artık sahip olamazsın çünkü. Kusura bakmayın biraz felsefik biraz da uzun oldu ama bunlar aynı zamanda benim de sorguladığım bazı şeyler. Umarım bu filmi benim kadar sever ve Florian’ın diğer filmlerini de izlersiniz.
100 Things’i izlemek isterseniz şimdiden iyi seyirler…
Yorum yap