1 Ocak 2000: WSAF, yerel saatle sabah 8’de, Chicago’daki Edgebrook ormanlarının yakınında yeni bir dağ gelinciği türünün keşfedildiğini bildirir. Keşif alanındaki mülk sahibi, gelincikleri incelenmek üzere Birleşik Devletler Balık ve Vahşi Yaşam Servisi’ne götürür.
14 Ocak 2000: USFWS, yakın zamanda keşfedilen gelinciklerin, WSAF tarafından “Century Ferrets” (Yüzyıl Gelinciği) olarak adlandırılan tamamen yeni bir tür olduğunu bildirir.
13 Ocak 2011: Daha sonraki aylarda Açıklanamayan Genetik İfade olarak tanımlanacak durumla doğan ilk bebekler kayıtlara geçti.
18 Kasım 2011: Nepal’de bir yeti kabilesi bulunduğu belirlendi.
24 Aralık 2011: Uyanış; Büyük doğu ejderhası Ryumyo, Fuji Dağı’nda belirdi, bu günden itibaren de dünya üzerinde belirli alanlarda ejderhalar ortaya çıkmaya devam etti.
Şiddetli bir fırtınanın örtüsü altında, Daniel Coleman, Abilene Rezervasyon adı verilen Kızılderili kamplarından birisinde bir yürüyüş başlattı. Muhafızlar onu durdurmaya çalıştılar, ancak mermiler parlayan bir alandan sekerek Coleman’a değmedi bile. Coleman hiçbir iz bırakmadan halkını fırtınaya sürükledi ve Kızılderili kardeşleriyle gözlerden kayboldu.
Bu oldukça kısa olaylar dizini aslında bildiğimiz dünyanın kendi köklerindeki büyüyü tabiri caiz ise kusması ve düzenleri tamamen değiştirmesidir. Bu satırlarla birlikte biraz da kenarda köşede kalmış harika bir evrenin yapı sökümünü gerçekleştirip sizlere tanıtırken, kendi “gerçekliğimizdeki” sorunları bu evrende ele almak istiyorum.
DÜNYANIN UYANIŞI
2000’li yıllarda devletlerin gücünü kaybettiği, çok uluslu mega şirketlerin ise tam aksine gücüne güç kattığı, salgın hastalıklarla orta kesimin kırıldığı ve doğal afetlerin eksik olmadığı bir dünyadayız. Ne kadar da tanıdık değil mi? Zaten Siberpunk kurgusunun da temeli budur, tanıdık ve bir o kadar da korkutucu olmaları.
2010’lara geldiğimizde ise insanlar; “24 Aralık 2011’de dünyanın sonu gelecekmiş. Mayalıların takvimleri o günde sona eriyor. Yeryüzünde sadece Fransa’daki Bugarach köyüyle, İzmir’in Selçuk İlçesi’ne bağlı, şarabıyla ünlü Şirince Köyü ayakta kalacak, yok olmayacak (!)” diyerek kendi aralarında dedikodular döndürmeye başlıyorlar. Fısıltı gazetesi gün geçtikçe her yerde sesini duyurmaya başlıyor. Hatta belki o evrende de “2011” adında bir kıyamet filmi çıkmıştır. Kim bilir?
Ve o gün geldiği anda internetin en çok kullanılan sosyal paylaşım ağlarından birisi olan Shadowland BBS’nin tanıtım panosunda gece yarısını bir saniye geçe aşağıdaki mesaj görülür hale geliyor:
Dünya bizim bildiğimiz anlamıyla yok oluyor, altıncı dünya başlıyor ve biz cahil bir toplum olarak öğreniyoruz ki dünya aslında bir döngü içerisinde. Her tek sayılı fazında büyü ve doğa üstü fenomenler yok olup giderken, çift sayılı fazında da yükselişe geçiyor. İşte böylece dünyanın farklı köşelerinde ejderhalar belirmeye, sene başından beri doğan AGİ’li çocukların ne olduğu anlaşılmaya, büyücüler toplumda tekrar ortaya çıkmaya başlıyor. Hatta bir as bayrakları tadında bilgiyi de şöyle ekleyebiliriz ki, ülkemizde Cüce alt türünde doğan çocukların büyük bir çoğunluğu aslında Gnome alt tipinde sayılıyorlar. Sözün özü Gnomelar Türk’tür diyebiliriz, en azından Shadowrun evreninde.
Yeni Gerçekliğimizi Adlandırma
Umarım bu yazıda nasıl bir yapı içerisinde bulunacağımızı anlatabilmişimdir. Şimdi size 14 Mart 2011 yılında Alby Morgan tarafından Newsweek içerisinde yayınlanmış “Yeni Gerçekliğimizi Adlandırma” adında bir köşe yazısını sunmak istiyorum ki asıl konumuza giriş yapabilelim;
Açıklanamayan Genetik İfade olarak bilinen fenomen, ulusun ve dünyanın dört bir yanında ebeveynleri iki kampa ayırdı: Çocuklarını normal insanlardan farklı görmeyi reddedenler ve çocuklarında ortaya çıkan önemli fizyolojik farklılıkları kabul edip etiketleri benimseyenler.
Washington, Bothell’den Geneva Cox, ilk kampta. Oğlu Mitchell Şubat ayında doğdu ve hayatının ilk gününden itibaren badem gözleri ve sivri kulaklarıyla durumunu açıkça belli eder oldu. Cox, bu farklılıkların önemli olduğuna inanmıyor; “O benim oğlum ve ona başka bir şey söylemek için hiçbir sebep yok.” Cox, “Ebeveynlerinden farklı özelliklere sahip birçok çocuk var ve bunlar etiketlenmiyor.” diyerek de devam ediyor. Etiketleme, Cox için karşısında durulması gereken önemli bir noktadır. “Bir şeyi farklı olarak etiketlediğimizde, onlara farklı muamelesi yapmanın ilk adımı bu olur. Oğluma insan dışında bir şey demek isteyen birçok insan, ona farklı davranmak için bir bahane arıyor. Buna izin vermeyeceğim. ” diyerek sözlerini tamamlıyor.
Oklahoma, Tulsa’dan Bert Cowell ise oğlundan gururla cüce olarak bahsetmeye karar vermiş bir anne. “Diğer çocuklardan farklı görünecek. Ve ben bu yokmuş gibi davranmaktansa, bu gerçeği doğrudan ele almasını tercih ederim. ” dedi Cowell. Cowell, Cox’un görüşüne sempati duyduğunu ve herhangi bir olası zulüm için tetikte olması gerektiğini kabul ettiğini de belirtiyor elbette. “Olduğu gibi ondan hoşlanmayan insanlar olacağına eminim. Ancak bu sadece kendisi için ayağa kalkması, kendinden gurur duyması ve kendinden kaçmaması gerektiği anlamına gelir. O bir cüce, öyle olacak ve onunla her gün gurur duyacağım, “diyerek de sözlerini tamamlıyor Cowell.
Bu, şu ana kadar gördüğümüz hiçbir tartışmaya benzemeyen bir durum, çünkü bu tezahürler, herhangi birinin deneyiminin, hatta en çılgın beklentilerinin dahi ötesinde kalıyor. Doktorlar ve bilim adamları yılın başından beri neden bu kadar çok çocuğun birden bire peri masallarındaki karakterler gibi görünmeye başladığını keşfetmek için çabalıyorlar ve henüz bir cevap da bulamadılar. AGİ çocukları ebeveynlerinin birçoğunu endişelendiriyor – çocuklarının neden böyle olduklarına dair bir açıklama olmadığı için, çocuklarının büyüdükçe nasıl gelişecekleri konusunda aileler endişeleniyorlar.
Kurgusal Da Olsa; Irkçılık
Konumuz da işte tam olarak bu; Irkçılık. Üstüne çok fazla konuşulduğunu düşünebilirsiniz ama daha ne kadar konuşmaya devam etsek de az. Dünya üzerinden tamamen silinmediği sürece. Haydi gelin bu sefer de o çok sevdiğimiz fantezi ırklarının ve erken siberpunk bir evrenin (ki bu bizim içerisinde bulunduğumuz dünya demek aslında) birleşiminden ortaya çıkacak farazi durumların üzerinden bir ırkçılık yergisi yapalım. Belki böyle anlatıldığı zaman benim ve sizin gibi konunun uzmanı olmayan insanların çok daha fazla yararlanabileceği bir sunuma da erişmiş oluruz.
Çoğu insan, atalarının ciltlerinin rengi gibi önemsiz farklılıklara dayalı olarak birbirlerine karşı ayrımcılık yaptığı veya hangi spesifik türde ten rengi ile seks yapmayı sevebildiğine inanamıyor artık. Bu günlerde, diğer adamın pembe veya kahverengi olmasından çok boynuzlarınıza veya sivri kulaklarınıza dayalı önyargıyla karşılaşma olasılığınız çok daha yüksek.
İnsanların çoğu için ırk veya daha doğrusu metatip, dünya görüşlerinde çok fazla etki edecek bir unsur değildir. Ne de olsa, AGİ’nin ortaya çıkmasından elflere cücelerin ortama girmesinin üzerinden neredeyse altmış, insanların orklara ve trollere dönüşmesinin üzerinden ise neredeyse elli yıl geçti. Stuffer Shack’te ve onlarla takılın, partileyin. Çocuklarımız her gün onlarla okula gidiyor ne de olsa. Çoğunlukla, beş temel meta tip birbirinin etrafında olmaya alıştı ve sorunlar eskisinden çok daha az yaygın.
Yine de ırkçılığın var olmadığını söylemek saflık olur. Buna inanmıyorsanız, troll olmayı ve kurumsal yönetici stajyeri olarak bir işe başvurmayı deneyin. Pek çok işyeri hala ayrımcılık yapıyor (özellikle de orklara ve trollere karşı) ve diğer ticari kuruluşlar, belirli metatipler aleyhinde önyargılar sürdürüyor. Sadece insanlara da fayda sağlayacak şekilde değil üstelik – bir insan ya da bir elf Büyük Gergedan’a (Seattle’daki kötü şöhretli bir ork restoranı) yanında bir ork olmadan tek başına gitmeye niyetlenirse, ne demek istediğimi anlayacaktır.
Genellikle ayrımcılık için seçilen örnekler gerçekten de sıra dışıdır: örneğin, Halley Kuyrukluyıldızının dönüşünden SURGE ve yeni bir değişim dalgasının getirilmesinden yaklaşık on yıl sonra bile, sözde “değişimler” ana akımda kabul görmekte hala zorlanıyor toplum, daha az yaygın olan bölgesel varyantlar (menehunes, fomori ve gece olanlar gibi), daha genel “vanilya” çeşitlerinden daha fazla önyargıyla karşılanıyor halen daha.
Bu paragraflar 2070 yılındaki durumu net bir şekilde anlatıyor. Neredeyse bir asır öncesinde sert bir ırkçılık döneminden geçmiş bir dünyanın bu çamurlu ceketi üzerinden çıkartmaya çalışmasının sonuçlarının nispeten de olsa alındığı bir 2070. Tıpkı İkinci Dünya Savaşının trajedisini yaşamış bir 2020 gibi.
Pandemiyle Kavrulan Bir Dünya
Biz kronolojiyi bozmayıp 2011’den devam edelim isterseniz. 6. edisyonun deyimiyle bu orman yangınına atılan “napalm” bombasını an ve an izleyelim.
Viral kaynaklı toksik alerji sendromu (VITAS) dünyayı iki dalga halinde vurdu. Hastalığın ilk ortaya çıkışı 2010 yılında Yeni Delhi’nin kalabalık bir kenar mahallesinde olmuştu. Hastalık çıra aleviymiş gibi gezegene yayılıverdi. 2011 yılına gelindiğinde, gezegendeki her dört kişiden biri öldü ya da hastalığın pençesinde can çekişir oldu. En ağır darbe Çin, Bahreyn ve Bangladeş gibi ülkelerde görüldü. Meksika, hastalığın ağırlığı altında çöken ilk hükümet oldu. Vatandaşları tahmin edilebileceği gibi tıbbi bakım vaadine doğru, kuzeye kaçtı.
Sonrasında olanlar ise halen daha spekülasyon konusu. Açıklanamayan genetik ifade (AGİ), kalan popülasyonun yüzde onuna dokundu. Çocuklar sözde normal değil, önemli fizyolojik farklılıklara sahip olarak doğuyorlardı. Medya, bu değişiklikleri hızla popüler fanteziden ödünç alınan isimlerle akılda kalıcı kategorilere ayırdı: cüce ve elf.
Neden bir salgın hastalığı da bu makale dizisine dahil ettiğimi ilerleyen noktalarda daha net anlayacaksınız. Şimdilik biz VITAS konusunu aklımızın bir kenarında bekletelim ve AGİ çocuklar ile devam edelim. Ebeveynler farklı çocuklardan kaos ortamında o kadar korkmuşlardı ki, kimisi çocuklarını sokaklarda, çöplerde terk etmeye, kimisi evlatlık olarak satmaya başladı. Hatta bu sırada ortadan öylece kaybolan AGİ çocuk vakaları dahi yaygın bir şekilde görüldü. İlk ırkçılık dalgası da, ilk sevginin alınması gereken yerden geldi; annelerden ve babalardan. Ama evlatlarını koruyan ebeveynler de çıktı elbette ortaya. Yeni Gerçekliğimizi Adlandırma köşe yazısındaki gibi anneler ileride bir araya gelerek Metahuman Anneleri (Mothers of Metahumans, MOM) gibi organizasyonlar da kurdular. Kısacası insanlık korktuğu şeyi dışlarken (ki zaten yabancı olandan korkmak ırkçılığın temelinde yatan şey değil midir), bir yandan da evlat sevgisi hissederek kendi içerisinde çarpışıyordu.
Peki ya bundan sonrasında ne olacak? VITAS gibi devasa sonuçlar doğuran bir salgın hastalık medeniyetin temellerinde ne gibi değişikliklere neden olacak? Bilinmeyenin o üstünden gelinemez korkusu, anne sevgisini dahi yok mu edecek? 5 bölüm sürecek yazı dizimizin ilk kısmının maalesef burada sonuna geldik. En yakın zamanda ikinci kısmıyla görüşmek üzere.
Yorum yap