Tam çevirisi ile ‘Gökyüzü’nün Çocuğu’, 2019 yapımı Tenki no Ko/Weathering With You, kendisini Your Name/Kimi No Na Wa ile tanıdığımız ve ‘Yeni Miyazaki’ olarak anılan muhteşem bir Makoto Shinkai filmi. İlk çıktığında, önceki filmlerinin gölgesi altında kalmış ve hakkettiği değeri görememiş gizli bir başyapıtın incelemesini ve bu filmi sizlere sunmaktan mutluluk duyuyorum.
“Tanrı, eğer gerçeksen lütfen bize daha fazlasını verme. Ve lütfen bizden daha fazlasını alma.”
Tenki No Ko
Yağmurlar Altındaki Tokyo – Tenki no Ko
Film, yaşadığı küçük kasabada “boğulduğunu” hisseden ve evden kaçan Hodaka’nın Tokyo’ya gitmesi ile başlıyor. Bu dünyadaki Tokyo, nadiren duran şiddetli yağışlar altında. Hodaka, sonsuz gibi görünen sağanak yağışın ortasındaki Tokyo’ya gelip ve geçimini sağlamak iş aramaya başlar. Aç bir şekilde restoranda saklanırken diğer baş karakter, Hina, Hodaka’ya yemek vermesinin sonrasında, Hina’nın, sadece dua ederek güneş ışığını çağırabilme gücü olduğunu öğrenir. İki yalnız çocuk olduklarından ve ve paraya ihtiyaçları olduğundan Hodaka, ‘güneş ışığı kızı’ olarak bunu bir işe dönüştürebileceklerini önerir.
Yetişkin Rolünde Çocuklar
Hikayenin ana karakterleri 15 ve 16 yaşlarındaki çocuklar olması ile, izleyici olarak dünyaya, Tokyo’nun hem aydınlık hem de karanlık köşelerine bu çocuk gözleriyle bakıyoruz. Bazı sahnelerde oldukça ağır ve karanlık konular yer alıyor, ancak bunlar asla derinlemesine araştırılmıyor.
Yetim Hina’nın, kardeşi Nagi ve kendisini maddi olarak desteklemek için insan tacirlerine yanaşacak kadar ileri gitmeye çalışması, Hodaka’nın yağmurdan kaçmak için geceyi geçirdiği karanlık bir ara sokakta silah bulması bunlara birkaç örnek. Ancak bir çocuğun dünyaya bakışıyla anlatılacağı gibi, karakterler içinde bulundukları durumların tehlikelerini ve ağırlığını anlamıyor ya da tam olarak idrak edemiyorlar. Bu nedenle hikaye sadece onları es geçiyor ve hiçbir zaman tam ayrıntılarına inip onları açıklamaya çalışmıyor. Daha ziyade, bu konular hakkında uyarı yapan gazeteler gibi birkaç önemsiz gibi görünen panolar ile arkaplan detayları olarak kalıyor.
Tenki no Ko, daha önce bu yönüyle negatif eleştiri almış olsa da bence bu hikayeye ayrı ve olağandışı bir güzellik kazandırmakta.
‘Soft World-Building’
Hina, gökyüzüne dua ederek güneşi çağırabilme gücüne sahip, ancak Tokyo’nun neden yoğun ve durdurulamaz yağışlar altında olduğu, Hina’nın gücünün nasıl çalıştığı, bu güçlerin nasıl ve kim tarafından verildiği hiçbir zaman açıklanmıyor.
Hina’nın bir tapınak kapısından dua ederken geçerken aniden güneş ışığını çağırma gücüne kavuştuğundan başka bir şey bilmiyoruz. Tokyo’nun olağandışı, sürekli yağış altında olması hikayenin büyük bir parçası ama gerçekçi veya inandırıcı bir doğa olayı değil. Önemli olan nokta, doğanın gerçekçi yönleri ve kuralları, veya bu dünyanın doğaüstü unsurlarının kuralları, nasıl böyle olmasına nasıl izin verdiği değil, bu unsurların izleyicide uyandırdığı duygular.
Tenki No Ko’nun Tokyo’su ve hikayesi, izleyiciyi mantıksal yönlerine ve gerçeklerine inandırmaya çalışmak yerine, okuyucuda belirli bir duyguyu uyandırmakla ilgilenmekte. Tutarlılık nesnel veya gerçekçi değil, deneyimsel bir anlatıyı benimsiyor. Bu hikaye yapısı, okuyucunun anlatıya kendilerinin de dahil olmasını sağlamak için kullanılan bir hikaye anlatma tekniği.
Tokyo’nun iç karartıcı, karanlık imajı var, ancak Hodaka bunu böyle görmüyor. Hodaka, felaketin ortasında mükemmel bir güzellik görüyor. Küçük kasabasının sunabileceğinden fazlasını arıyor. Bu melankolik ve kasvetli atmosferde, Hina’nın güneş ışığını çağırma yeteneği bu güzelliği simgeliyor. Güneş, her türlü mücadeleden sonra gökkuşağını ve parlaklığı temsil etmesi ve Hina’nın da bu gücün kalbi olması sebebiyle onu bütün Tokyo’nun ışığı ve umudu yapıyor.
Hikayeyi bu kadar güzel yapan belki de bu. Karakterlerimiz de birbirlerinden ayrılmıyorlar, bir fedakarlık yapmak zorunda değiller. Başka bir seçenekleri var. Gölgede kalan bu ağır konulara rağmen yine de iyimserler, umut dolular. Kaderin, dünyayı dengelemek için ayrı kalmalarını emrettiği gibi acı-tatlı bir uzlaşma yok, ya da içlerinden birisi de ölmüyor. Sıklıkla görmediğimiz, ancak çok ihtiyaç duyulan bir canlılığa sahip.
Gerçek Hayattan Esintiler
Gerçek dünya tarihine de bakıldığında, Japonya’nın Edo Dönemi, doğal afetlere yabancı bir dönem değildi. Bazı tarih kitaplarının notlarına göre tüm dönemin kötü bir ruh tarafından “lanetli” olduğuna dair yazılar mevcut. Aynı zamanda hikayede anlatıldığı gibi, Yağmur ve Güneşin çocukları da Japon mitlerinden alınmış. Edo zamanının Tokyo’sunun aslında tıpkı Tenki No Ko’nun Tokyo’sunun ileride olacağı, belki küresel ısınma sonucu birkaç yüzyıla olacağı gibi sular altında olacağını görebiliyoruz. Sular çekildikten sonra Japonya’nın şu anki başkenti olan Tokyo bulunmuş. Bu, tanrısal ve insani güçler arasındaki bir çatışmaya işaret. Sürekli olarak “Hina ve Hodaka gerçekten havayı değiştirdi mi? Hepsi bir Tanrı’nın oyunu muydu?” gibi gizli sorular yöneltiliyor izleyiciye.
Çizim Teknikleri
Makoto Shinkai filmleri her daim göz kamaştırıcı görüntülerle ve sinematografi ile karşımıza çıkıyor. Karakterlerin çizimleri hikayeyi önemli bir şekilde desteklemekte. Yetişkinlerin gözleri daha sade ve keskin kenarlarla çizilirken, filmdeki çocukların gözleri ise daha parlak, yuvarlak kenarlı ve capcanlı. Bir anime filminden beklenmeyecek kadar ilginç kamera teknikleri ve özellikle de hikayenin anlatımında önemli yer alan güneş ışığının taklit edilmesinin gözlerinizi alamayacağınız muhteşem bir görsel şölen sunuyor.
Bu yazıyı yazdığınız için çok teşekkür ederim, bu en sevdiğim anime.