Penceredeki Kadın, 2018 yılından beri ha geldi ha gelecek diye beklediğimiz bir film. Amy Adams, Gary Oldman, Julianne Moore gibi güçlü isimleri kadrosunda bulunduran film haliyle beklentiyi yükseltti. Buna rağmen yapılan test gösterimlerinden olumlu geri dönüş alınamayınca tekrar kurgu masasına giden yapım sanırım bu hamleye rağmen masada kalmış. Pandeminin de araya girmesiyle vizyon tarihi ertelenince baktılar bu iş böyle olmuyor. Yayın hakları Netflix’e satıldı. Peki soruyorum; Bu filmin yayınlamasına gerçekten gerek var mıydı?
Agorafobi, Kült Filmler Ve Bir Cinayet
Amy Adams’ın canlandırdığı baş karakterimiz Anna Fox, agorafobisi yüzünden evine kapanıp kalmış yüksek anksiyeteye sahip bir çocuk psikoloğu. Geçirdiği bu ağır süreçte kendisine oldukça tuhaf bir hobi ediniyor: Sokağı ve insanların evlerini gözetlemek. Aynı zamanda sinefil olan Anna ile kült filmlerin etkileyici sahnelerine de ortak oluyoruz. Bu fazlasıyla meraklı hanımın bir gün kapısı çalıyor. Kapıda karşı komşusunun oğlunu bulan Anna, biraz temkinli biraz panik halde de olsa evine kabul ediyor davetsiz misafir. Kurulan bu küçük yakınlıklarda ailenin biraz tuhaf olduğunun da farkına varıyor Anna. Bir gün çığlık sesi duymasıyla koştuğu pencerede karşı evde yaşanan korkunç bir cinayete tanıklık ediyor. Peki evden bile çıkamayan, ağır ilaçlar kullanan Anna ne yapacak? İşlerin sarpa sardığı yer tam olarak burası. Gerçekten bir cinayete tanık oldu mu yoksa beyninin ona oynadığı bir oyun mu?
Sağlam Kadro, Kötü Senaryo-Penceredeki Kadın Film İncelemesi
Filmi eleştirmeye neresinden başlasam bilemiyorum. Yönetmen Joe Wright, başarılı işler çıkaran bir isim. Kurduğu atmosfer belki de filmin tek başarılı yönüydü. Penceredeki Kadın, zaten en başta düzgün bir karakter gelişimi koyamadığı için elendi benim gözümde. Psikolog olduğu belirtilen baş karakterimizi hiç tanıyamıyoruz neredeyse. Halbuki psikolojik sorunlar yaşayan bir psikolog hikayesi senaryoya yedirilebilseydi çok iyi olabilirdi. Bu yüzden empati kuramıyoruz ve haliyle atmosfere de ortak olamıyoruz. Ayrıca Anna’nın röntgencilik hobisinin de filme hiçbir katkısı olmuyor bir noktadan sonra. Böyle bir detay hiç verilmese de bir kayıp olmazmış. Sürpriz son yapmak için oldu bittiye getirilen gizem ise tam bir fiyasko. Bunun sebebi de başta belirttiğim gibi hiçbir rol için karakter gelişimi hazırlanmamış olmaması. Buraya kadar vasat filmlerde bulunan ortak sorunları olan filmi gerçekten kötü yapan şey ise final sahnesiydi. B movie sınıfındaki filmlerde bile göremeyeceğiz bu sahneyi hadi siz çektiniz, Amy Adams’ı bu sahnede oynamaya nasıl ikna ettiniz?
Üstelik başrol olarak servis edilen Gary Oldman ve Julianne Moore gibi isimleri filmde çok kısa süreler görüyoruz. Bu da tadımı kaçırdı. Oyunculukların hepsi çok başarılıydı. Zaten böyle sağlam bir kadrodan da kötü bir oyunculuk çıkmayacağı belliydi. Benim için bu yıl izlediğim en büyük hayal kırıklarından biriydi Penceredeki Kadın. Yazımın sonuna gelirken bu filmin hiç yayınlanmamış olmamasını tercih edeceğimi tekrar belirtmek istiyorum.
Yeni çıkan Netflix bilim-kurgu filmi Oxygen incelemesini buradan okuyabilirsiniz.
Yorum yap