Uyuşturucu. Joaquin Phoenix. Hippiler. Thomas Pynchon’ın romanından uyarlanan Inherent Vice‘ın fragmanını izlediğimde ve bu özellikleri gördüğümde hiç tereddüt etmeden açıp izledim; pişman olmadım. Çok kaliteli bir yönetmen olduğunu düşündüğüm, There Will Be Blood ve The Master gibi kült filmlerin yönetmeni Paul Thomas Anderson, yine muhteşem bir iş çıkarmış. Ayrıca bunu diğer işlerinden farklı kılmayı da başarmış.
Sahi, Ne Oldu Bu 60’lara?
Inherent Vice, bir nostalji filmi. 60’lardaki güzel günlerin son bulduğu, kapitalizmin artık aşırıya kaçtığı ve eski genel pozitifliğin artık hoş karşılanmadığı bir dönemde, 1970 yılında geçiyor. Eski sevgilisini hala tamamıyla atlatamamış, uyuşturucuya oldukça düşkün, hippi yaşam tarzına alışmış bir özel dedektifi, Larry “Doc” Sportello‘yu seyrediyoruz. Kendisi, bir gece evine uğrayıp yeni sevgilisinin kayboluşundan, eşinin onu akıl hastanesine kapatmak istediğinden bahseden, sonra kendisi de kaybolan eski sevgilisi Shasta’yı ve bahsettiği adamı, Mickey Wolfman’i arıyor. Bu karakterleri ararken bir sürü yan karakterle tanışıyor, onların hikayelerine dahil oluyor, tuhaf kapitalist komplolara, kültlere karışıyor ve hayatının çok daha basit zamanlarını anıyor. Hikaye boyunca peşini bırakmayan tamamen zıt kişilikli hippi düşmanı dedektif “Kocaayak” da yer yer ona engel oluyor veya yardım ediyor.
Bu süreçte bir sürü karmaşık olay yaşanıyor ve senaryonun gidişatını takip etmek gitgide zorlaşıyor ama ana hikayeyi takip edip etmemeniz açıkçası çok da önemli değil. Elbette arkada gayet iyi bir dedektiflik hikayesi var ama filmin asıl odağı bu hikaye etrafında çevrelenen ufak olaylar, şakalar, karakterler ve onların hikayeleri. Film boyunca Doc’un mükemmel bir insan olmamasına rağmen iyimserliğini koruduğunu, insanlara yardım ettiğini ve elinden geleni yaptığını görüyoruz. Spoiler vermemek adına daha fazlasını anlatamayacağım ama dediğim gibi, hikayeyi takip edememenize takılmayın. Onun yerine atmosfere, diyaloglara, ortama odaklanmanızı öneririm. Zaten filmi bitirdikten sonra neler anlatmaya çalıştığını anladıysanız, filmi az çok çözmüşsünüz demektir.
Peki Senaryo Harici?
Joaquin Phoenix ve Josh Brolin, kesinlikle filmin yıldızları. Diğer oyuncuların da çok iyi iş çıkarmasının yanında, bu ikili filmin olmazsa olmazları diyebilirim. Özellikle Joaquin Phoenix’in Doc Sportello karakteri, kendisinin en çok beğendiğim rolü olabilir. İzledikçe ısındığımız, empati kurduğumuz bir karakter olmuş. Film boyunca davranışlarında değişiklik göremediğimiz tek ana karakter kendisi ve bu değişimi reddetmesi çok net yansıtılmış. Josh Brolin’in sert polis karakteri Big Foot ise filmin en eğlenceli sahnelerinden bazılarına sebep olmasıyla beraber, Doc ile dinamiğini çok beğendiğim bir karakter. Benicio Del Toro’nun canlandırdığı, Doc’un avukatı Sauncho da favori yan karakterim oldu.
Filmin görselliği ise muazzam. Her sahnenin geçtiği ortam çok iyi yansıtılmış, atmosfer çok iyi verilmiş. Çoğu karşılıklı diyalog sahnesi yakın çekim kameraların karakterler arasında değişmesinden oluşsa da, onların haricindeki sahnelerin açıları ve renkleri filme ayrı bir hava katmış. Bunlar sahnelerin genel kurgusuyla ve akıcı diyaloglarıyla birleştiğinde ortaya çok güzel bir iş çıkmış.
Inherent Vice‘ı Niye İzlersiniz?
Farkından dolayı. Paul Thomas Anderson’ın diğer filmlerinden farklı olmasının yanı sıra, son zamanlarda gördüğüm çoğu filmden de farklı bir işlenişi, havası vardı. İzlerken kendimi içine kaptırdığım, oldukça güldüğüm ve izlerken eğlendiğim bir film oldu Inherent Vice. Eğer “Fear and Loathing in Las Vegas” gibi psikedelik, absürt filmleri seviyorsanız veya denemek isterseniz, kesinlikle öneririm. Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz.
Yorum yap