Mairimashita! Iruma-kun: Şeytan Tüyü Var Bu Hınzırın

Bazen izleyecek iyi bir şeyler bulmanın zor olduğu zamanlar vardır. Yarım bıraktığınız serilere dönesiniz gelmez, izlemeyi planladığınız serilere bakıp hiçbirini beğenmezsiniz ve sonra karşınıza çıkan rastgele bir seriyi izlemeye başlarsınız ve aradığınız tadın hiç beklemediğiniz bir yerden yakaladığınızı fark edersiniz.

Benim için Mairimashita! Iruma-kun kısaca böyle bir deneyimdi. Elbette bu oldukça duygusal ve yüzeysel bir yorum. O yüzden hali hazırda üçüncü sezonu devam etmekte olan serinin ilk iki sezonuna dair bir inceleme kaleme almak istedim.

Mairimashita! Iruma-kun Konusu

Şeytan Okulu Bayls – Mairimashita! Iruma-kun

Sorumsuz ebeveynleri tarafından çocuk işçi olarak çalıştırılan Iruma’nın makus talihi ailesi tarafından şeytana satılması ile tam tersine döner. Satıldığı Şeytan Lordu Sullivan aslında sadece bir torun istemektedir ve Iruma’ya bu rolü kabul ettiği taktirde konforlu bir ev ortamı vaat etmektedir. Sunduğu tek ek koşul ise müdürü olduğu büyücülük okuluna gitmesidir. Tek sorun bu okulun şeytanların gittiği bir okul olması ve şeytanların insanları yiyebilecek olmasıdır.

Serinin Dünyası

Kehanete Göre Gelecek Şeytan Kralının….

Seri oldukça basit ancak amacına iyi hizmet eden bir altyapıya sahip. Cehennem bir zamanlar insan dünyasındaki tasvirlerindeki gibi vahşi ve kaotik bir yer olsa da artık o zamanlar geride kalmış, halen ciddi bir sınıf sistemine sahip olunmasına rağmen şeytan çocuklarının okula gidip büyü öğrendiği, dokuz katlı bir sınıflandırma sistemi içerisinde güç ve becerilerine göre konumlandırıldıkları bir yer haline gelmiştir. En üst düzeye ulaşan birisi Şeytan Kral olabilir ve bu ona cehennemi kendi vizyonunda şekillendirme olanağı sunar. Son Kralın sırra kadem basması ve tahtın boşta kalması ise bu konumun etrafındaki gizem perdesini kalınlaştırmaktadır

Mairimashita! Iruma-kun Karakterleri

Iruma-kun
Soldan Sağa: Clara Valac, Suzuki Iruma ve Asmodeus Alice – Iruma-kun

Adından da bariz olduğu üzere ana karakterimiz Suzuki Iruma, geçmişinden ötürü hiçbir ricaya hayır diyemeyen yardımsever bir insan evladıdır. İnsan olduğu için doğrudan büyü kullanamayan ve diri diri yenme korkusu taşıyan Iruma çok göze batmak istememektedir ancak okulun ilk günlerinde gerçekleşen birkaç talihsiz(!) olay ve içinde “lütfen” geçen hiçbir cümleyi reddedememesi onu pek çok absürt olayın merkezine oturtacaktır. Bu olaylar sırasında ona eşlik edecek olanlar ise ilk günden kendisine istemsizce hayran bıraktığı onur öğrencisi Asmodeus Alice ve taşkın enerjisi ile Clara Valac eşlik edeceklerdir.

Şu noktaya kadar gelip de bana “E abi iyi hoş da ben buraya kadar anlattıklarında sıra dışı bir şey görmüyorum” diyebilirsiniz. Aslında işlerin kendine özgü olmaya başladığı nokta tam da burası. Iruma bir protoganist olarak etkin bir rol almak istemiyor. Bu şimdiye kadar görülmemiş bir şey değil ancak hayır diyemeyen tarafı ile birleşince tabiatı gereği art niyetsiz hareket eden ve yine de bu saflığın abartı gelmediği, hatta tam bulunduğu dünyaya tam oturduğu bir karakter ortaya çıkıyor.

Asmodeus ve Clara ile de bu dengeyi sürdürdüğünü söylemek mümkün. Asmodeus’un Iruma’ya duyduğu hayranlık oldukça boğucu olabilecekken Iruma’nın aslında etken olmak istememesinin yarattığı zıtlık hem denge sağlıyor hem de oldukça eğlenceli sahnelerin ortaya çıkmasına fırsat tanıyor.

Clara için ise ayrı bir takdiri hak ediyor çünkü çoğunlukla hiç sevmediğim bir prototipin varyasyonu. Sürekli enerjik, durumla alakasız şeyler söyleyen ve aşırı hareketlerde bulunan çocuksu bir karakter. Bu tip karakterlere komedi serilerinde bile çok gelemem ancak daha şimdiden tekrar tekrar vurguladığım gibi ana üçlünün dengesi o kadar iyi tutturulmuş ki Clara’nın abeslikleri bile hikayeyi besler hale geliyor. Clara’nın Iruma’dan hoşlanmaya başlaması da çok hoş bir tercih olmuş çünkü bu tarz karakterleri potansiyel bir aşk ilgilisi (yetersiz yerelleştirmem için kusura bakmayın ve bknz: Love Interest) olarak görmüyoruz ve birine romantik bir ilgi duydukları halde bunu nasıl yansıtabileceklerini pek düşünmüyoruz.

Buraya daha uzun uzun diğer karakterler ile ilgili olarak hoşuma giden, kenarda köşede de olsa iyi işlendiğini düşündüğüm pek çok şey sayabilirim ancak bundan “Büyü Okulu” konsepti adı altında bahsetmenin daha derli toplu olacağını düşünüyorum.

Büyü Okulu Konseptine Dair

Mairimashita Iruma-kun

Strugatski Kardeşlerin “Pazartesi Cumartesiden Başlar”ına kadar uzanan Büyülü Okul konseptinin pek çok avantajı vardır. Öncelikle bütün okul konseptlerini daha canlı, aksiyonlu bir şekilde kullanmanızı sağlar. Neden orada olduğunu sorgulamanıza gerek olmayacak pek çok yan karakter verir ve yazarın istediği herhangi bir konuyu bir festival ya da turnuva gibi bir olay dahilinde işlemesine olanak sağlar.

Mairimashita Iruma-kun bir büyü okulunu merkezine alan her iş gibi bunlardan faydalanıyor. Özellikle de yan karakterlerin küçük farklılıklarını ve gelişimlerini araya sıkıştırmakta oldukça başarılı. Eğreti durmuyorlar ya da konudan sapıyormuş gibi hissettirmiyorlar.

Belki de tüm bu bahsettiklerim tür içerisinde olmasına şaşırılmaması gerekecek şeyler, ancak artık bir şeyi olması gerektiği gibi yapmanın, dengeli, absürt bir fantazi olsa bile kendi kuralları içerisinde tutarlı, özellikle de bir eser yazmanın marifet olduğu zamanlarda Osamu Nishi’nin eseri ayrıca takdir edilmeyi hak ediyor.

Bu arada bir önceki incelemelerimden biri olan Chainsaw Man animesinin inceleme yazısına da sitemizden ulaşabilirsiniz.