2012 yılı yapımı olan Prometheus yaratılış hikayesini merak eden insanoğlunun kendi kökenini arayışının hikayesidir.
İnsanın kendi varoluşsal gerçeğinin arayışı insanlık tarihinin en başından beri süregelen gizemini hep korudu. Bilim insanları yaratıcı sözcüğünü kullandıklarında genelde düzenin yaratıcısını kast ederler. Bilim insanları ve din adamları tarih boyunca bu mesele üzerinde tartışmışlardır. Bilim insanları ve bilim insanı olmayanlar dinsel meseleler üzerinde birbirleri ile iletişim kurmayı pek beceremiyorlarsa bunun nedeni tamamen farklı tanrılara atıfta bulunarak ayrı tellerden çalmalarıdır. Yaratılış ve evren nedeniyle kendini kaybetmek yerine dinsel bir uyanışa yakın bir şekilde her birimizin yıldızların çocukları olduğumuzun ve zihinlerimizin bunların uyum gösterdiği evrensel yasaları anlama becerisine sahip olduğunun farkına varmak olduğunu görmek lazım.
Prometheus filminin yönetmen koltuğunda Ridley Scott oturmakta. Scott’ın 1979 yılında yönettiği bilimkurgu korku filmi olan Yaratık’ın bir ön bölümü olacak şekilde düşünmüşler. 2003 itibarıyla, Alien Predator’e Karşı filmi ile Scott seriye tekrar bir ilgi gösterdi.
Spaihts, Yaratık serisinin olaylarına karşılık gelecek şekilde bir senaryo yazdı fakat Scott bu filmlerin ipuçlarını tekrarlamaktan kaçınmak için farklı bir yön seçti. 2010 yılı sonlarında, Lindelof Spaihts senaryoyu yeniden yazmak için projeye katıldı ve Scott’un Yaratık hikâyesinin öncesinde yaşanan olayları anlatan ancak doğrudan bu konuya bağlı olmayan bir hikâye geliştirdi. Yapımı Nisan 2010 ve ana çekimleri Mart 2011 tarihinde başlayan film için $120–130 milyon dolar bütçe ayrılmıştır. Proje boyunca 3D kameralar kullanılmıştır. İngiltere, İzlanda, İspanya ve İskoçya’da pratik setler oluşturulmuştur.
Prometheus Filminin Konusu
Dünya henüz bizlerle tanışmamışken bir uzay aracının içinden çıkan insanı andıran ve her yeri kas yığını olan yaratık kendisiyle birlikte neden getirdiği belli olmayan kapsülde ki sıvıyı içmesi ve vücudunun parçalanmasıyla başlayan süreç, suya karışan DNA’sı biyogenez bir reaksiyon sürecini tetiklemesiyle hoop! kendimizi 2089 yılında İskoçya’da buluruz. Sürpriz dünyanın geçmişini ortaya çıkaran mistik meslek sahibi arkeologlar çivisi hala çıkmamış dünyadaki antik kültür eserleriyle eşleşen bir yıldız haritası keşfederler. İnsanoğlunu dünya ile tanıştıran bu yaratıklara mühendis adını verirler.
Peter Weyland (Guy Pearce) Weyland Corporation’nun ölümsüz CEO’su. Filmde Guy o kadar yaşlıdır ki bir an için insanoğlunun ölümsüzlüğü keşfettiğini düşündürüyor. Bu yaşlı ama meraklı adam yıldız haritalarından yararlanarak LV-223 gezegenine bir seyir finanse etmiştir. Yakışıklı bir Android olan David (Michael Fassbender) gemiyi kontrol etmektedir ve nihayetinde LV-223 gezegenine varan Prometheus ekibi dünya benzeri bu yerde aşırı nitrojenden dolayı yaşanamaz bir gezegen olduğunu keşfederler fakat tek tehlikeli durum bu değildir. Ekip Yaratıcı olarak gördükleri tanrı benzeri yaratıklarla tanışmak istemelerini konu alan film aynı zamanda insanoğlunun hırslarını da bir kez daha göz önüne seriyor. Filmin başrolünü Elizabeth Shaw karakterini canlandıran Noomi Rapace, Meredith karakterine can veren güzeller güzeli Charlize Theron ve elbette ki film boyuncu göreceğiniz Android David yani Michael Fassbender paylaşmışlardır.
Prometheus filminde geçen bazı replikler özelikle göze çarpmaktadır.
”Bazen yaratmak için önce yok etmen gerekir.”
”Tek bir yanlış nota koca bir senfoniyi yok edebilir.”
”Geminin son raporu: Gemi ve tüm mürettebatı gitti. Bu iletimi alıyorsanız başlangıç noktasına gelmeye çalışmayın.”
Eski Sovyetler Birliği’nden gökbilimci Nikolay Kardaşov, gelecekteki uygarlıkları bir keresinde aşağıdaki gibi sınıflandırmıştı.
Tip 1 Uygarlık: Tüm gezegenlerin enerji kaynaklarını idare eden. Yani bu uygarlık hava durumunu denetleyebilir, depremleri önleyebilir, yer kabuğunun derinliklerine dalabilir ve okyanuslardan yararlanabilir. Bu gezegen , güneş sisteminin keşfini çoktan tamamlamıştır.
Tip 2 Uygarlık: Doğrudan güneşin gücünü kontrol eder. Güneşten maden çıkarır. Enerji gereksinimi o kadar büyüktür ki makineleri çalıştırmak için doğrudan güneşin gücünü tüketir. yerel yıldız sistemlerinin kolonileştirilmesini bu uygarlık başlatacaktır.
Tip 3 Uygarlık: Bütün bir Gökadanın gücünü idare eder. Güç kaynağı olarak milyarlarca yıldız sisteminin gücünden yaralanır. Muhtemelen Einstein’ın denklemleri üzerinde uzmanlaşmış ve Uzay-Zamanı istediği gibi yönetebilmektedir.
Peki şu an bizler hangi sınıftayız sizce? Tabi ki üçünde de değiliz bizler şu anki uygarlığımız gezegenimizin kaynaklarını yeni kullanmaya başlamış ancak onları idare edecek teknoloji ve kaynaklara sahip olmayan Tip 0 uygarlık olarak sınıflandırılabiliriz. Bizim gibi uygarlıklar enerjisini petrol ve kömür gibi fosil yakıtlardan ve üçüncü dünya ülkelerinin çoğundaysa yalnızca insan emeğinden sağlar. En büyük bilgisayarlarımız hava durumunu idare etmek bir yana dursun tahmin bile edemez. Geniş bir bakış açısıyla bakarsak duruma aslında bizler yeni doğmuş bir bebek gibiyiz. 2089 yılında geçen bu kült yapım hangi uygarlığın yakın gelecekteki sınıfına girer sizce? 🙂
Hayalleriniz sizin gerçekliğinizdir, zihniniz hep açık hayalleriniz sonsuzluk olsun!
İzlemeye değer diğer bilim-kurgu filmleri olan Gravity ve Interstellar‘ın incelemelerini de sitemizde bulabilirsiniz.
Yorum yap