Marvel evreninin en gizemli yaratığı kimdir? Bir sürü kozmik varlık ve hatta göksel varlıklar sayılabilir değil mi? A şahsı, B şahsı diye gelip geçen tonla karakter de sayılabilir. Bu sayacaklarımızın hepsi ne kadar gizemli gibi dursalar da, ya kahramanlarımızı meşgul eden kötüler ya da müttefik olarak bir şekilde yardımlaşan şahsiyetler olacaktır. Öyle ya da böyle, bir yerlerde hikayelerine rastlarız.
Ama öyle biri var ki, hepsinin arasından sıyrılarak öne çıkarılması hiç de zor değildir. Onun adı UATU, yani bildiğimiz Watcher. Uydumuz ay üzerinde konuşlanarak öylece Dünyamızı seyreder. Ya da Dünyamız o kadar önemlidir ki, onu merkez alarak tüm galaksiyi izler. Hatta tek bir zaman dilimini ve bu uzayı da değil; Uzay ve zamandan bağımsız olarak tüm paralel evrenleri gözlemektedir. Kaç yaşındadır? Nereden gelmiştir? Ne zamandır orada ve neden gözlüyor? Gücünün sınırı ne? Gibi bir sürü sorunun karşılığı çok uzun yıllardır havada kalmış bekliyordu. Ta ki UATU kozmik bir cinayete kurban gidene kadar.Cinayet mahali Dünya sınırları içinde olduğundan haliyle dedektiflik de bizim süper kahramanlarımıza düşüyor. Nick Fury koordinasyonunda olaya seçmece bir kadro bakıyor. Captain America’dan Ant-Man’e, Winter Soldier’dan Punisher’a ve daha çoğu farklı karakter Dünya’da ve Galaksimizde cinayet nedeni olarak düşünülen iki materyalin peşine düşüyorlar.
UATU’nun gözleri. Çünkü dev izleyicinin cesedinde iki koca göz eksik.
Maceranın başında Nova’yı ( Sam Alexander ) görüyoruz. Yerel halka ait bir petrol kuyusunu darmadağın eden ve Captain America’nın fikrine göre de Uluslararası kapitalist şirketlere bağlı bir robotu tek başına yeniyor. Avengers geç bir şekilde yenginin sonuna geldiklerinde muhabbet de başlıyor. Nova hiç alakası yokken bizimkilere Watcher’ın ne olduğunu ve neyi amaçladığını soruyor. Tony Stark bile buna şaşkınlıkla cevap veremiyor. Velhasıl Nova’yı daha sonra Ay’a giderek Watcher ile iletişime geçer vaziyette buluyoruz. Aslında Nova’nın amacı galaktik mıntıkasındaki bu gizemli varlığı sorgulamaktan ziyade, çok daha kişisel bir merak gidermekten ibaret.
Ama tabii ki biz enteresan bir üçüncü türden daha öte ilişkiye geçişten fazlasını öğreniyoruz. Watcher kimdir ve ne amaçlamaktadır sorusunun yanıtını, tamamen değilse de temel kısmını ilk sayıdan öğreniyoruz.Dünyamızı ve evrenimizi ilgilendiren “sadece en önemli” olaylarda kendini gösteren bu kozmik röntgenciyi kim ve neden öldürdü? Aramızda bir hain mi var? Geçmişten gelen ve bugüne kadar çok da kaale alınmayan bu süper kötülerin bu kadar büyük bir olayda işleri ne? Sonuç olarak bu olay nelere gebe? gibi deli soruların cevabını burada vermeyeceğiz tabii ki.
O yüzden okuyacağımız cildin içeriğinden çıkarak daha teknik konulara dalalım.Original Sin cildinin ilk macerası kısa bir giriş niteliğinde ve gerçekten harikulade teknik ile Jack Kirby tarzında çizilmiş. Resmen olaya dalarken büyük ustaya selam çakmışlar. Çok da iyi etmişler. Kendinizi 1950’lerden bir çizgiroman okuyormuş gibi hissediyorsunuz.Aslında bu tip bir öyküleme ilk değil. Marvel Multiverse yok olmadan önce, yani gider ayak bu tip radikal olaylara sık rastlıyoruz. Dr. Octavius’un Peter’ı öldürüp yerine geçmesiyle başlayan süreç daha sonra Ultron çağı olayı, Wolverine’in ölümü ve hatta Ultimate evrenindeki acayip olaylar derken boşa harcanmayan bir radikal değişimler silsilesinin parçası. Watcher deyince benim ilk aklıma gelen “what if?” serisi. “Ya böyle olsaydı ne olurdu?” sorusuna istinaden olasılıklardan paralel evrenler yaratan bir serinin takdimci karakteriydi kendisi. Ki zaten onun gördüğü şeylerin bize sunulmasından başka bir şey değildi bu maceralar. Okuduklarım arasında en sevdiklerimden ikisinin Türkçe olarak basılışını hatırlarım hala. ikidi de Alfa yayınlarında doksanlar başında bizlere sunulmuştu. Biri Conan yeni maceralar serisi içinde ” Ya Wolverine hiborya çağına gönderilseydi?” temalı Conan vs Wolverine macerasıydı. Ay üzerinde yaşanan phoenix savaşında bir şey yüzünden geçmişe hiborya çağına ışınlanıyordu Logan. Hatta Conan’ın bir elini adamantium pençeleri ile de kesiyordu. Sonunda da sanırım Red sonja ( Valeria mıydı yoksa?) atının arkasına alıp dıgıdık dıgıdık gidiyordu meçhule.
Diğeri de Punisher çizgiromanlarından birinde verilmişti. Punisher Daredevil’i öldürse ne olurdu? başlığı altında ilerleyen bu hikayede de kimler yoktu ki? Çok kısa bir Marvel vs Punisher olan bu çizgiromandan aklımda kalanlar Netflix’in Daredevil ikinci sezonunda Punisher ile karşılaşmasını ama dizidekinin tersine Daredevil’in yediği kurşunla ölmesini anlatıyordu. Punisher’ın kurtlar vadisinden fazla adam öldürdüğünü göz önüne alırsak o kadar kahramanın bir daredevil ile nasıl deliye döndüğünü sorgulayabiliriz. Ama eski meseleler ve bu yazının konusu da değil. Allah Allah nereden nereye geldik yahu 🙂 Youtube’da belgesel izlerken kendini saçma sapan şaka videolarında bulanlar gibi olduk iyi mi 🙂Çok uzattım. Yani alın, aldırın. Süper bir çizgiroman ve 240 sayfa civarında. Original Sin, Gerekli Şeyler‘den çıktı. Normal cildin etiket fiyatı 38TL.
Bir de sadece 100 adet basılan ve öğrendiğimiz kadarıyla mağaza dışında satılmayan müthiş bir HC cildi yayımladılar. Bende var oradan biliyorum 🙂 46 TL etiket fiyatı. Sanal mağazada tükenmiş, reel de tükendi mi fikrim yok ama fuarlara ayrıldığını duyduk.
Hadi sağlıcakla.
Yorum yap