Death Stranding… Hideo Kojima… Bazı isimler o kadar sembolik değerlere sahiptir ki, o sektörle alakası olmayan insanlar dahi bu isimleri duyduğu zaman kafalarında bir takım beklentiler canlanır. Örneğin futbolla zerre alakası olmayan anneniz bile Ronaldinho’nun ismini bilir.
Ronaldinho’yu hiç izlememiştir. Futbolla hiçbir alakası yoktur ama yine de bilir. Bu tarz sembol isimlerin örneklerini artırmak mümkün. Tarantino, Steve Jobs, Einstein veya Mega-star Ajdar gibi. Hayatınızda bu insanların ilgi alanlarına dair hiçbir şey bilmeseniz dahi bu isimleri tanırsınız. İşte bu sanıldığının aksine çok kötü bir durum. Hideo Kojima ismi oyun sektörü için az önce saydığımız sembol isimlerden pek de farklı değil.
Öyle ki oyunlarla hasbelkader ilişiği olan herkes onun ismini biliyor. Hayatında hiç Kojima oyunu oynamamış bir insan bile Kojimanın ne kadar büyük bir yapımcı olduğundan bahsediyor. Kojima’nın yapmış olduğu oyunları oynamak bir yana, bu oyunlara dair fikirleri dahi yok. Ama yine de ona bir ilah gözüyle bakıyorlar.
Beklentiler hele hele bilmediğiniz bir şeye karşı absürt beklentiler… Daha önce doğru dürüst bilgi sahibi olmadığınız ama sırf ismini duyunca heyacanlandığınız bir isime karşı beklentiye girmek. Bile bile lades.
Death Stranding ana akım oyuncuların korkunç beklentilerine meze olmuş bahtsız bir yapım. Muhtemelen bu oyun Sony desteği ile Kojima tarafından yapılmış bir oyun olmasa belki bu kadar çok satmayacaktı ama gelen yorumlar çok daha olumlu olacaktı.
Death Stranding herkese hitap eden o oyun değil arkadaşlar. Bu oyunu illa bir şeye benzetmeye kalkarsak Cem Yılmaz’ın Arif V216 filmini örnek verebilirim. Herkes Cem Yılmazı bilir, herkes ondan çok büyük işler bekler. Onu daha önceden tanıyanlar bir Gora daha izleyeceğinin sevinciyle salonu doldurular, ama gördükleri şey tam anlamıyla bir hayal kırıklığıdır. Zira perdede gördükleri şey genel izleyice hitap eden bir film değil. Daha çok bir adamın fantezisi gibidir.
Girişi çok uzattık.
İsterseniz oyunu incelemeye geçelim.
Oyunumuzda Norman Reudus’un can verdiği Sam Porter Bridges karakterini yönetiyoruz. Sam yıllar önce tüm dünyayı kıyamete sürükleyen, sonucunda milyonlarca insanın öldüğü, kalanların ise yer altı sığınaklara saklandığı post-apokaliptik bir dünyada yer altı şehirleri arasında taşımacılık yapan bir kargocu. Ve evet arkadaşlar siz sormadan ben söyleyim. Death Stranding oynanış temellerini kargoculuk oluşturuyor.
Tabiki Sam’i bu dünyada bekleyen bir çok engel var. Zira insanlığın yıkılışına sebep olan ve nihayetinde insanları yer altı şehirleri kurmaya iten bir takım olaylar yaşanmış. Yıllar önce ölüm kıyısı adında bir felaket ile medeniyet tamamen yerle bir olmuş. Bu felaketle beraber insanlar birbirlerinden kopuk bir şekilde yer altı şehirlerini inşa etmişler. Zira artık yeryüzünü mesken tutan kıyı varlıkları, değdiği her şeyi hızlıca yaşlandıran zaman yıkımı yağmurları ve tabiki haydutlar yeryüzünde yaşamı imkansız hale getirmiştir.
Kıyıya vuranlar, yani kısaca KV’ler bu dünya ile ölülerin dünyası arasında sıkışmış, kıyıya vurmuş varlıklardır. Tıpkı karaya vuran bir balina gibi. Tam olarak ölü değilsin ama artık bu dünyaya da ait değilsin. Üstüne bu pek arkadaş canlısı olmayan KV’ler yoğun olarak bulundukları yerlerde zaman yıkımı adı verilen yağışlara sebep olarak yaşamı imkansız hale getirmişlerdir. Zaman yıkımı canlı, cansız temas ettiği herşeyi hızlıca yaşlandıran bir yağmur türü.
İşte ana karakterimiz sam bu dünyada birbirlerinden kopuk halde yaşan küçük insan grupları arasında taşımacılık yapmaktadır. Kısacası Sam bir taşıyıcıdır.
Sam gayet asosyal hatta insanlara dokunmaya karşı ciddi bir fobisi olan bir karakter. Haliyle koca bir dünyada tek başına kargo taşıma işi biçilmiş kaftandır. Sam aynı zamanda ötecidir. Dahada açmak gerekirse Sam ölümsüz arkadaşlar. Öldüğü zaman derz denen bir arafta kendi bedenini bulup tekrar hayata dönebiliyor. Bu da onu bu görev için vazgeçilmez biri kılıyor.
Tüm bunlar yaşanırken Sam’in kız kardeşi Amelie ise annesinin rahatsızlığı üzerine ABD başkanlığının daha doğrusu ABŞ yani Amerika Birleşik Şehirlerinin başına geçer. Amaeli’nin tüm amacı koca bir ülkeyi baştan başa geçerek tüm şehirler arası Kiral Ağ denen bir ağ ile birbirine bağlamak ve Amerikayı tekrar ayağı kaldırmaktır. Bu uğurda ülkenin en doğusundan en batısına kadar yolculuk eder ama ülkenin en batısında iken bir terörist grup tarafından ağ çökertilir ve Amelie esir alır.
Bunu duyan ve ölüm yatağında olan Sam’in annesi ve meşru başkan olan Briget Strand Sam’i çağırır. Başkan Sam’den bütün ülkeyi baştan sona gezerek tüm şehirleri birbirine bağlamasını ister. Fakat ne Amerika ne de insanlar Sam’in umurunda değildir. Ancak kız kardeşinin de esir olduğunu öğrenen Sam el mecbur bu görevi kabul eder ve maceramız başlar. Sam’in ise en büyük yardımcısı kiral ağ ile birbirine bağladığı şehirlerin çevresinde inşaa ettiği yapılar ve kendisini KV’lere karşı uyaran BB’dir.
BB yarı organik yarı mekanik bir cihazdır
Ve KV’leri sam’in omuzundan çıkan bir kol ile işaret eder. BB’ler anne karnından doğumdan önce alınmış bebeklerdir ve Bu bebekler henüz doğmadıkları ama aynı zamanda ölü olmadıkları için KV’lerin dünyası ile iletişim kurabilir ve onları görebilirler.
Sam aynı zamanda bir öteci, KV’leri hissedebiliyor ama göremiyor. Dolayısı ile BB onun bu dünyadaki tek arkadaşı, tek yardımcısıdır… En kısa ve en açık şekilde özetlersek senaryo üç aşağı beş yukarı bu arkadaşlar. Tabi ki daha bahsetmediğim tonla kilit karakter ve olay var ama o kısımları oynayarak tecrübe etmenizde fayda var. Zira Kojima işleri elinden geldiğince komplike, karışık göstermeye çalışmış. Çok daha basit anlatılabilecek iken senaryoyu bu şekilde anlatmayı tercih etmiş. Ama gözünüz korkmasın. Oyun büyük bir sis perdesi ile başlasa da bir süre sonra bu sis dağılıyor ve neler olup bittiğini anlamaya başlıyorsunuz.
Peki ben senaryoyu nasıl buldum? Yani gayet başarılı, farklı bir iş olduğu kesin. Peki oyun bunu başarılı bir şekilde aktarabiliyor mu? Gelin birazda o konuya değinelim.
Death Stranding’i ikinci el piyasadan çok cüzi bir miktara PS4 için satın aldım ve oynamak için cihazıma kurdum. Herkes gibi ben de büyük bir heyecanla oyuna giriştim. Oyun gayet ilgi çekici bir şekilde başlamıştı ama 2 saat boyunca ne olduğunu, ne yaptığımı, insanların neden yer altı sığınaklarına girdiğini anlamadım. Oyun o kadar kendini ağırdan satıyor ki. Oyunun açılması minimum 5 saat sürüyor arkadaşlar! Tamı tamına 5 saat boyunca yoğun bir şekilde sinematik izleyip arada ordan oraya yürüyüp müthiş manzara eşliğinde müzik dinliyoruz.
Kojima elinden geldiğince hikayeyi komplike, karmaşık gösterme çabasına girmiş sanki. Yahu anlat geç işte. Biz de iki oynayalım artık dediğimi hatırlıyorum. Daha fazla dayanamadım ve yok kardeşim size kolay gelsin. Adam Sony bütçesi ile milyon dolarlık inter-aktif film yapmış, Hiiç çekemem şimdi bunu dedim ve oyunu kapattım.
Oyunu 3 ay boyunca tekrar açmadım. Sürekli içimde bir merak vardı ama kendini bu kadar ağırdan satan bir oyuna tahammül edebilir miyim diye düşünüyordum. Hem şimdiye kadar oynadığım kısımdan bir cacık da anlamadım.
Hani internetten bakayım bu oyun ne desen o da yok. Fragmanları bile anlaşılmıyor bu oyunun. Tam bu süreç zarfında yurt dışından Türkiye’ye geri dönüş yapmış iş arıyordum. Anlayacağınız tonla boş zamanım vardı. Elimde oynayacak oyunda kalmayınca Death Stranding için ikinci bir şans verdim veee.
Günlerce başından kalkmadan acaba bir sonraki adımda ne olacak diye büyük bir zevkle oynadım. Bir anda aşırı bunaltıcı ve sıkıcı gelen oyun benim için büyük bir zevk kaynağına dönüştü. Oyun gayet sıkıcı ve bunalatıcı prolog kısmından sonra kendini yavaş yavaş açmaya başlamıştı. Her şey artık daha mantıklı ve oturaklı hissetirmeye başlamış, yavaş yavaş karakterleri önemsemeye, içinde bulunduğum dünyaya adapte olmaya başlamıştım.
Konusu açıldı peki ya oynanış? Bakalım o zaman!
Oyunda ana mekanik her ne kadar yürümek gibi gözükse de bunu çeşitlendirecek tonla farklı mekanik var. Şimdi şöyle bir örnek oynanış kurgulayalım.
Oyun sizden A noktasından B noktasına acil gitmesi gereken bir kargo veriyor. Bu kargoyu buraya bırakacak aynı zamanda bu bölgeyi Kiral Ağ’a bağyalacaksınız. Bu bölge kiral ağ ile bağlantısı olmadığı için herhangi bir yapı inşaa edemiyorsunuz. Aynı zamanda diğer oyuncuların yaptığı yapıları da göremiyorsunuz. Yani o karlı dağları engelleri bir kezde olsa kendiniz aşmanız lazım.
Tabi bu öyle kolay değil. Çünkü Death Stranding bu konuyu baya ciddiye almış. Bir kargoyu taşımak sandığınız kadar kolay değil. Önce kargonun dizilimini dengenizi bozmayacak şekilde ayarlamanız lazım. Kargo ağır ise bir iskelet takmanız lazım. İskeletlerin birden farklı türü var. Düz arazide hız, dağlık arazide denge önemli mesela.
Her şey tamamsa yola çıkalım. Yolda bizi bekleyen iki ana risk var. KV’ler ve haydutlar. Haydutları ister gizlilikle ister ise birebir mücadele ile atlatabilirsiniz. Fakat sıcak temas pek de akıllıca bir davranış değil.
Öncelikle düşmanlarınızı öldüremiyorsunuz. Onları ya bağlıyorsunuz yada bayıltıyorsunuz. Eğer ki zorlarda öldürürseniz geçmiş olsun.
O cesedi alıp kremotoryuma götürüp yakmazsanız bir atom bombası gibi patlıyor ve gameover ekranı giriyor. Bunun için zamanınız var ama ne zaman olacağı belli olmuyor. Örneğin tam bir şehri kiral ağa bağladınız ve bumm. Her şey gitti… en başa tekrar dönmelisiniz. Ha bu durum benim başıma pek gelmedi.
Zira ben haydutlarla uğraşmak yerine zorlu dağları tırmanıp etraflarından dolandım gelende.
Gelelim ikinci ve asıl tehlikeye yağmur ve KV’ler. Eğer bir yere girdiğinizde yağmur başlıyorsa hayırlı olsun. KV’lere yaklaştınız demek. KV’lerin tam alanına girerseniz BB onları hemen fark edip sizi uyarıyor. İki seçeneğiniz var. Sessizce yakalanmadan kaçmak yada kvlere yakalanıp onlarla mini bir boss fight yapmak. Benim tercihim bir süre sonra yakalanmak oldu. Bilerek yakalanıyor. Bossu kesip ekstra ödülü alıp kv’lerden ve yağmurdan kurtuluyordum.
Kv’lere karşı takdir edersiniz ki normal silahlar iş yapmıyor. Bu iş için farklı bombalara ve silahlara ihtiyacımız var. Bunlar Sam’in kanı, idrarı, dışkısı ve banyo suyu ile yapılan bombalar. İğrenç değil mi?
Kojima işte abi. Adam farklı olacağım derken bokunu, çıkarıyor bazen. Şaka değil gerçekten. Mühimmatı ise dinlenme odasında duş alarak, tuvalete girerek ve uyuyarak yenileyebiliyoruz.
Evet haydutlarda, Kv’ler derken tüm engelleri ve dağları aşıp şehre ulaştınız mı? Tebrikler.
Eğer şehir hemen kabul ederse ki evet kabul etmesi için güvenini kazanmanız gerekebilir. Kiral ağ ile bağlantısını kuruyorsunuz. Bu sayede A noktası ile B noktası oyunun deyimi ile düğümleri birbirine bağlıyorsunuz. Artık haritada diğer oyuncuların eserlerini ve uyarılarını görebilir. Kendi yapılarınızı inşaa ederek bir daha ki seyahatinizi ciddi oranda kısaltabilirsiniz. Benim oyundan en zevk aldığım kısımlar burası. Kayma halatları, otobanlar derken, bir zamanlar zorla gidip geldiğim yerlere saniyeler içerisinde sıfır risk ile geçmek çok tatmin edici.
Fakat ne demiş atalarımız. Ne kadar ekmek o kadar köfte. Yok öyle kiral ağ açtım heryere diğer oyuncuların yapısı gelsin. Siz ne kadar bağış yapar, yapılara yardım eder, yıpranan aletleri onarır, like atarsanız o kadar karşılığını alıyorsunuz.
Eğer bu diğer oyuncularla ortaklaşa yapı yapma olayı olmasa oyun tam bir çile olurdu. Örneğin bir yol inşaatı başlattınız. Siz ve diğer oyuncular bağış yapıyor ve yol yapılıyor. Yolda sizin isminiz çıkıyor ve oyuncular size beğeni göndererek etkileşime geçiyorlar.
Oyunda diğer oyunlara ister araç ister silah bağışlayabilirsiniz. Şehirlerdeki ortak dolaba istediğiniz bağışı yapabilirsiniz. Sizde diğer oyuncuların bıraktığı aletleri kullanabilirsiniz. Kısacası oyun sizden diğer oyuncular ile kordine hareket etmenizi, paylaşmasınızı istiyor.
Oyunun genel mesajı da bu zaten. Şehirleri birbirine bağlarken sıradan bir internet altyapısı çekmiyoruz. Bu çok gelişmiş ağ doktora ihtiyacı olan bir kadının uzaktan ameliyat edilmesini, araştırmaları için gerekli olan evraklara ulaşmasını sağlayan bir bağa dönüşüyor. Oyunda sadece hıpır zıpır kargo taşımıyoruz. İnsanları birbirine bağlıyor, bunu yaparken bağlı olduğumuz diğer oyunculardan yardım alıyoruz.
Sadece oyunda değil gerçek hayattan birileri ile de bağ kurmuş oluyoruz. Bence harika bir tercih. Hem oyun mekaniğine etkisi çok büyük hem de oyunun ana mesajını çok güçlü bir şekilde aktaran bir sistem olmuş.
Gelelim görselliğe ve müziklere.
Death Stranding Sony’nin bir başka başarılı yapımı olan Horizan Zero Dawn ile aynı grafik motorunu yani Decima’yı kullanıyor.
Kojima bu jeste binaen oyunda Horizon’a selam çakmayı unutmamış.
Decima motoru zaten açık dünya oyunlarında hali hazırda rüştünü ipatlamış durumda. Burada Death Stranding için ise asıl avantaj oyunda Horizon gibi canlı, her yeri dolu bir dünya yok. Baya baya boş dağlar, ırmaklar ve karlı zirveler var. Nadiren eski şehir kalıntıları ve yapılar görüyoruz. Bu bir avantaj çünkü bu sayede cihazın görsel olarak bizlere verebilecekleri artıyor. Teknik sınırlar daha iyi zorlanıyor. Oyunu PS4 üzeriden oynadım en ufak bir Frame düşmesi veya çökme sorunu yaşamadığımıda belirteyim.
Oyundaki çevre dizaynına ek olarak karakter modellemeride bi okadar harika.
Zaten oyun tam bir yıldızlar geçidi. Kimler yok ki? Norman Reudus, Mads Mikkelsen, Margaret Qually, Troy Baker ve tabi ki biricik, güzeller güzeli, ülkemin sakin yaz gecelerinde suyun üzerinden süzülen bir ışık gibi parlayan Lea Seydoux.
Ne yapayım? Bu kadını görünce çok yükseliyorum. Tabi ki sayamadığım daha niceleri. Sony’den bütçeyi alan Kojima abimiz kim var, kim yok oyuna koymuş. Aslına bakarsanız bu kadar deneysel, ciddi bir mesaj kaygısı olan oyuna bu kadar büyük bütçe ayrılması, bu denli önemli yıldızların toplanması eşine rastlanır bir durum değil.
Başta da dedim. Bu bir Kojima fantezisi.
Kojima fantezisini gerçekleştirir de müziklere abanmaz mı? Ee baya abanmış. Oyunda onlarca farklı lisanslı müzik var. Oyunda spesifik anlarda manzaraya karşı çalan bu müzikler oyunun ambiyansına inanılmaz olumlu bir etkide bulunmuş. Şöyle düşünün. Oyunda bir şehire doğru çok zorlu, yıpratıcı uzun mu uzun bir seyahat gerçekleştiyorsunuz. Tüm engelleri aşmanın verdiği tatmin duygusu ile nihayet dağın tepesine ulaşıp şehire doğru sakin sakin iniyorsunuz. Tam bu sırada gün batımı manzarısı eşliğinde rahatlatıcı bir müzik çalmaya başlıyor. Tüm kötülükler geride kalmış, tehlike ve stres dolu anlar bitmiş, büyük bir gururla şehre doğru iniyorsunuz. İnanılmaz bir terapi gibi.
Kısacası oyun teknik açıdan da sesler açısından da çok başarılı.
Toplayacak olursak. Death Stranding kesinliklikle herkesi mutlu etmeyecek, kendi şahsına münhasır deneysel bir oyun, Benim de içinde bulunduğum bir kesimi inanılmaz memnun ederken diiğer bir kesim için ise. ”Bu ne be kargo oyunu mu?” demesine sebep olacak bir oyun. Sony bu tarz riskli bir işi nasıl finanse etmiş anlamak zor. Bakın arkadaşlar bu gerçekten çok pahalı bir oyun. AA indie kafası ile yapılmış, AAA bir oyun var karşımızda. Oyun ile gelen eleştirileri anlıyorum ama bu oyuna beklentilerinizi bir kenara koyup şans verin.
Death Stranding benim için asla unutulmayacak, yeri kolay kolay dolmayacak eşsiz bir yolculuk oldu. Gerek karakterleri, gerek senaryosu ve verdiği mesaj, gerek sanatsal tasarımları ile çok farklı bir oyun. Bu oyun ticari kaygılar değil, aşk taşıyor. Tutku ile yapılmış, yıllardır Konaminin baskısı altında kalmış bir dehanın patlaması bu oyun. Kimilerine göre kargo taşıma simülasyonu kimilerine göre baş yapıt. Benim için bu oyun baş yapıt.
Çok övdüm biliyorum. Sözde bu eleştiri videosu idi ama yok. Ben bu oyunu en fazla bu kadar eleştirebilirim. Herkese hitap etmeyen, yer yer gıcık derecede kendini gizem perdesi arkasına saklayan bu oyuna benden 8.0 puan.
Anasının ak sütü gibi helal olsun. Yeni oyunu bekiyorum Kojima.
Yorum yap