Geçtiğimiz yıl Japonya gezim sırasında, arkadaşım beni Osaka’da küçük bir bara götürmüştü. 2 katlı küçük bir yapının üst katındaki bu mütevazi işletme, daha yukarı çıkmadan merdivenleriyle aklımı başımdan almıştı. İçeriye girdiğimizde eski atari salonlarının izbeliğini aratmayan karanlık ortamı, monitörlerden ve bar çevresine yerleştirilmiş lambalardan yansıyan loş led ışıklar bizi ağır bir nostalji dalgası altında ezdi. İnanabiliyor musunuz, bar masası olarak kullanılan bir petrol varilinin içine iki kişi oynanabilen bir Pac-Man oyunu bile yerleştirilmişti!
Ben kafayı yemek üzereyken birisi İngilizce olarak bize ne verebileceğini sordu. Karşımızdaki, mekanda çalışan tek kişi ve aynı zamanda işletme sahibi Matt Bloch’tu. Matt kendi halinde birine benziyordu ve bizimkiler, daha doğrusu benimkiler gibi şaşkın bakışlara alışıktı. Zira Space Station, TripAdvisor’da son derece yüksek puanları olan oldukça uğrak bir turist atraksiyon noktası haline gelmişti.
Siparişlerimizi verdikten sonra etrafı şöyle bir gezdim. Gezilecek çok da bir şey yoktu aslında. mekanın kendini en fazla 30-40 m2 büyüklüğündeydi. Ziyaretçilerin hemen hemen hepsi yabancıydı. Matt bazılarını tanıyor, onlarla sohbet edip bazen oyunlarla ilgili taktikler veriyordu. Hangi konsollar, hangi oyunlar var diye bakındığımda, bizim NES ve SNES olarak bildiğimiz Japonya’da Famicom ve Super Famicom olarak satılmış konsollar başta olmak üzere 10a yakın farklı konsol saydım. bunlardan 4-5 tanesi ekranlara bağlı ve müşterilerin kullanımına açıktı. Ne yazık ki o sırada hepsi doluydu. Matt’e arkadaşımla co-op oynayabileceğimiz bir oyun önerip öneremeyeceğini sordum. Gözleri parlayarak çok sevdiği bir co-op oyun olduğunu söyledi ve kendi Steam hesabından Ibb and Obb‘u açtı.
Bu kadar şeyi anlatmamın sebebi dün okuduğum Kotaku’nun Matt Bloch ile yaptığı bir röportaj. Belki haberiniz vardır; Matt’inki gibi video oyun barları şu sıralar Japonya’da büyük bir tehlike ile karşı karşıya. Ardı ardına 4 video oyun barı kapatılarak sahipleri tutuklandı. Sebebi ise telif hakları ihlali. Nintendo, Sony, Sega, Konami, Bandai Namco ve Capcom‘un ortak olarak imzaladığı Bilgisayar Yazılımları İçin Telif Hakları Birliği’nin (ACCS) bildirisine göre bu işletmeler, halka açık yerlerde bireysel kullanım nitelikli oyunları, yayımcılarının izni olmadan oynattıkları gerekçesiyle suç işlemekteler ve devam ettikleri taktirde yasal yaptırımları göze almak zorundalar.
Matt bu röportaj konusunda temkinli sayılmaz fakat aldığı riskin gayet farkında. Kotaku editörü Brian Ashcraft’ın “Bu röportajı yaparak, bir anlamda sırtına hedef tahtası astığının farkındasın değil mi?” şeklindeki sorusuna “Evet, benim de kaygım bu fakat konuya dikkat çekmek gibi olumlu bir tarafı da olur mu diye düşünmeden edemiyorum. Yine de riskin farkındayım ve bu röportajı yapmak istiyorum. Umarım zor durumda kalmam.” şeklinde cevap veriyor.
Bir Bar Satın Almalıyız
Japonya’da alkolle ilgili yasalar nispeten rahat olduğu için Space Station gibi küçük çaplı Bar işletmeleri, “We Should Buy a Bar! (Bir Bar Satın Almalıyız!)” diyenlerin hayallerini süsleyecek derecede kolaylıkla açılabiliyor. İlk örneklerinden biri olan 16Shots Tokyo’da 2006 yılında açılmış. Geeklere yönelik olan ilk bar olan A-Button ise 2007’de hayatına başlamış. Nerede derseniz tabii ki Akihabara’da. 2000lerin ortaları, bizim gibi evlerinde atari (aslında nes, snes vs. oynamış) kişilerin alkol alabilecek yaşa geldiği ve hatta iş hayatına gömüldüğü yıllar olduğu için, video oyun barları, işten çıkışta biraz içip kafa dağıtılacak, benzer zevklere sahip kişilerle güzel vakit geçirilecek, yani nostaljik çocukluk anılarını yetişkinlere özel bir ortamda sunan yerler olarak yükselişe geçmiş. Ben de üniversiteden mezun olduktan sonra akşamlarımın çoğunu dart oynayarak publarda geçirmiş biri olarak her zaman Türkiye’de böyle bir konseptin yer almasını istedim. Fakat son gelişmeler bu ihtimalin gerçekleşmesini artık eskisinden de zor kılıyor.
26 Nisan 2011’de açılan Space Station, Osaka’daki 3. açılan video oyun barıymış. İlk olma onuru ise 2008’de açılan Game Bar Continue’ya aitmiş. Yine de tarihi Osaka’nın Shinsaibashi semtinde benzer video oyun barları mantar gibi türemeden öncesine dayanıyor. Söylediğine göre sayıları 2 düzineyi geçtikten sonra, Matt saymayı bırakmış ve bu 2 yıl kadar önceymiş. Osaka, şu an video oyun barları sayısında Tokyo’nun da önünde birinci sırada geliyormuş.
Osaka’da bu piyasa bu kadar canlı iken birden fazla tutuklama ile işler tersine dönmüş tabii. Tutuklamaların ikisi Kyoto’da diğer ikisi de Hyogo’da gerçekleşmiş. Matt haberleri ilk olarak evindeyken bir arkadaşının Facebook’tan yolladığı mesaj aracılığıyla öğrenmiş. Önce kapatılan barların, agresif şekilde tanıtımlar yapan büyük zincir barlar olduğunu, kendisininki gibi küçük işletmelerin dikkat çekmeyeceğini düşünerek kendi deyimiyle güven hissi oluşturmaya çalışmış, her ne kadar bu güven hissi sahte de olsa. Fakat daha sonra hedefteki barların hangileri olduğunu öğrenince umutları korkuya dönüşmüş. Matt konuyla ilgili: “Bu dört barın aynı firma tarafından işletilen barlar olmasını umuyordum, fakat kendi kendime yaptığım teskinlerle yarattığım güven hissi Kyoto’daki iki barın birbirinden bağımsız olduğunu öğrendiğimde kayboldu. Bu iki bar da Space Station’dan büyük barlardı fakat o kadar da büyük değil. Kobe’deki diğer iki bar ise bir zincire aitti. Bu da kapatmalarda herhangi bir sıralama ihtimalini daha da düşürüyordu. Artık daha da az güvende hissediyordum.” diyor.
Kyoto’da kapatılan barlardan birinde 900 oyundan fazla oyun varmış, diğerinin ise 200 kadar oyununa el konulmuş. Hyogo’dakilerin de 100’er adet oyunları varmış.
Aslında bu tutuklamalar video oyun barlarına karşı yapılmış ilk hareket de değil. Matt bu esnada 2011’de Space Station’ı açmadan birkaç hafta önce Famicom City adındaki mekanın ACCS tarafından kapatıldığını hatırlatıyor. Fakat bu kapatmada bir tutuklama olmamış. Pekala bu bar daha ismiyle kendisini hedef haline getirmiş olsa da Matt o günden beri diken üstünde olduğunu söylüyor.
2011’deki bu olaydan sonra Tokyo’daki video oyun barları müşterilerine oyun oynatma hizmeti sunmaktan vazgeçmişler. İlklerden olan 16Shots’ın önünde şu an Japonca ve İngilizce “Oynayacak oyunumuz yoktur. Eğer oyun oynamak istiyorsanız başka bir mekan deneyiniz.” şeklinde bir tabela mevcut.
Matt, Osaka’daki diğer video oyun barı sahipleriyle olası bir düzenleme ile ilgili görüştüklerini söylüyor röportajda. Bunlardan biri de bir oyun barı birliği kurarak ACCS ile pazarlık etme yönünde. Matt, bu tehlikenin ortadan kalkması için kazancının %10’unu oyun oynatma lisansı için verebileceğini söylüyor ve ekliyor: “Ben sadece bir örnek veriyorum, fakat ACCS kapıma birilerini gönderirse Space Station’ı derhal kapatmaktan başka çarem yok.”
Peki bunun bir çözümü yok mu?
Kotaku’dan Brian’ın: “Bu biraz radikal değil mi? Neden tüm oyunları kaldırıp halka açık kullanımlar için lisanslı Arcade makinalar koymuyorsun?” sorusuna ise Matt: “Güzel soru. Ben şu an her olasılığı düşünüyorum, diğer bar sahipleri de öyle. Bunlardan Continue en radikal önlemi aldı ve tüm monitörleri kaldırdı. Ötekiler ise ya konsollar kullanımda değilken monitörlerini kapatıyorlar ya da işletmelerinin ismini “oyun barı”ndan sadece “bar”a çeviriyorlar.
Başka bir olası çözüm ise oynatılan oyunları değiştirmekle mümkün olabilir. Matt, kendisine müşterilerine hangi oyunları önerdiği sorulduğunda, yalnız gelenlere Limbo, çiftlere (bize de önerdiği) Ibb and Obb, kalabalık gruplara ise Overcooked cevaplarını veriyor. Evet bunların hepsi Indie (bağımsız) oyunlar ve yapımcılarının oyunlarının oynatılması ve gösterimi konusunda Japonlar kadar katı olması ihtimali çok düşük.
Yeri gelmişken, Japonlar gerçekten pek çok konuda çok katı bir toplum. Fakat oyunlar konusunda özellikle akıl almaz derecede sert yaptırımları söz konusu olabiliyor. Youtube’da kendi ürünleriyle ilgili içerik yapanlara en çok telif hakları ihlali engeli yollayanlarda ve Twitch’te yayın yasağı koyanlarda Japon firmaları başı çekiyorlar. Pek çok online içerik üreticisi bu durumdan muzdarip ve şikayetçi.
Brian ve Matt daha sonra Space Station’a geçtiklerinde Brian’ın diğer müşterilerin de fikirlerini alması mümkün oluyor. Jonas adında bir müşteri, Continue’ya gittiğini fakat mekanın ölü olduğunu, hala gelebiliyorken buraya gelmek istediğini söylüyor. Brian Jonas‘a bu mekandaki konsollar artık olmasaydı ve sadece indie oyunlar oynansaydı yine gelip gelmeyeceğini soruyor. Jonas’ın cevabının ise ben de altına imzamı atarım: “Kesinlikle! Ben buraya sadece oyunlar için gelmiyorum ki, bu oyunların hepsi zaten evimde var. (evde olduğu kısmına atamam :/) Ben buraya video oyunlarını seven diğer insanlarla iletişim kurmak için geliyorum.”
Brian ayrılırken Matt, ona arkadaşının mekanı Encount’u ziyaret etmesini öneriyor. Saat hala erken olduğu için Brian Encount’a gidiyor fakat saat 8 olmasına rağmen mekanın kapalı olduğunu görerek şaşırıyor. Bunun yerine Osaka’nın en eski oyun barı olan Continue’ya, Jonas’ın ölü dediği yere doğru yola koyuluyor. Mekan konsept olarak oyun temasını korusa da etrafta ne oynayacak bir konsol ne de isminde oyun barı olduğuna dair bir ibare kalmış.
Brian garsona yeni tutuklamalarla fikrini sormak istediğinde garson temkinli olarak konuşmaya yanaşıyor. Garsona göre bu günlerin geleceği belliymiş. Tutuklamaları duyar duymaz bütün monitörleri kaldırmışlar. Brian neden kaldırdıklarını sorduğunda gösterim haklarıyla ilgili olduğunu söylüyor, bar bu oyunları gösterme iznine sahip değilmiş. Brian o sırada gözünün takıldığı masaüstü oyunlarının yasal olup olmadığını soruyor, garson da masaüstü oyunları oynamaya yasal bir engelin olmadığını söylüyor. Video oyun konsollarının da dekor olarak kullanılmasından yana bir engel olmadığını fakat herhangi bir gösterimin yasa ihlali olduğunu söylüyor. Garsona göre bar, şu haliyle herhangi bir polis baskınına hazırmış, fakat bazı müşteriler artık oyun oynayamadıklarını öğrenir öğrenmez mekandan ayrılıyorlarmış.
Brian’ın Japonya’daki telif hakları yasalarının çok sert olup olmadığı, benzer barların Amerika’da hızla yaygınlaştığı sorusuna garson şu şekilde cevap veriyor: “Bu bar video oyun barı olarak 9 yıl devirdi. Amerika’da bundan 9 yıl sonra ne olacağını ancak zaman göstererecek.”
Röportajın ertesi günü ise Matt Bloch Facebook’unda şu iletiyi paylaşıyor:
“Sefil bir dehşetle Space Station’ı yeniden yapılanmak üzere belirsiz bir süreliğine kapatıyoruz. Bu karar yakın zamanda şahısların tutuklanmalarıyla sonuçlanan telif hakları ihlali gerekçesiyle video oyun barlarının kapatılmaları haberleri üzerine alınmıştır. Sebep olduğumuz rahatsızlıktan, özellikle de barımızı seyahat planlarına alanlardan özür dileriz.”
Brian iletiyi okur okumaz tekrar Matt’e ulaşmış. Matt’in şimdilik planı ilk Wii ve sonraki konsolları kaldırmakmış. Fakat diğer konsolları da kaldırması söylenirse kaldırırmış. En olumsuz senaryoda Matt barı tekrar açtığında sadece bilgisayar oyunları kalmış olacak. Brian daha fazlasını merak ederek üsteleyince Matt: “Senin de söylediğin gibi tamamen güvenli de oynayabilirim, olasılıklara da oynayabilirim, her ne kadar çok bilinmeyenli bu denklemde olasılıkları tam olarak hesaplayamasam da. Japonya olmak istediğim yer, fakat o bar (Space Station) olmadan değil.” diyor. Matt’e göre Space Station’ı kapatmak zorunda kalmak üzücü olsa bile, geride sekiz yıl bırakabilmiş olmak bile güzel bir his.
Tüm bu olanların ve Matt’in söylediklerinin ışığında, şahsım adına ben Japonya’daki ACCS’nin yaptırımlarının çok ağır olduğunu düşünüyorum. Bırakın korsan oyun satmayı, sadece oyun oynatan bar sahiplerini tutuklayarak, uyuşturucu tacirleri gibi muamele etmek çok anlamsız. Japonların aşırılıkları bunlarla da sınırlı değil. Çok gereksiz bir şekilde Japon oyunları ve konsollarının bölgesel kilitli olarak çıkmaları ve yayın ambargoları düşünüldüğünde aslında şaşırmamak gerekiyor. Yine de küçük hesaplar yaparak büyük tabloyu kaçırdıklarını düşünüyorum. Yayınlanan bir oyunu izlemenin satışları olumsuz etkilediğine ya da bir çiftin barda içkilerini içerken Mario ve “yeşil” Mario’yu kullanarak yanlışlıkla bir iki mantar kafalıyı kurtarmanın satışları düşürebildiği sonucuna nasıl varmışlar anlamak mümkün değil. Hatta Avrupa Birliğinin şu araştırması bahsettiğim mantık hatasını daha da vahimleştiriyor.
Başka bir örnek üzerinden gidecek olursak Steam, dolayısıyla da Valve satışına aracılık yaptığı oyunlara getirdiği indirim geleneğiyle hem korsana büyük bir darbe vurdu hem de rekor cirolara ulaştı. Nintendo ise hala kendi oyunlarında indirim yapmamakta diretiyor. Yine de Switch konsol ve oyunların artık bölgesel kilitsiz çıkması gibi umut vaat eden gelişmeler de mevcut. Umarız bu tip gelişmelerin devamı gelir, Matt gibi güzel insanlar sevdikleri işi yapmaya devam edebilirler, biz de bu video oyun barlarının ve kafelerinin benzerlerini ülkemiz başta olmak üzere dünyanın geri kalanında da görebiliriz.
Yorum yap