Yönetmen koltuğunda Jeremy Leven’in oturduğu; başrollerini ise Johnny Depp, Marlon Brando ve Faye Dunaway’in paylaştığı Don Juan DeMarco, kendisini “dünyanın en büyük aşığı” olarak tanıtan bir adamın öyküsünü konu alır. Romantizm tutkunlarına ilham olacak bu genç adamı sizlere takdim ederim.
Don Juan DeMarco, uğruna yaşanacak hiçbir şey kalmadığını düşünen Don Juan’ın intihar etmek üzere bir reklam panosunun üzerine çıkışıyla başlar. Don Juan’ı oradan inmeye ikna eden Jack Mickler‘in ise bu hastayı tedavi edebilmek için yalnızca on günü vardır.
Marlon Brando’nun psikiyatr rolünü üstlendiği filmde, hasta olduğuna ve bazı yanılsamalar gördüğüne inanılan Don Juan’ın sürükleyici hayat hikayesine eşlik ederiz. Hastanın doktora şifa olduğu, derin anlamlar barındıran ve düşünmeye zorlayan bir filmdir benim için.
“Şimdi, neden ölmek istediğimi anladın mı?”
Her filmde bambaşka bir karaktere can veren Johnny Depp‘i bu kez gerçek bir aşık rolünde izliyor ve bu kavramın altını ustalıkla dolduruşuna tanıklık ediyoruz. Oldukça hareketli bir yaşam süren 21 yaşındaki Don Juan’ın çekimine kapılmamak mümkün değil. Bir kadınla beraber olmayı az bulunan bir müzik aleti çalmaya benzeten karakterimizin, hastanede bulunduğu on günlük süreçte çalışanlara da mutluluk aşıladığını görüyoruz. Bu genç, her kadını çözülmesi gereken bir gizem olarak tanımlıyor ve kadınları öyle hoş anlatıyor ki dudaklarından dökülen her kelimenin kocaman bir tutku-romantizm-aşk üçgeninde harmanlandığını hissedebilmekteyiz.
Dona Ana isimli sevgiliye duyduğu aşkı filmin başında pek anlayamamış olsak da daha sonra hislerinin büyüklüğünü kanıtlayacaktır biz izleyicilere. Don Juan için hayatının başladığı an Dona Ana isimli sevgiliyle tanıştığı ve ona aşık olduğu andır. Hayat, o yokken mutlaka sona ermelidir.
“Şimdi, neden ölmek istediğimi anladın mı?”
Don Juan’ın “Don Octavio del Flores” ismini taktığı Dr. Jack Miller ise Marlon Brando‘nun eşsiz oyunculuğu sayesinde hislerine ortaklık edebildiğimiz bir diğer karakter. Emekliliğine on gün kalan Jack Miller, karşısına çıkan tuhaf giyimli genç bir çocuğu oldukça merak eder. Don Juan’ın ilginç hikayesi Jack Miller’ın hayatını da değiştirecek ve onu yeni başlangıçlara sürükleyecektir. Nihayetinde romantizm bulaşıcıdır ve tedavisi yoktur.
Delilik ve Gerçeklik Arasında
IMDb puanı 6,7 olan film, 1996 yılında en iyi özgün müzik dalında hem Oscar’a hem de Altın Küre ve Grammy ödüllerine aday gösterilmiş ki hak etmediğini söyleyemeyiz. Müzikler bizi adeta 17. yüzyıl’a götürür. Şairane bir üslupla konuşan Don Juan’ın flamenko dansları da bizi o dönemden pek uzaklaştırmadığından filmin içine çekildiğimizi hissederiz. İspanyol bir asilzadeyi izliyor gibi oluruz hatta.
Zorro benzeri giyim tarzının karakterimize oldukça yakıştığı görüşündeyim. Pelerini savuruşu dahi bize onun gerçek bir centilmen olduğunu düşündürür. Eldivenleri, maskesi ve hatta kol düğmeleriyle baştan aşağı çekicidir.
Meksika doğumlu romantik karakterimizin kendi hikayesini yaşadığı bu yapım, bizi delilik ve gerçeklik arasında ince bir çizgide gezdirir durur. Don Juan gerçekten “Don Juan” mıdır yoksa “Don Juan” olmaya karar vermiş bir hayalperest mi? Sanıyorum cevap kalbinizde gizli.
Yazımı Don Juan DeMarco’nun şu sözleriyle sonlandırmak istiyorum:
“Hayatta önemi olan yalnızca dört soru vardır, Don Octavio.
Kutsal olan nedir?
Ruh neden oluşmuştur?
Uğruna yaşamaya değer ne var?
Uğruna ölmeye değer ne var?
Her birinin cevabı aynıdır.
Yalnızca aşk…“
Yorum yap