Bir tema belirleniyor, sömürüyoruz ve sıkılınca bir yenisine geçip onu sömürmeye başlıyoruz. Bu böyle gidiyor, en sonunda eski temaları özleyip tekrar geri dönüyoruz. Tıpkı Call of Duty serisinin yaptığı gibi; tekrardan II. Dünya Savaşı’na götürecekler bizi. Tıpkı hayatta kalma oyunları gibi. Tıpkı oyunlarda Kovboy temasına duyulan özlem ve geri dönüş (Red Dead Redemption 2, Wild West Online) gibi. Vampirler de o özlenen temalardan biri; yeni bir vampir oyunu geliyor, incelememize konuk olan efsane bir oyun serisinin Netflix animasyonu başlıyor. Başladı diyemiyorum; çünkü… Çünküsüne aşağıda birlikte bakalım. Karşınızda Castlevania…
Castlevania oyun serisi ilk olarak 1986 yılında karşımıza çıkıyor. Bugüne kadar 30’dan fazla oyunu çıkan seri yeni jenerasyona tanıtımını 2010 yılında çıkan Castlevania: Lords of Shadow oyunuyla yapıyor. Günümüz grafiklerinde, Hideo Kojima‘nın tasarımcı olduğu, hack and slash sevdalılarını mest edecek bir oyun. Oynamadıysanız bir bakın derim.
“Dizinin ilk sezonu 4 bölüm olduğu için hikaye adına bahsedeceğim her şey spoiler sayılabilir. İsteyen bu (hikaye) paragrafı es geçsin.” Netflix yapımı olan animenin konusu 1980’lerde çıkan Castlevania oyunlarına ait. Anime hikayesinin referansı Castlevania III oyunu olmuş. Hikaye, karısının kilise ve insan cemaati tarafından yakıldığını öğrenen Dracula’nın intikam için cehennem ordusunu (yaratıkları) çağırmasıyla başlıyor. Ardından Belmont Ailesi’nin son varisi olan Trevor Belmont, bir büyücü ve bir vampirin Dracula’yı ve ordusunu yok etmek üzere olan macerasını konu ediniyor. En sığ anlatımıyla konu bu ama anime benim anlattığım giriş hikayesini dahi çok yavaş anlatıyor.
Hikayenin yavaş ilerleyişine One Piece, Dragon Ball gibi animelerin ilerleyişi kadar yavaş desem yeridir. Tabi bir fark var o animeler yüzlerce bölümken Castlevania dört bölüm. İlk sezon 4 bölüm sürünce, bir afallıyorsunuz. Pilot sezon demek de abes olacak ama 4 bölüm pilot sezon gibi geçti gitti. Netflix’e isyan edenler olabilir, yanınızdayım.
Hikaye adına konuşulan toplantıda, muhtemel diyalog şu şekilde; “Arkadaşlar ilk bölüm kiliseyi kötü gösteriyoruz. Beyler ikinci bölüm kilisenin kötülüğünden bahsetmeyi unutmuyoruz. Gençler kesin bilgi yayalım, 3. bölümde de kilise kötü. Yahu sanki biraz abarttık, son bölüm yine kilise kötü olsun ama bir kaç iyi din adamı da gösterelim.” Bu toplantının sonlarına doğru odaya bir stajyer girer ve der ki; “efendim unuttuğunuz bir şey var” herkes küçümser ve meraklı gözlerle stajyere bakar, stajyer ekler; “Castlevania’nın ana hikayesini unuttuk.” Senarist, yönetmen, yapımcı odada bulunan herkes hep bir ağızdan; H******r çeker ve apar topar ana konu eklenir. Normalde “H******r” gibi bir küfrü yazıya eklemezdim ama bir uyarı olarak görün onu; çünkü anime orta çağa pisliğine bulanıp çıkarılmış gibi. Keçiye tecavüzü normal bir şey gibi anlatan köylüler, orta çağ kilisesinin karanlığı, karnı deşilen insanlar, yaratıkların yediği bebekler, evet bebekler. Tv’de sansürsüz asla izleyemeyeceğiniz bir yapım olmuş.
Dracula ve Dracula’nın evi oyun serisinde çok daha görkemli olsa da animasyon serisinde üzücü derecede sönük kalmış. Dracula’nın bir heybeti var ama anime bunu bize göstermekte biraz çekinmiş gibi. Açıkçası kilisenin karanlık düşünceleri daha çok korkuttu; çünkü sürekli onun üzerinde duruldu.
Hoşuma gitmeyen bir diğer konuysa; seslendirmeler. Animelerde Japonca’ya, son zamanlarda biraz da Çince’ye alıştım diye midir bilinmez, İngilizce seslendirme yapay bir his oluşturdu. Özellikle Piskopos’un sesini o karaktere hiç oturtamadım. Rahatsız edecek boyutlarda değil elbette. 2. bölümden sonra seslendirme kulağa gayet normal gelmeye başlıyor.
Eksi yönlerinden çok bahsettik biraz da iyi yönlerine geçelim
Ana karakterlerimiz karizmatik, zeki ve cesur insanlar. Bunu resmetmekte de gayet başarılılar. Bazı kültürlü ve bilgili insanlar, zamanla şöyle diyebiliyor; “sinemada, animede, dizilerde vs neden ana karakterler hep yakışıklı ve güzel. Neden hiç içimizden, sıradan biri kahraman olmuyor.” Bana göre bu doğru bir serzeniş değil. Ana kahramanı her zaman yakışıklı ve güzel görmek istiyorum. Neden derseniz, benim kahramanım Atatürk dünyanın en karizmatik lideri, benim kahramanım Seyit Onbaşı dünyanın en heybetli askeri gibi gibi tonlarca isim sayabilirim. Benim tarihimdeki kahramanlar hiçbir zaman sıradan insanlar olmadı ki. Popülist bir paragraftı diyebilirsiniz ama gerçekten düşüncem bu yönde. Yani Peter Parker (Örümcek Adam) gibi sıradan insanlar batıda Amerika’da kahraman oluyor. Kapitalizm sunduğu boş hayallerden biri bu. Peter Parker gibi umut ve şansa inanç her zaman içinizde olsun ki yükselmek için daha çok çalışın.
Konu dağılmadan bir başka iyi yöne geçiyorum; Castlevania hem oyunlarıyla hem de anime serisiyle size kitaptan alacağınız hazzı sunuyor. Bugüne kadar kitaplardan öğrendiğim yeni kelimeleri, Castlevania animesi de sundu: Pogrom kelimesini animeyi izlerken öğrendim. Bir sanat eseri izlediğinizi hissettiren şeyler bunlar.
Çizimlere gelecek olursak özellikle aksiyon sahnelerine ve vahşet sahnelerine çok çalışmışlar. O anlardaki görsellik muazzamdı. Durağan sahnelerdeyse göze batan bir eksiklik görmedim.
Müziklerinden bahsetmek istiyorum ama akılda kalıcı bir şey duymadım. Castlevania oyun serisinin müzikleri şahanedir, keşke müziklerde o oyunları biraz örnek alsalarmış.
Vampir temasını özlediyseniz, seviyorsanız, Netflix yapımı kaliteli bir animasyon izlemek istiyorsanız, Castlevania oyun serisine biraz ilgiliniz varsa başlayın derim. İyi seyirler.
Castlevania 1. Sezon
Bölüm Sayısı: 4 (Her bölüm 23 dakika)
Tür: Aksiyon, Macera
Yazar: Warren Ellis
Yönetmen: Sam Deats
İlk Bölüm Yayın Tarihi: 7 Temmuz 2017
Uyarı: +16
Editör Puanı: 6.8/10
Yorum yap