Sekiro Shadows Die Twice Fromsoftware tarafından geliştirilen ve Activision tarafından dağıtılan bir aksiyon oyunudur. Firmanın Dark Souls 3 sonrasında verdiği 3 senelik ara içinde geliştirilen Sekiro gerek oynanış gerekse seriye getirdiği yeniliker ile biz soulsborne severlerin gönlünü fethetti diyebiliriz.
Sekiro Shadows Die Twice Hikayesi
Hikayemiz 1500’lü yılların sonunda Japonya’nın iç savaş döneminde ( Sengoku Dönemi ) başlıyor. Isshin Ashina adındaki bir kılıç ustası darbe düzenleyerek bulunduğu bölgenin kontrolünü almayı başarmıştır. Savaşın ortasında bütün yaşam isteğini kaybetmiş ve savaştan bitkin düşmüş bir oğlan çocuğu, Baykuş ( Owl ) lakaplı bir Shinobi tarafından bulunup, evlat ediniliyor.
Babası (baykuş) tarafından Kurt (Okami) diye adlandırılan oğlan çocuğu babasının zorlu ve sert eğitimini tamamladıktan sonra aynı babası gibi bir Shinobi olmuştur. Shinobilerin bu hayatta tek ve asıl görevi; soylu birini hayatı pahasına korumak. Kurt’un görevi; Kuro adındaki bir çocuk lordu korumaktır . Kuro; kadim bir soyun son üyesidir. Bu yüzden kendisine kutsal varis deniliyor. Kanı ölümsüzlüğün sırrına sahip. Isshin Ashina’nın torunu Genichiro Ashina darbeden 20 yıl sonra zayıflayan Ashina’yı eski ve görkemli günlerine kavuşturmak için Kuro’nun kanını kullanmayı planlıyor ve Kuro‘yu tutsak alıyor. Efendisini kurtarmaya giden Kurt, Genichiro’nun yollarını kesmesi nedeniyle giriştikleri düelloda kolunu kaybediyor ve efendisi, Genichiro tarafından alınıyor.
Efendisinin kanı sayesinde hayata tutunan karakterimiz uyandığında adını dahi bilmediği bir oyma ustası tarafından kurtarılmış ve eksik kolumuz yerine protez kol takılmıştır. Kendisini toparladığında efendisini kurtarmak için yola düşen Kurt tek kolu sebebi ile Sekiro (tek kollu kurt) ismini almıştır.
Hikayemizin özeti bu şekilde. Dürüst olmak gerekirse; hikaye bu oyundaki en zayıf halka, Red Dead Redemption 2 veya God of war gibi oyunları oynadıktan sonra bu oyunun hikaye anlatımı beni hiç tatmin etmedi. Bunun nedeni RDR2 ve GOW oyundaki hikaye anlamında kritik ve önemli yerleri özenle hazırlanmış ara sinematikler ve diyaloglar ile önümüze sunarken küçük ve aklımıza takılan detayları ise yolculuklar esnasında karakterler arası geçen samimi sohbetler arasında cevabını buluyoruz. Sekiro’da ise diyaloglar baştan sona ara diyaloglar ile geçiyor, sıradan bir NPC ile önemli bir karakter arasında geçen konuşmalardan farksız olduğundan, hikaye anlatımını çok zayıf bulduğumu söyleyebilirim.
Düellolar başarılı
Sekiro’nun burada çok önemli işler çıkardığını söyleyebilirim. Stamina (dayanıklılık) mekaniğinin olmadığı bir oyunda bu zorluk ve mücadele hissini damarlarımıza kadar yaşatan bu oyunda yeni gelen mekanik; Poses (duruş). Düşmanlarımıza başarılı darbeler vurdukça veya doğru zaman da gelen saldırıları başarılı bir şekilde kılıcımız ile savuşturduğumuz da Poses barı doluyor, son seviyeye geldiğinde ise bitiriş saldırısı ile tek vuruşta öldürebiliyoruz yalnız şöyle bir durum var ki bu durum size de yapılabiliyor. Oyunun zorluğu buradan kaynaklanmakta; her salladığınız kılıç darbesi rakipler tarafından Poses barınızı doldurmak için bizim aleyhimize kullanılabiliyorlar. Düşman yapay zekası birebir yapılan düellolarda çok başarılı aynısı gizlilik için söylenemez. Dört bir yana sıçrayan hoplayan bir karakterimiz olduğundan oyuna gizlilik de eklenmiş. Önceki oyunlarda yere bildiğiniz yapışık bir şekilde yürüyen ve dikey platformda hareket edemediğimiz karakterlerden sonra Sekiro gerçek anlamda özgür ve ferah hissettirdi ve serinin devamı için de güzel bir adım attı.
Protez kolumuzdan bahsedecek olursak; bu kol ilk başta sadece halat atmamızı ve erişemeyeceğimiz yerlere kolayca ulaşmamızı sağlarken, oyun ilerledikçe ve çeşitli ekipmanlar buldukça oymacı tarafından geliştiriliyor. Kalkanlı düşmanların kalkanını kırmaya yarayan balta mı dersiniz, yer çekimine meydan okuyan ninjaları havadayken sersemleten shurikenler mi dersiniz, sizden boyca büyük ve bir o kadar ateşten korkan Troller ile savaşırken size avantaj sağlayan dev bir alev makinası mı(vs)? Çeşitlilik oldukça bol ve her bir silahın kullanımı çok oturaklı ve tatmin edici.
Oyunun isminden de anlayacağımız üzere “gölgeler iki kez ölür” sözü oyun mekaniğinde yer almaktadır. Kuro’nun kanı sayesinde öldüğümüz zaman dirilebiliyor ve kaldığımız yerden devam edebiliyoruz. Deneme yanılmanın fazlasıyla bol olduğu bu oyunda böyle bir mekaniğin gelişi keşif olayını kolaylaştırıyor çünkü emin olun oyun tuzaklarla ve hiç beklemediğiniz anda tepenize binebilecek düşmanlarla dolu.
Sekiro Shadows Die Twice – Boss dövüşleri oldukça zevkli
Fromsoftware oyunundan söz edipte ‘Boss’lardan bahsetmek olmaz. Bu oyunda mini-boss ve main-boss olarak ikiye ayrılıyor. ‘Mini-boss’lar karakterimizi geliştirmeye yarayan ekipmanlar ve maksimum kapasitesini artıran sağlık iksirleri sağlarken, main-bosslar oyundaki ilerleyişimizin devam etmesi ve temel özelliklerimizin gelişmesini sağlayan ‘Boss Memory’ler düşürüyor. Boss Memory’i kısaca özetleyecek olursak; öldürdüğümüz her Boss’dan elde ettiğimiz bu eşya okunduğu zaman temel özelliklerimizi geliştiriyor ve Boss’un sahip olduğu özelliklerden birini elde edebiliyoruz. ‘Boss’larla olan çarpışmaların çoğu neredeyse düello tadında geçiyor, kendi boyutumuzda ve kılıç kullanan biriyle mücadele etmek çok ama çok zevkli, tabi ki bizden kat ve kat büyük düşmanlarla savaştığımız da oluyor. Boss’ların çeşitliliğine gelecek olursak çeşitlilik oldukça iyi ve her bir Bossiçin dizayn edilmiş bitiriş hareketleri de oldukça başarılı.
Atmosfer ve müzikler ön planda
Sekiro Shadows Die Twice oyununun grafiklerine gelecek olursak, rakipleriyle kıyaslandığı zaman grafiksel olarak geri kaldığını söyleyebilirim. Doku kalitesi ve ışıklandırmalar günümüz oyunlarına göre başarısız olsa da konsollar da bile 60 fps oranını tutturduğunu göz önüne alırsak, telafi edebileceğimiz bir durum olduğunu belirtmeliyim. Grafiklerin yetersiz olmasını oyun, çoğu yerden telafi ediyor; animasyonlar. Animasyonlar oldukça havalı ve başarılı, düşmanlarımıza yaptığımız bitiriş hareketlerinde, binalardan binalara halat ile geçerken ki hareketlerimiz, protez kol silahlarını kullanışımız, kılıçların havada çarpışmasındaki tepkimeler ve karakterlerin bu tepkime sonucu ufaktan da olsa denge kayıpları, animasyonlar yağ gibi akıyor.
Sesler ve müzikler oyunun havasına hava katıyor, benim favori müziğim Herate Estate bölgesine ait olan müzikti. Bunun dışında boss mekanları oldukça başarılı, atmosferi, mekan tasarımı derken bir de müzikler işin içine girince muazzam oluyor. Çoğu boss bölgesinde sadece atmosferi görmek ve müzikleri dinlemek için girdiğim çok oldu. Sesler ise en az müzikler kadar başarılı, kılıçların havada çarpışmaları, bitiriş hareketleri, protez kol aletlerinin kullanımı, bunlar zaten oldukça tatmin edici bir de başarılı ses efektleri ile kalitesine kalite katıyor.
Harita konusunda ise; bildiğimiz üzere Fromsoftware oyunların da mini harita yoktur, nereye ve nasıl gideceğimizi oyun bize söylemez. Biz oyuncular deneme yanılma yolu ile doğru yolu buluruz. Bu olay Sekiro ile devam etmekte. Dikey platformun da oyuna gelmesi ile keşfedilecek çok yer var diyebilirim. Özellikle oyundaki favori yerim Ashina Kalesiydi. Kalenin alt mahzenleri, içindeki gizemli odalar, kalenin çatı tarafındaki boss bölgesi, keşfedilmek için çok güzel bir yer olduğunu söyleyebilirim ve diğer bölgelerle bağlantısı da oldukça kolaydı. Ashina Kalesini merkez alırsak, kalenin farklı yerlerinde olan gizli geçitler ise farklı bölgelere açılan kapılar burayı sevme nedenimi arttırmıştı çünkü bir yerde takılıp kalsam başa döneceğim yerdi burasıydı.
Neticeye gelirsek Fromsoftware gene yapmış yapacağını, Hidetaka Miyazaki’nin önderliğinde ki bu firma daha bir kaç yıl önce adı bile zor duyulurken şuan da geniş kitlelere ulaşması beni çok mutlu ediyor.
Diğer oyun incelemelerimiz için GAMERHEAD Oyun İncelemeleri kategorisine tıklamanız yeterlidir.
Yorum yap