Merhaba cep telefonları üstünden virüs severler. Bu haftaki konuğumuz, özellikle kontrolleriyle pc oyunlarını aratmayan, ancak başka her şeyi ile aratan oyunumuz Ares Virus. Virüs bize ulaşmadan buyurun yazımıza…
Klasik Başlangıçlar – Ares Virus
Milyonlarca kez ele alınan bir konu olarak yine bütün dünyada zombiler görülmeye başlamıştır. Ancak sadece zombiler değil, en az onlar kadar tehlikeli olan başka yaratıklar da ortaya çıkmış durumdadır. Sıradan hayvanlar evrimleşmiş ve normalde olduklarından çok daha korkunç katillere dönüşmüşlerdir. Peki dünyanın sonu mu? Asla. Neden? Çünkü bir umudumuz var; S.O.T. !
Yüzbaşı K. (keşke hepimiz bu isimleri bulabilecek kadar yaratıcı olsak) önderliğinde S.O.T. olarak görevimiz, bir araştırma merkezine ulaşmak. Oradan da, virüsün yok edilmesine katkısı olacak olan karışımı almak. Oyunun ilk dakikalarında yer alan bu sahnede hem ateş etmeyi hem de nasıl ilerleyeceğimize dair bilgiler veriliyor ve oyuna alışmaya başlıyoruz. Başlar başlamaz telefonumuza, “sen artık bir çeşit oyun konsolusun” diyoruz ve kendisini yan çeviriyoruz. Sol elimizde karakterimizin hareketlerini kontrol ederken sağ eli ile atış kabiliyetlerimiz sınanıyor. Kontroller fena olmamış, biraz alıştıktan sonra rahatça hareket edebiliyoruz ancak küçük bir uyarı; kontroller kesinlikle dikkat istiyorlar. Bir araç içinde ya da rahatsız bir pozisyonda oynuyorsanız sorun yaşayabilirsiniz. Bu konuya daha sonra tekrar döneceğim.
Hareket etmeye ve zombi öldürmeye henüz alışmaya başlamıştık ki, aksiyon artıyor ve ekibin başına (haliyle) talihsizlikler geliyor. Senaryo buraya kadar gayet bilindik. Sonrasında da maalesef ağzı açık bırakan “Vay arkadaş böyle olay örgüsü Game of Thrones‘da yok.” dedirtecek bir şeyler olmuyor.
Klasikler İçinde Yer Alamayacak Klasik Şeyler
Yukarıda yazdığım gibi maalesef oyunda büyük bir gizem, oyuncuyu kendine bağlayıcı NPC’ler yada ters köşe yapabilecek bir senaryo dönüşü olduğunu söyleyemiyorum. Standart bir zombi istilası, virüsten etkilenmiş hayvanlar ve dünyanın umudu bir adam…Gerçekten şu cümleyi yazarken o kadar uykum geldi ki anlatamam. Senaryonun belki “bir kısım” ilginç denilebilecek tek yeri arada sırada karakterimiz Neil’in geçmişiyle ilgili anılara geçmemiz. Bu anılarda da sadece izleyici değiliz aktif olarak oynuyoruz. Neyse ki detaylı yapılmış. Olumlu bir nokta diyebilirim. Senaryosal anlamda bir de seçimlerimizin olması yine bir artı. Ama ne yalan söyleyeyim bende oyuna karşı heyecan ve bağlılık hissiyatı uyandıramadı. İyi bir denemeydi ama yok. Oyunun sonuna kadar da istikrarlı bir biçimde sıkıcılık sürüyor.
Hocam Bari Silahlardan Geçer Not Verseniz?
Valla veremem, uymam gereken bir müfredat var. Milyonlara(!) karşı sorumluluklarım var. Etrafta bu kadar tehlikeli yaratık varken silahlar da olduğundan daha fazla bir önem taşıyor. Ama yapımcılar gereken önemi vermişler mi orası biraz sıkıntılı; öncelikle ateşli silahlar ve daha basit (bıçak, mızrak gibi) silahlar emrimizde. Resident Evil‘a selam çakan oyunumuzda silahımızı kaldırıyor ve birkaç saniye içinde ateş ediyoruz. Düşmanlarımız da aynı mekaniği kullanıyorlar bu sebeple onların atışlarından da hızlı şekilde kaçmamız gerekiyor yoksa acımasızca vuruyorlar. Hızlı olabilmek için rahat olmamız, kontrolleri kavramamız gerekiyor. Sabit bir yer ve dikkatinizi topladığınız durumlarda oynamanızı tavsiye ederim.
İnsanlarda olduğu gibi silahların da iyisi var kötüsü var kalitelisi var, kalitesizi var. Her bulduğumuz bıçağın aynı kalitede olmaması güzel olmuş ama türleri ve seçeneklerimiz çok fazla değil. Tüm söylediklerim üstümüze giydiğimiz zırhlar için de geçerli. Silahlarda kesinlikle bir gerçeklik hissi yok, tercih edilebilir özel kurşunlar yok. Anlayacağınız çok fazla bir şey yok.
Silah Yok Ama Üretim Var?
Evet, son yıllarda oyun sektöründe olan modalardan biri, oyunun kısa yada uzun olmasından bağımsız olarak materyal toplayıp bir şeyler üretebiliyor ya da tamir edebiliyor olmamız. Modaya uyan oyun yapımcıları da kolları sıvamışlar ve üretim olayına yerleştirmişler. Silah ve yemek üretebiliyoruz. Tabi öncesinde materyal toplamalı, sonrasında da doğru alanda üretimi gerçekleştirmemiz gerekiyor (silah yapımı için çalışabileceğimiz bir masa yada yemek yapabilmek için ocak vb.) Silah üretimi çok zor olmamakla beraber çekici bir opsiyon değil. Oyundayken “şu eşyam olsa hayat bana güzel olurdu.” cümlesini hiç kullanmadım. Onun dışında yemek yapmakla ilgili bir sorun var ki…ayrı bir başlıkta incelemek gerekiyor.
Neil: Zombi Kıyametinde Kurtlu Kahraman
Mutlaka tanıdığınız vardır; bazı arkadaşlarımız (itiraf edin belki de siz) dünyaları da yeseler doymazlar. “Abi geçen bol malzemeli bir büyük pizzayı kendim gömdüm” diyen, güzel insanlara sahibizdir. Neil’de bu insanlardan birisi. Ciddiyetle söylüyorum ki ben bu adamı doyuramadım. Oyunda ne yerseniz yiyin, Neil çok çabuk acıkıyor. Bu tür hayatta kalma oyunlarında acıkmak, uyumak gibi insan ihtiyaçlarının kesinlikle olmasının tarafındayım ama bir denge de gerekiyor. Oyunda açlık için endişe etmiyoruz, çıldırıyoruz. Devamlı ekranın sol köşesinde bulunan ve “minik yavrumuzun” acıktığını söyleyen bara bakmaktan başka şeylere konsantre olamadım. Kesinlikle oyunun zevkini kaçırdığını söyleyebilirim.
Sessiz Soluksuz Ayrıl Buradan
Sesler konusunda ilk belirteceğim şey, ses aktörleriyle çalışılmadığı; yani oyunda karşılaştığımız kişiler ve Neil’ın sesini duymuyoruz. Belki sesi kötüdür, onu bilmiyorum ama duyduğumuz tek ses, sağdan soldan gelen efektler, yaratık hırlamaları ve çok derinden gelen bir müzik. Rüzgar efektleri hoş olsa da oyunun sınıfta kaldığı noktalardan biri de bu. Maalesef güzel bir puan veremiyoruz.
Sözlerimi toparlayacak olursam; Ares Virus, kısmen görüntüsüyle ilgi çekse de, geri kalan bütün konularda sınıfta kalıyor. Telefon üstünden oynanabilecek zombi konulu oyunlara bakmaya devam edeceğim ancak muhtemelen, Ares Virus zamanınıza değecek bir oyun değil. Google Play üstünden herhangi bir ücret ödemeden edinebileceğiniz oyun, bedava olmasına rağmen değerini kurtaramıyor.
Yeni oyunlarda görüşünceye dek, Neil’in biraz boğazını tutması dileğiyle…
Ares virüs ile karşıma çıkan ve beni güldüren yazar öncelikle beni eglendirdigin ve yüzümde bir gülümseme oluşmasını sağladığın için teşekkür ederim. Seni “yazılarınla” tanımak çok güzeldi. Oyun ile ilgili konuşmak gerekirse oyunu hala bitirmemis durumdayım. Bize ihanet eden kutsal asker arkadaşımıza, bizi kurtaran canım komutanima ve yaşlı daddye ve beyinleri olmadığından dolayı (!) bize dokunamayan virüslü yaratiklara selamlarımı sunuyorum. Başlarda hiçbir şey bilmediğim için gerçekten eğlendiğim hissettim fakat zaman geçtikçe “ya yine mi bu?”, “2 gün oldu haydi odun toplamayaaa.” şeklinde cümlelerim oluştuğunda dolayı hafiften sıkmaya başladı. Neil’in mantar sevdası ve açlığından söz etmiyorum bile! O kadar mantar yeseydim 1 haftaya sağ çıkamazdim herhalde. Son olarak virüslü dünyada eksik olmayan nedir? Tabii ki düşmanlarımızdır ama insan olanından. Olmazsa olmazimizi da oyuna koyduklarına göre sakince klişeler içinde oyunumuza devam edebiliriz.