Space Force! Her şey tek bir cümleyle başladı. ” Uzayı silahlandırmalıyız.” bu sözleriyle medyaya damga vurmuştu Başkan Trump. Başlarda şakayla karışık sanılan bu açıklama geçtiğimiz Aralık ayında gerçekliğe kavuştu. Amerika Ordusunun 6. Şubesi “Space Force” kuruldu. Tabi garip olduğu kadar komik karşılanan bu açılım sitcom tarihinin tartışmasız en önde gelen eserlerinden olan The Office’in başrol oyuncusu Steve Carell ve aynı şovla beraber birçok aklımızda yer etmiş şova senaristlik yapan Greg Daniels‘in gözünden kaçmadı. Bu ikili kolları sıvadı, “Space Force” projesini başlattı. Geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda ise Netflix’te yayınlanan dizi birçok olumlu yanıtla beraber büyük eleştirilerin de odağı haline geldi. Ben de geçtiğimiz günlerde bitirdiğim bu seri hakkında iyisiyle kötüsüyle fikirlerimi paylaşmak isterim.
Nedir Bu Space Force?
Dizimiz ilk sahnesi itibariyle 3-Star General olan Mark R. Naird’in Amerikan Ordusundaki en üst düzey olan 4-Star General’e terfisiyle başlıyor. Steve Carell’ın canlandırdığı karakterimiz uzun ve zorlu bir askeri hayat yaşamış pilottur. Kendisine verilmesini umduğu Hava Kuvvetleri yerine Başkanın bir ‘tweet’le duyurduğu yeni oluşum Space Force’un başına getirilir. Ondan en kısa sürede ayda yerleşik bir koloni oluşturulması bekleniyordur. Bu yüzden ailesiyle beraber DC’den taşınan Mark kendisini yepyeni bir oluşum temel taşlarını atarken günümüz dünyasındaki birçok trajikomik olaylar silsilesi içinde bulur.
Neden Bir Anda Bu Kadar Ön Plana Çıktı?
Eminim sosyal medya kullanan birçok kişi gibi siz de Space Force’u pek çok çevreden duydunuz. Birçok haber gördünüz. Ama neden bir anda bu kadar çok duyduk? Aslında bana kalırsa bunun 2-3 farklı sebebi var. Öncelikli sebep olarak Türkiye’de sitcom denilince pek de akla ilk sıralarda gelmeyen The Office dizisi. (Eminim birçoğunuz biliyorsunuzdur veya duymuşsunuzdur.) Türkiye’de Friends, How I Met Your Mother? gibi dizilerden sonra akla gelse de kendisi Amerika ve diğer ülkelerde çok büyük bir hayran kitlesine sahip. Ve bunun en önemli nedenlerinden biri de hiç şüphesiz: Steve Carell. The Office’te Michael rolüyle gönüllerimize taht kuran Carell, benim de katıldığım bir görüş olarak günümüz sinemasında fazlasıyla hak ettiği değeri alamayan bir aktör. Office hayranı olan birçok insan gibi ben de onu bir çok farklı projede görmek isterim. Bunun yanında The Office ve Perks and Recreation yazarlarından Greg Daniels’in de yapımcılardan olması diziyi sitcom severler için cazip hale getirmiş. Yine benzer şekilde Friends oyuncusu Lisa Kudrow. Kendisini bu seride çok uzun süreler görmesek de şüphesiz var olmasıyla bile insanın ilgisini çekmeyi başarıyor. Bunların yanında diğer bir etken olarak da hepimiz yaşadığı Pandemi günleri. Sinemaların kapandığı bu dönemde birçoğumuz Netflix gibi çevrimiçi platformların çok fazla ön plana çıktığına şahit olduk. Böyle büyük bir kuruluştan bu kadro ve konuyla bir sitcom serisi gelmesi sitcom severlerin elbette ilgisini toplayacaktı.
İyisiyle Space Force
Dizinin bence en öne çıkan özelliği tartışılmaz güncelliğidir. Twitter’ından Çin’e tutunda küresel ısınmaya dahi göndermelerle dolu olan dizi beni en çok bu tür esprileriyle yakaladı. Bu tip sahnelerde insanın içinde bulunduğu durumun farkına varmasıyla beraber bunun gülünç gelmesi bu ikilinin çok iyi başardığı bir durum olmuş. Diğer taraftan ise karakterler. Yine birçok ilginç karakterimiz var. Bu karakterler spesifik noktalar ele alınarak oluşturulmuş. Yazımında bu gibi noktaların ele alınması gerçekten takdire şayan. Bu karakterler içerisinde bence oluşturulan en oturmuş karakter John Malkovich‘in oynadığı Dr. Mallory karakteri. Kendisi Space Force’un bilim alanında en üst kişisi. Bilim ve askeriyenin, ülke çıkarları ve bilimin devlet tanımazlığının çarpışmasını ele alan bazı bölümleriyle dizi senaryo alanında da kayda değer noktalara değinmiş. Tüm bunlarla beraber olay kurgusu da ilginç bir hal alıyor. Başlarda yavaş başlayan olaylar silsilesi bölümler geçtikçe birçok karakterinde dahil olduğu garip olduğu kadar kendisini izlettiren bir kargaşaya dönüşüyor.
Kötüsüyle Space Force
Evet, gelelim kötüsüne. Burada başlamadan önce bahsetmek istediğim bir konu var. O da Steve Carell’ın bu dizi öncesi The Office hakkında yaptığı bir açıklama. Kendisi The Office’in günümüz şartlarında çekilemeyeceğini, birçok tepki alacağını dile getirdi. Ben de bu görüşüne katılıyorum. Günümüz ‘linç’ ve ‘duyar’ kültürüyle beraber Michael Scott gibi bir karakterin devam edebilmesi gerçekten zor hatta neredeyse imkansız olurdu. Bu açıklamanın ve fikrin bence bu diziye etkisi çok büyük. Öyle ki bazı noktalarda kendilerinin bile duyar kültürünü kullandığını görebiliyoruz. Birçok kitle tarafından eleştirilmesinin bence en büyük sebebi de bu. İnsanlar The Office’i özlemişti. Ve en azından o tadı alacağı bir şey bekler olmuştu. Ama unutmayalım ki bu farklı bir proje ve bu projeye kendi dinamikleriyle bakmamız gerekiyor. Bu mevzuyu bu şekilde dile getirdikten sonra gelelim tepki çeken ve aslında benim de hoşuma gitmeyen diğer noktalara.
En büyük eksiyi övdüğüm karakterlere veriyorum. Çok spesifik noktalara değinen karakterler fazlasıyla sığ kalıyor. Her karakterin iki üç özelliğini sayabiliyoruz ama bunların bir bütünlüğünü göremiyoruz. Bazı karakterler sadece ekranda kalıp biz de yer bulmuyor. Diğer eleştireceğim konu ise dizinin temposu. Gerçek manada sekerek ilerliyor dizi. Bir anda kendisine adapte olduğunuz ve devam ettiğiniz bölüm bir sahneyle sizi kendisinden koparıyor ve öyle kalıyorsunuz. Pek büyük etkisi olduğunu düşünmesem de bunun sebebi belki de bölüm uzunluğudur. Normal sitcomlar aksine 30 dakikayı bulan bölümlerin senaryosunda alışageldikleri tempoyu tutmak zor olmuş olabilir.
Genel olarak ele aldığımda ise kesinlikle umut vadeden bir seri. Eğer şans verilirse karakterlerin oturması ve kurgunun sağlamlaştırılmasıyla sitcomlar arasında ön plana çıkamasa bile belli bir saygınlığa ve kitleye ulaşacaktır. Gerçek manada kahkaha attığım 3-5 sahnesiyle buna kefil olabilirim. Potansiyeli çok yüksek değil ama var. Gelecek sezon onayları alırsa bunu kanıtlayacağına inanıyorum. İzlemeyenlere ya da yarıda bırakanlara tavsiyem bir şans verip izlemeleridir.
Yorum yap