Soul, bu senenin en iddialı animasyonlarından biri, zaten son iki filmiyle Oscar ödülünü kucaklamış Pete Docter’den de tam olarak bunu bekliyorduk. Peki, Pixar bize Soul ile ne sundu, ne umduk, ne bulduk gelin beraber inceleyelim.
Orta yaşlarda, kısmen başarılı Afro-Amerikan caz müzisyeni ve aşığı baş karakterimiz Joe en sonunda tam zamanlı ve ona para kazandıracak bir öğretmenlik işine kabul ediliyor. Hatta sigortası bile var! Annesinin istediği gibi… Ancak Joe Gardner’ın hayali bu değil. O profesyonel bir caz sanatçısı olmak istiyor ve bu garanti işi elde ettiği gün bu hayalini gerçekleştirmesini sağlayacak bir başka fırsat karşısına çıkıyor. Bu fırsatları düşünerek biraz heyecanlı, biraz da dikkatsizce yürüyen karakterimiz böyle bir günde talihsizce ölüyor. Asıl hikaye bu talihsiz ölümden sonra başlıyor zaten. Joe şu an ölmeye hiç de hazır değil ve akşamki konsere yetişmesi lazım! Ölümden sonraki yaşam, doğmadan önce ruhlar ve hayat üzerine asi ruhumuz 22 ile birlikte çılgın bir maceraya atılıyoruz.
Soul, gerçek bir görsel şölen sunuyor bize. Çizimleri o kadar iyi ki bazen bir animasyon filmi olduğuna inanamıyorsunuz. Bu görsel şölenin yanında hikaye olarak da bize diğer Pixar filmlerinden daha farklı bir yol çiziyor, daha yetişkinlere yönelik bir tarz belirliyor. Pek de alışık olmadığımız bir şekilde ırk meselesine de değiniyor stüdyo ki bence filmin en başarılı noktalarından biriydi. Ben bu film için fazlasıyla umutluydum fakat sanırım genel fotoğrafta yine klasik bir Pixar filmi buldum. Çok güzel bir hikaye çok daha iyi sunulabilecek iken biraz tadı damağımda kaldı. Filmin sonunda ne eksikti ya diye düşünürken buldum kendimi.
Filmimiz, güzel bir hafta sonu keyifli zaman geçirmek için izleyebileceğiniz, sizi pişman etmeyecek keyifli bir animasyon. Hikayesinde barındırdığı ve irdelediği konu fazlasıyla eğlenceli ve harika bir görsel şölenle sunuluyor. Daha iyi olabilir miydi? Evet ama bu Soul’u kötü bir film de yapmıyor.
Siz Soul’u nasıl buldunuz?
Yorum yap