Filmlerdeki Kötü Karakterlerin Motivasyonları serisi kaldığı yerden Magneto‘yla devam ediyor. Darth Vader, Lord Voldemort, Doctor Octopus ve Ajan Smith‘i anlattığım seride bu sefer Magneto’yu anlatıyorum. Magneto olarak bilinen Erik, sadece bir mutant olarak değil, aynı zamanda Nazi kampındaki bir Yahudi olarak da insanlığın zulmünü hisseden, sıkıntılı bir hayat yaşadı. Erik, halkının Nazilerin yol açtığı dehşetler altında acı çekmesini izlemek zorunda kaldı. Temelde annesini gözleri önünde öldüren ve Erik’i korkunç işkenceler yaşamaya zorlayan Sebastian Shaw’a karşı kin ve öfkeyle doludur. Ama onun esas nefreti insanlığa karşı olan bir nefrettir. Bu yüzden ona göre insanlık bir hastalıktır. Onun genetik yapısı yüzünden insanlar ona kötülük yapmış ve sürekli dışlanmıştır. Dışlanma ve öteki olma duygusu onu bu hikayede bir kötü karakter yapmıştır.
“Hayatım boyunca intikam duygusuyla yaşadım. Çocukluğumdan beri sevdiğim herkesi kaybettim, bu yüzden insanları incittim. Evet, insanları öldürdüm. Acıyı dindireceğini düşündüğüm her şeyi öldürdüm.”―Magneto
Kötü Bir Çocukluk Geçiren Erik
Erik Lehnsherr Almanya’da Düsseldorflu Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1944’te Erik, Alman işgali altındaki Polonya’da , özellikle Auschwitz toplama kampında, Nazi SS birlikleri tarafından ailesinden zorla ayrıldı. Auschwitz’deyken ilk olarak Sebastian Shaw (Dr. Klaus Schmidt takma adı altında) adlı mutant bir Nazi işbirlikçisiyle karşılaştı. İlk başta Shaw ona arkadaşça davrandı, ona çikolata ikram etti ve ondan sadece bir Reichsmark madeni parasını hareket ettirmesini istedi. Ancak, Erik yapamayınca, Shaw üçe kadar saydı ve sonra çocuğun öfkesiyle güçlerini “açmak” için annesini gözünün önünde vurup öldürdü. Bundan memnun olan Shaw, daha sonra, onun manyetik güçlerini daha da genişletmeye çalışarak, açıklanmayan bir süre boyunca Erik’e işkence ve deneyler yaptı.
Yeni Bir Başlangıç
Erik korkuyordu. Çünkü farklıydı ve bir ötekiydi. Bu yüzden de kendisine hayatla başa çıkabilmek için savunma mekanizmaları arayacaktı. Bu savunma mekanizmasının birincisi intikam duygusuydu. Çocukluğunu mahveden adama karşı yıllar süren bir nefret biriktirmişti Hayatının bundan sonrası Amerika ve çeşitli Avrupa ülkelerinde Shaw’la bağlantılı kişileri avlayarak geçirmişti. Peki acımasız insanlarla dolu bu hayatta kendi gücünü ortaya çıkaran adama sadece nefret mi duyuyordu? Yoksa hem minnet hem nefreti aynı anda mı yaşıyordu?
Shaw’u yakalamak için başarısız bir ABD Sahil Güvenlik girişiminin parçası olarak hazır bulunan Charles Xavier , Raven Darkholme ve Moira MacTaggert ile tanışması her şeyi değiştirecekti. Aslında hayatını gerçek anlamda etkileyen Xavier ile tanıştıktan sonra aynı kalmayacaktı. Xavier onun hem en iyi dostu hem de en büyük rakibi olacaktı. Ama dost olduğunda da düşman olduğunda da Xavier onun her zaman tek gerçek ailesi olacaktı.
Xavier ve Lehnsherr, CIA desteğiyle birlikte ve Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında nükleer savaş başlatmaya çalışan Cehennem Ateşi Kulübü ile savaşmak için mutant gençlerden oluşan bir ekip topluyordu. Yeni kurulan ekip, Küba Füze Krizi’nin Üçüncü Dünya Savaşı’na neden olmasını önlemek için harekete geçmeye karar vermişti. Hellfire Club, CIA onaylı mutant ekibi durdurmaya çalışır, ancak yenilmişti. Karşılaşma sırasında Erik, yeni, mutant bir dünya düzeni vaatleriyle onu kendi tarafına çekmeye çalışan Shaw’la yüzleşecekti. Shaw’ın amaçlarına katıldığını belirtse de, annesini ve hatta diğer masum canları katlettiği için onu affetmeyecekti. Erik, Reichsmark jetonunu Auschwitz’den manyetik olarak beynine iterek Shaw’ı öldürecekti. Evet daha önce de söylediğim gibi, ona büyük acılar yaşatsa da ona amacını bulmasını sağlayan biriydi. Bu yüzden nefret ve minneti karışık bir şekilde yaşadı.
Moria MacTaggert’ın Erik’i vurma girişiminde bulunduğu sırada, saptırdığı mermilerden biri Xavier’in alt sırtına vurur ve onu kalıcı olarak sakatlamıştı. Olup bitenler karşısında dehşete düşen Erik, yakın arkadaşına veda etmişti. Mystique ve kalan Hellfire Club üyeleri ile mutantları kurtarmak için insanlıkla savaşma yemini ile yola çıktığında mutantlar arasındaki ilk büyük yol ayrımı tam bu noktada gerçekleşmişti. Erik, kendisini “Magneto” olarak ilan ederek ilk Mutant Kardeşliği’ni kuracaktı. Bu süre zarfında aslında korumaya çalıştığı mutant başkan Keneddy’yi öldürmekten hapse atılsa da o gittikçe güçlenecek ve mutantların çektiği acıları hoşgörüsüz insanlara hatırlatmaya devam edecekti.
Magneto
“İnsanoğlu her zaman anlamadığından korkmuştur.”
Yaşlı Magneto
Yıllar sonra, Magneto ve Mystique, Mutantların Kardeşliği’nden sorumludur ve yüksek teknoloji ürünü bir makine kullanarak, insanların moleküler yapılarını kaybetmelerine neden olacağının farkında olmadan dünya liderlerini mutasyona uğratmaya çalışırlar. Jean Gray ve Storm tarafından makinenin tehlikeleri konusunda uyarıldığında , Magneto onlara inanmayı reddeder ve makineyi kullanmaya devam eder. Ancak, Ellis Adası’ndaki insanları etkilemeden önce Wolverine ve Cyclops tarafından yok edilir . Bunu takiben, Magneto hükümet tarafından yakalanır ve plastik bir hapishaneye kapatılır. Gelecek yıllarda Magneto davasını sürdürür ve çeşitli saldırılar yapmaya devam eder. Bu noktada güçlerini bile kaybeder. Ancak daha sonra geri kazanır.
Distopik gelecekte bu sefer Magneto ortak düşmanları için eski dostuyla yeniden biraraya gelmek zorundaydı. Bu gelecekte, yaşlı Magneto saklanma yerlerini yaklaşan Sentinellerden korumak için harekete geçiyordu. Havada süzülen Magneto X-Jet’i kaldırıyor ve jet içindeki bir güç çekirdeğini etkinleştirmek için güçlerini kullanarak onu Sentinel taşıyıcılarına doğru itiyordu. Ancak Magneto tüm metal parçalarını havada durdurabilirken, başıboş bir Sentinel parçası tarafından delinirmişti. Hayatta kalan Sentineller daha sonra gruba saldırmış ve birer birer mutantları yok etmeye başlamıştı. Erik, savaşarak geçirdikleri tüm boş yıllar için Charles’tan özür diliyordu. Charles onu affetmiş ve elini tutarak en eski dostuna bakıyordu. En son Sentinel’lerin manastıra girip Charles’a doğru ilerlemelerini izlerken görülecekti. Ama Erik öldürülmeden önce gelecek varoluştan silinmişti.
Magneto ve Öteki Olmak
1980’lerden başlayıp günümüze kadar devam eden X-Men, mutantların kabul ve eşitlik mücadelesini kendileri gibi gören LGBTQ hakları için savaşanlar tarafından benimsendi. Hikayelerde mutantlığın tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu vurgulanması eleştirilmiştir. Bu durumun da insanların seçemediği cinsel yönelimlerin hastalık olarak nitelendirilmesiyle ilgisi vardır. Genetik yapıları yüzünden toplum içinde var olma çabaları da ırkçılığa karşı bir mücadele olarak özdeşleştirildi. Kendisinin Yahudi olması ve Nazi kamplarında çocukluğunu geçirmesi de aslında buna yapılan bir göndermedir. Ayrıca siyahi özgürlük hareketlerin öncüleri ve mutantlar arasında da benzerlikler kurulmuştur.
Gerçek hayattaki aktivistlerle mutant dünyasında öne çıkan liderlerle de ilişki kurulduğu olmuştur. Magneto Malcolm X ile, Profesör X ise Martin Luther King’le özdeşleştirilmiştir. Quartz‘daki bir makaleye göre Magneto’yu Malcolm X ile karşılaştırmak, Malcolm X’in soykırıma niyetli bir süper kötü olduğunu söylemektir – ki bu hem aşağılayıcı hem de biraz ırkçıdır. Benzer şekilde, Profesör X’in Martin Luther King olduğunu söylemek, adaletsizliğe karşı pasifist direnişin, diğer azınlıkları avlamak ve denetlemek için bir azınlık kanunsuzları ekibini organize etmekle eşdeğer olduğunu ileri sürmektir.
Bazı kişiler Magneto’yu bu tür meselelerle suçlasa da ona hak veren bir sürü kişi de bulunmaktadır. Elinde olmadığı bir özellik yüzünden bir sürü psikolojik travmalara maruz kalması onun yaptığı her şeyi mübah çıkarır mı diye düşünmek gerekir. Bana sorarsanız tabiki hayır. Saldırıya saldırıyla karşılık vermek sorunları çözmek yerine daha fazla büyümesine neden olmaktadır. Magneto’nun yaptıkları faydadan çok her zaman zarar getirmiştir. Kendisi bunun yanlış olduğunu anlasa bile çok geç olmuştur. Bu yüzden Profesör X’in yaptığı yöntem daha mantıklıdır.
Son Söz- Magneto
Magneto bir sürü mutant gibi öteki olmanın acısını her zaman ağır bedellerle ödemişti. Normal bir hayat yaşamaya başladığında bile karısı ve kızının acısını yaşadı. Bu yüzden radikal fikirler onu esiri altına aldı. O Profesör X’in aksine mutantların üstün olduğuna ve insanlığın ya mutant olması ya da yok edilmesi gerektiğine inandı. Ancak onun seçtiği yol doğru bir yol değildi ve mutantların davasına faydadan çok zarar getirmişti. Hatasını anladığı zaman ise çok geç kalmıştı. Bizde hayatımızda haksızlıklara karşı çeşitli radikal fikirler geliştiririz. Haksızlıkla mücadele etmenin yolunun başka bir haksızlık yapmak olduğunu düşünürüz. Ama haksızlığa karşı direnişimizi adil yollarla ve masumları hedef almayarak yapmalıyız. Tıpkı Profesör X gibi.
Yorum yap