Son dönemlerde Türkiye’de yeniden vizyona giren filmler furyası başladı. Kaliteli filmler çok az salonda vizyona girip, halk tarafından erişim imkanları kısıtlıyken zaten gişe konusunda başarılı olmuş, rüştünü vizyona girdiği dönem ispatlamış filmler tekrardan pek çok salonda vizyona giriyor peki bunun sebebi ne? Gelin beraber inceleyelim!
Ekonomi mi, Nostalji mi?

Biraz içerden konuşalım: Sinema salonları son yıllarda zor günler geçiriyor. Pandemi sonrası seyirci sayısı ciddi düştü. Türkiye’de 2010’larda 60–70 milyon olan yıllık izleyici sayısı, 2024’te 30 milyonlara kadar geriledi. Üstelik mevcut ekonomik düzende bilet fiyatları da oldukça maliyetli. Bir biletin 300 TL gibi fiyatlara dayandığı bu dönemlerde özellikle yeniden vizyona giren filmler daha düşük bilet fiyatları ile seyirci bulabiliyor. Hal böyle olunca salon sahipleri boş seansları doldurmak için yaratıcı çözümler aramaya başladı. Yeni filmler pahalı, üstelik bazen riskli. Ama Eşkıya ya da Titanik gibi zaten kendini kanıtlamış filmler? Onlar çok daha güvenli bir seçenek.
Hepimiz Biraz Nostaljik Değil Miyiz?
Ekonomiyi bir kenara bırakalım… İşin duygusal tarafı da var. 90’larda ya da 2000’lerin başında büyüyenler için bu filmler sadece sinema değil, bir dönem hatırası. Cem Yılmaz’ı ilk kez Her Şey Çok Güzel Olacak’ta izleyen kuşak için o film tekrar sinemada dönmek demek, geçmişe açılan küçük bir pencere. Üstelik bu nostaljiyi sadece o dönemi yaşayanlar değil, genç kuşaklar da merak ediyor. Letterboxd’da, sosyal medyada “kült filmler” listeleri dolaşınca gençler de “Ben bunu büyük ekranda izlemeliyim!” diyebiliyor. Bu nostalji hissi veya kült filmleri beyazperdede izleme fırsatını kaçırmış özellikle genç seyirciler için büyük bir nimet daha orta kuşak için ise nostaljinin tam göbeği!
Dijital Dünyada Sinema Ritüeli
Artık hepimizin cebinde Netflix, BluTV, Disney+ var. İstediğimiz filmi evde oturduğumuz yerden açıp izleyebiliyoruz. Ama işte tam da bu yüzden sinema salonunun büyüsü yeniden önem kazandı. Çünkü evde izlemek başka, kalabalıkla aynı anda gülmek, aynı anda nefesini tutmak bambaşka. Titanik’i 3D ve 4K olarak 25. yılında yeniden vizyona soktular mesela… O sahneleri salonda yeniden görmek, küçük ekrandan çok daha farklı bir deneyim.
Sinema Şirketlerinin Oyunları

1990–2000 dönemi Türk ve dünya sineması filmlerinin yeniden vizyona girmesi, çok boyutlu bir olgu. Bir yandan salonsuzlaşan sektörde işletmelerin ayakta kalma mücadelesi, diğer yandan izleyicinin nostaljik talepleri bu trendi besliyor. Dijitalleşme izleyiciye her şeyi kolayca ulaştırırken, tam tersine insanların kolektif ve ayırt edici bir sinema deneyimine değer verdiği bir geri yönelim ortaya çıkardı. Ancak bu uygulamanın sürdürülebilir bir çözüm olmadığı ortada; kendi kalitesiz reklam ve içerik politikalarıyla sinemayı zor durumda bırakan sistemsel sorunların üstünü örtmeye çalıştıkları da aşikar! Çünkü nostalji adı altında daha uygun fiyatlı bilet satarak boşalan salonlarına daha rahat izleyici çekebiliyorlar.
Peki Bu Kalıcı Bir Çözüm mü?
İşte tartışma tam burada başlıyor. Bazıları diyor ki: “Eski filmlerle salonları doldurmak geçici bir nefes aldırır ama sinemanın geleceği yeni hikâyelerde.” Katılmamak zor. Çünkü biz eski filmleri izlemeyi seviyoruz ama asıl heyecanımız, yeni klasiklerin doğmasında. Yine de kabul edelim, sinema salonuna gidip yıllar önce hayatımıza dokunmuş bir filmi yeniden beyaz perdede görmek de çok keyifli.


Yorum (0)