Soulslike türüne yeni adım atan biri için Dark Souls belki de en unutulmaz başlangıç noktasıdır. Bu oyun, yalnızca bir macera değil; sabrın, öğrenmenin ve kendini aşmanın somut hâlidir. İlk başta karanlık atmosferi, düşmanca görünen dünyası ve oyuncuya hiçbir şey anlatmayan tasarımı seni korkutabilir. Ancak işte tam da bu yüzden Dark Souls özel bir oyundur — çünkü seni elinden tutmaz, sana güvenmez. Sana, kendi yolunu bulman için meydan okur. Oyuna başladığında ilk fark edeceğin şey, ölümün sıradanlaşması olacaktır (sloganı ölmeye hazır ol 😀 ). Her köşede seni bekleyen bir tuzak, her zırhlı düşmanın arkasında gizli bir ders vardır. Ölmek burada cezadır ama aynı zamanda öğretmendir. Her yenilgide daha dikkatli olmayı, saldırmadan önce düşünmeyi, hatta geri çekilmeyi öğrenirsin. Soulslike deneyiminin özü de budur: her başarısızlık, bir sonraki adımı daha sağlam atman için gerekli bir basamaktır. Bu oyundan zevk almak istiyorsan, sabırlı olmayı öğrenmelisin; çünkü Dark Souls sabırsız olanı affetmez.Son olarak Dark Souls un asıl büyüsü, dünyasının sessiz hikâyesindedir. Kimse sana neler olduğunu doğrudan anlatmaz; parçaları sen toplarsın, çevre anlatımıyla hikâyeyi kendin tamamlarsın. Anor Londo’nun yıkıntılarında dolaşırken, o melankolik müziklerin eşliğinde yalnızlığınla barışırsın. Çünkü bu dünya hem acımasız hem de güzeldir — tıpkı gerçek hayat gibi.
heart
2 kişi
    Bu yazıya henüz yorum yapılmadı!