The Voice of Hind Rajab, 29 Ocak 2024 günü ailesiyle beraber savaşın ortasında kalan Hind Rajab’ın acıklı hikayesini anlatan film. Film prömiyerini 82. Venedik Uluslararası Film Festivali’nde yaptı ve festivalden Jüri Özel Ödülü ile döndü. Açıkçası gösterildiği ilk günden beri dikkatimi çeken bu film beklentilerimin bir hayli altında kaldı. Son zamanlarda yaşadığımız bu dünyanın nasıl da karanlık bir yere dönüştüğünü kendi gözlerimizle çok net bir biçimde görüyoruz. Önce Ukrayna ve sonra da Gazze‘de yaşananlara yıllardan beri tanık oluyoruz. Her şeyin açık olarak görüldüğü bu süreçte, gücü olanın güçsüzü baskılamaya devam ettiğini görüyoruz. Bu film bu yaşananların dünyaya duyurulması açısından önemli olsa da film olarak ele alabileceğimizi pek düşünmüyorum. Nedenlerini filmin içeriğini anlattıkça göreceksiniz diye düşünüyorum. Şimdi incelememize geçebiliriz. Herkese iyi okumalar!

Ses Kayıtları ve Oyunculuk
Film, Batı Şeria’da hizmet veren Filistin Kızılayı’nın, Almanya’dan bir adam tarafından aranmasıyla başlıyor. Bir şekilde Hind Rajab’ın bulunduğu araç ile iletişime geçiliyor ve bence filmin esas sıkıntılı noktası burada başlıyor.
Ses kayıtlarını dinlemeye başladığımızda Hind Rajab’ın gerçekten de kayıtlarda geçen sesiyle filmde rol yapan aktör karşılıklı konuşmaya başlıyorlar. Bu açıkçası beni bir hayli rahatsız etti çünkü sanki bu durumdan faydalanılmaya çalışıldığı hissiyatını aldım. Evet bu hikaye çok duygusal bir hikaye ama bu şekilde vefat eden bir çocuğun gerçek hayatta çektiği acının sesine karşılık olarak rol yapılması bana pek de masum gelmedi ve her ne kadar o anlarda üzülsem de çokça da rahatsız oldum.

Yeşil Işık ile Hind Rajab’a Yetişme Çabası
Filmin bence her şeye rağmen elle tutulur tek noktası bu telefonla konuşma sahneleri. Onun haricinde sadece oradan oraya koşan ve birbiriyle sonucu olmayan tartışmalara giren insanları görüyoruz. Bu süreçte sadece “yeşil ışık” dedikleri işareti almalarının ne kadar zor olduğunu öğreniyoruz. Bununla beraber geçmişte bu kurtarma çalışmalarında da ne kadar insanın öldüğünü ve o insanlarının hayattaki konumlarıyla alakalı bilgi alıyoruz. Açıkçası bahsedilen “yeşil ışık” işaretini almak gerçekten bir hayli zor çünkü bu bir noktada İsrail’e de bağlı.
Duruma Hind Rajab tarafından bakmayı düşündüm ama bunu film inceleme formatında yapmak pek de etik olmayacağından biraz daha düz yorumlamalarla ilerleyeceğim. Burada karşımızda anaokuluna giden küçücük bir kız var ve bu kız kendi hayatını devam ettirebilmek için sevdiği insanların cesetlerinin yanında çaresizce telefondan yardım istiyor. Bu aracın 355 mermiye maruz kaldığını göz önünde bulundurunca iş daha da ürpertici bir noktaya gidiyor. O çocuğun o anki seslerini duyunca zaten üzülmeme gibi bir imkanınız yok. Aslında filmi ne kadar beğenmesem de böylesine bir trajediyi dünyaya açabilme açısından filmi desteklemeyi daha doğru buluyorum.

Etik Açıdan Bitmeyen Problemler
İşin etik açıdan sıkıntılı kısmı sadece bu telefon konuşmalarıyla da sınırlı kalmıyor. Bir sahne var ki bu kurgunun gerçekten de öyle pek masumane bir şekilde tercih edilmediğini bence açıkça gösteriyor. Sahnede bir kadın telefonla hem Hind Rajab, hem de Hind Rajab’ın annesiyle konferans şeklinde bir konuşma gerçekleştiriyor. Bu konuşma esnasında bir kişi bu konuşmayı videoya alıyor. Kamera tam bu esnada videoyu çeken kameraya odaklanıyor ve görüyoruz ki bu video gerçek hayatta çekilen video. Biz bu videoya odaklayan arkada oyuncular bu video ile senkronize şekilde rol yapmaya devam ediyorlar ama biz sahneyi çekilen videodan izliyoruz ve bu video gerçek hayatta çekilen bir video. Yani gerçekten duygu sömürüsü yapma haricinde bu tercihin ne gibi bir anlamı var ben anlayamadım. Filmin samimiyeti gözümde bu sahne ile birlikte tamamen zedelendi.

Video Oyunu Tutarsızlığı
Bu sahne haricinde bir sahne var ki o da ağzımı açık bıraktı ve ağzımı açık bırakma sebebi bunun gerçek hayatta yaşanmış olması. Yeşil ışık gelene kadar ekibin lideri kendini tuvalete kapatıyor ve Hind Rajab ile konuşan ana karakter kapının önünde ekip liderini bekliyor. Bu esnada kapının önünde bekleyen adam “Hadi bir el oyun oynayalım.” diyor VE mobilden silahlı çatışmaya sahip bir oyun oynamaya başlıyor. Ben bu sahneyi görünce kendimi The Office’in bir bölümünde Michael ve Dwight’ın bir sahnesini izliyormuş gibi hissettim. Bu sahne benim açımdan hayli rahatsız edici oldu.

Etik Açıdan Çok Sıkıntılı Bir Film
Evet bu çok acıklı bir hikaye bunun farkındayım ama karşımızda bir film var ve bunu bir film olarak değerlendirmem gerekiyor. Bence bu film, film olarak kendini anlatma biçiminde bir hayli sıkıntı yaşıyor. Hem belgeselimsi bir yaklaşım, hem de oyunculukların işin içinde olduğu hikayenin özündeki o hüzünlü gerçeklikten faydalanılması benim gözümde çok büyük bir eksi oldu. Eğer bir yerlerde birileri bu filmi izleyip de hayattaki gerçekliklerle alakalı bazı aksiyonlar aldıysa tabii ne mutlu. Ben bu filmin tamamen belgesel formatında çekilmesini hem duyguyu geçirmek adına, hem de etik açıdan çok daha doğru buluyorum. Eğer hüzünlü hikayeleri dinlemekten hoşnut kalıyorsanız bu film sizi tatmin edecektir ama bunun yanında etik kaygılarla da bir inceleme yaparsanız filme bir hayli sinirlenebilirsiniz. Film, 19 Aralık itibariyle sinemalarda vizyonda. Dünya’da huzurun daim olduğu günleri görmek dileğiyle diyorum ve bir sonraki incelememde görüşmek üzere diyorum. Herkese iyi seyirler ve iyi okumalar!


Yorum (0)