Wojciech Jerzy Has’ın Sanatorium pod Klepsydrą filmi, sinema tarihinin “kült” kategorisine yerleştirilmiş olsa da, modern izleyici açısından çoğunlukla ritim bozukluğu yaşayan, dramatik motoru çalışmayan ve konseptini yönetemeyen bir yapım olarak işliyor. Filmdeki deneysel ambisyon yüksek; ancak bu ambisyon işleyen bir sistem yaratmıyor. Aksine, bellek, zaman ve rüya-mantığı etrafında kurulmuş yapının iç dinamikleri kendi kendini sabote ediyor. Finalde ortaya çıkan çıktı, estetik olarak iddialı fakat operasyonel açıdan çökmüş bir ürün gibi duruyor.Bu inceleme, filmi hikâye akışı, zaman-mekân yönetimi, karakter mimarisi ve görsel tasarım eksenlerinde eleştirel bir çerçevede değerlendiriyor. Özellikle “sıkıcılık” unsurunun tesadüf değil, fakat yanlış kurgulanmış bir üretim sürecinin kaçınılmaz sonucu olduğunu ortaya koyuyor.—1. Hikâye Tasarımında Sistemsel Çöküş: Yapısal Hiçbir Şey İlerlemiyorFilm Josef’in sanatoryuma gelişiyle başlıyor; güya babasını “ölümden önceki bir zaman diliminde” ziyaret edecektir. Bu konsept kağıt üzerinde ilgi çekici görünür; ancak film bunu anlatısal bir avantaja dönüştürmek yerine tam bir verimsizlik modeline dönüştürür.Ana problem:Hikâye ilerlemiyor çünkü ilerlemeyi sağlayacak hiçbir dramatik mekanizma kurulmamış.Josef’in hedefi belirsiz; babasına ulaşmak ama ulaşıp ulaşmaması bile anlatıya değer katmıyor.Karşılaştığı engeller sembolik; gerçek bir karar alma süreci yok.Her sahne ayrı bir anı, ayrı bir rüya, ayrı bir mekân… fakat bu parçalar bir üst stratejiye bağlanmıyor.Sonuç: Hikâye sadece var oluyor, ama hiçbir yere varmıyor.Bu durum sadece durağanlık yaratmıyor; aynı zamanda seyircide “neden buradayım?” hissi yaratarak filmi bir bekleme odası eziyetine dönüştürüyor.—2. Zaman Yönetiminin Kötü Kurulması: Konsept Var, İşlev YokSanatoryumun temeli “ölümü geciktiren alternatif zaman düzeltmesi” fikrine dayanır. Bu yüksek konsept, doğru işlense psikolojik-gerilim, metafizik, hatta bilimkurgu-vari bir yapı oluşturabilir. Ancak filmde zaman, yalnızca bozuk bir saat gibi çalışır.Filmde zaman modelinin arızaları:1. Nedensellik yok:Zaman kırılıyor ama bu kırıkların dramatik karşılığı yok. Josef geçmişe dönüyor, çocukluğunu tekrar görüyor, tekrar çıkıyor… Fakat hiçbir geçiş karakter hakkında yeni bir içgörü üretmiyor.2. Rüya mantığı adı altında kontrolsüzlük:Film, “rüyasal yapı” söylemine sığınıyor. Ancak rüya-mantığı bile kendi içinde tutarlı olmalı. Burada ise sahneler birbirine sadece dekor üzerinden bağlanıyor, anlam üzerinden değil.3. Süreç yönetimi başarısız:İzleyici için zamanın akmaması bir konseptse, o konsept iyi yönetilmelidir. Burada zamanın donukluğu sadece ritim kaybına, ilgi düşüşüne ve mental yorgunluğa neden oluyor.Yani film, zamanla oynamıyor; zamanı iptal ederek kendi anlatısını sabote ediyor.—3. Karakter Mimarisinin Dağılması: Josef Bir Protagonist Değil, Dekor ParçasıKarakterlerin tümü, özellikle Josef, neredeyse fonksiyon göstermeyen pasif figürlere dönüşüyor. Film, Josef’i bir “seyirci avatarı” olarak kullanmak istiyor; fakat karakter o kadar tepkisiz ve dönüşümsüz ki, izleyici onunla özdeşleşmek yerine duygusal olarak tamamen kopuyor.Karakter açısından arızalar:Josef’in hiçbir aşamada ajandası yok.Bir hedefe ulaşmaya çalışmıyor; sadece sahnelerin içine sürükleniyor.İçsel çatışma görünür değil.Babasıyla ilişkisi, travmalar, suçluluk… bunların hiçbiri dramatik çerçevede işlenmiyor.Yan karakterler dekor seviyesinde.Annesi, kasabadaki insanlar, cenaze alayı, romantik imalar… hepsi görsel motif düzeyinde var, anlatısal değer taşımıyor.Sonuç olarak film, izleyicinin takip edeceği bir “karakter yolculuğu” sunamıyor. Bu da yapımı, duygusal açıdan tamamen kısır ve yatırım yapılamaz hale getiriyor.—4. Görsel Tasarımın İşlevsiz Aşırılığı: Estetik Gösteriş, Anlatısal ÇöküşHas’ın en çok övülen tarafı olan görsel tasarım, eleştirel çerçevede bakıldığında aslında aşırı doygun, dikkat dağıtıcı ve anlatıya yük olan bir bileşen.Sorunlar:1. Dekor fazlalığı hikâyeyi boğuyor.Her kare bir sanat enstalasyonu gibi tasarlanmış. Ama bu yoğunluk anlatıya hizmet etmiyor; tam tersine seyircinin odağını tüketiyor.2. Mekânsal belirsizlik tematik değil, operasyonel bir hata.Rüyasal atmosfer yaratmak amacıyla mekânlar birbirine benzetilmiş; fakat geçişler o kadar rastgele ki film “temalı mekân” değil, “tek tipleşmiş labirent” hissi veriyor.3. Görsel detaylar dramatizmayı yok ediyor.Bir sahnenin duygusal yüküne odaklanmak gerekirken izleyici dekorların kalabalığıyla boğuşuyor.4. Görsel yoğunluk ritim düşüklüğünü daha da görünür kılıyor.Film hem uzun hem yavaş; üstelik bu yavaşlığın içinde göz yorucu bir yük var. Sonuç: Estetik bir kaos.Bu nedenle film, biçimsel olarak etkileyici gözükse de işlev açısından kötü tasarlanmış bir kullanıcı arayüzü gibi kalıyor. Parlak ama verimsiz.—5. Schulz Uyarlaması Olarak Başarısızlık: Kaynak Metnin Ruhunu Yanlış ÖlçeklemeBruno Schulz’un metinleri şiirsellikle akar; kısa paragraflar, yoğun imgeler ama hızlı bir okuma ritmi vardır. Film, bu yoğunluğu birebir çevirme iddiasına girerek ölçek hatası yapıyor.Kaynak metinde:Fragmanlar kısa.Atmosfer hafif ve akışkan.Metaforlar hızla değişir.Filmde:Fragmanlar dakikalarca uzatılmış.Atmosfer ağır; hareket yok.Metaforlar görsel yığılma yüzünden tıkanmış.Schulz’un imge yoğunluğunu iki cümlede aktardığı bir duyguyu, film bazen on dakikalık dekor turuyla anlatmaya çalışıyor. Bu da metindeki estetik incelik yerine ağır ve hantall bir teatral yorgunluk yaratıyor.—6. Sıkıcılık Bir Tasarım Tercihi Değil, Tasarım HatasıFilmin savunucuları genellikle “bilerek sıkıcı”, “deneysel”, “yavaş sinema” gibi açıklamalarla yapımı konumlandırır. Ancak burada ortaya çıkan sıkıcılık, Tarkovski tipi “ritmik düşünme” değil; tamamen kötü sistem kurulumu sonucu oluşmuş bir verimsizliktir.Sıkıcılığın teknik nedenleri:Dramatik gerilim yok.Zamanın manipülasyonu konseptten çok kaosa dönüşmüş.Görsel yoğunluk hikâyeyi gölgelemiş.Karakter gelişimi sıfır.Sahne geçişleri bağlantısız.Ritim sürekli düşüyor, hiç yükselmiyor.Bu, bilinçli bir “yavaş sinema poetikası” değil; yanlış kurgulanmış bir operasyon akışı.Film, izleyicinin dikkatini yönetemiyor; aksine onu sürekli yoruyor ve tekrar eden döngülerle tüketiyor.—7. Sonuç: Ambisyonu Büyük, Teslimatı Çökmüş Bir ÜrünSanatorium pod Klepsydrą, doğru yönetildiğinde güçlü bir psikanalitik ve metafizik malzemeye dönüşebilecek bir konsepti barındırıyor. Ancak ürün tasarımı hataları o kadar yoğun ki, film kendi değerini sistematik olarak düşürüyor.Final değerlendirmesi:Konsept güçlü, uygulama zayıf.Görseller zengin, işlevleri yok.Karakter var, kişiliği yok.Zaman kırılmış, fakat anlam üretmiyor.Anlatı başlıyor, ama asla ilerlemiyor.Filmin en büyük sorunu, estetiği anlatının yerine koyması. Rüyasal bir dünya kurmaya çalışırken, bu dünyanın içinde yaşayan değil, yalnızca gezen boş bir karakter yaratması… ve bu karakteri iki saat boyunca izleyiciye taşıtması.Sonuç olarak Sanatorium pod Klepsydrą, modern seyirci için büyük ölçüde yorucu, ağır, durağan, ve çoğu noktada işlevsiz bir sinema deneyimi olarak kalıyor.
Sanatorium Pod Klepsydrą (1973) İnceleme
Oğuz Kaan Bekar
Ben BraveStrike liseliyim ve bass gitaristim.Geek kültürü, sinema ve RPG'ler hakkında yazıyorum. Filmlerin, oyunların ve çizgi romanların ardındaki derin alt metinleri keşfediyorum.


Yorum (0)