Robin Robin, Aardman’ın stop-motion kültürüne getirdiği o sıcak, el işçiliği hissini koruyor gibi görünse de içerik açısından bakıldığında aslında oldukça hafif, hatta çoğu izleyici için “biraz tatlı ama unutulabilir” kategorisine düşen bir yapım. Kısa film, estetik açıdan yumuşak, keçeli karakter dokusuyla göze hoş gelse de dramatik omurgası o kadar ince ki izleyici üzerinde kalıcı bir etki bırakmakta zorlanıyor. Bu yüzden çoğu Aardman işinin aksine, ekran kapandıktan sonra zihne yapışan bir karakter, bir espri ya da bir atmosfer momenti sunamıyor.Hikâye Robin adındaki bir kuşun fareler tarafından büyütülmesine dayanıyor. Kağıt üzerinde sevimli bir konsept: “Farklı olanın yuvada kendine yer edinme çabası.” Ancak film, bu temayı yüzey seviyesinde işliyor. Robin’in kimlik arayışı çok hızlı geçiliyor; karakterin motivasyonları netleşmeden bir anda “hadi şimdi büyük bir şey başaralım” moduna geçiliyor. Bu da izleyicinin karakterle bağ kurmasını zorlaştırıyor. Aardman’ın genelde yaptığı şey—karakterleri gerçekten hissettirmek, onların sakarlıklarını, güçlü yanlarını, zaaflarını seyircinin gözüne değil kalbine sokmak—bu filmde yarım kalmış gibi.Fare ailesi ise sevimli ama fazlasıyla jenerik. “Topluluk içinde bireyin yabancılığı” teması işlenmeye çalışılıyor ama derinleşmiyor. Karakterler birbirleriyle tatlı dinamikler kuruyor, evet; ancak hiçbiri tek sahnede “işte bu karakter!” dedirtecek bir özgünlük taşımıyor. Özellikle Aardman’ın geçmiş işlerini düşünürsek—Wallace & Gromit, Chicken Run, Shaun the Sheep—her bir karakterin ikonlaşmış bir jesti, mimiği ya da enerjisi olurdu. Robin Robin dünyasında bu yok.Gelelim filmin görsel estetiğine… Keçeden yapılan karakter tasarımları ilk bakışta güzel bir yenilik gibi duruyor. Lifli dokular ışığı güzel kırıyor, sahnelere sıcak bir derinlik veriyor, yılbaşı tonuna da uygun. Ama bu estetik yenilik hikâyeye dönüşmediği için sadece “şirin bir stil denemesi” olarak kalıyor. Film, bu dokusal tercihin sunduğu imkânları dramatik olarak değerlendirmiyor; yani estetik tasarım tek başına filmi taşıyamıyor.Animasyonun kendisi akıcı, tatlı ve teknik olarak Aardman standartlarına uygun. Ancak sahnelerin çoğu işlevsel değil; bazı hareketler sadece “görsel şirinlik” için varmış gibi. Özellikle Robin’in sakarlık sahneleri bir noktadan sonra tahmin edilebilir hâle geliyor. Kısa bir film için bile ritimde zaman zaman dalgalanma var; ekip filmi sakin tonlu tutmak istemiş ama bu sakinlik zaman zaman temposuzluğa dönüşüyor.Müzikler ise hoş ama unutulabilir. The Bookshop Band’in folkvari tatlı melodileri yılbaşı ruhunu destekliyor fakat filmin duygusal boşluklarını doldurmaya yetmiyor. Bazı sahnelerde müzik, izleyicinin hissetmesi gereken şeyi yönlendirmek için fazla çalışıyor; bu da dramatik zayıflığı biraz açığa çıkarıyor.Tematik olarak film, oldukça sade bir mesaj taşıyor: “Kendin ol.” Bu güzel bir değer ama film bunu göstermek yerine söyleme eğiliminde. Robin’in farklılığıyla barışması çok hızlı çözülüyor; bir içsel kırılma, dramatik bir dönüm noktası ya da karakteri sarsacak bir öğrenme deneyimi yok. Bu da finali duygusuzlaştırıyor. İzleyici “Tamam çözüldü, peki şimdi ne oldu?” noktasında kalıyor.Şimdi asıl meseleye gelelim: Film neden “boş” hissediyor?Çünkü Robin Robin, teknik olarak şirin bir vitrini olan ama içinde güçlü bir hikâye barındırmayan bir içerik. Stop-motion’ın doğal zorluğu, tek bir kare için bile ciddi emek harcanması, normalde izleyicinin her karede bir “değer” hissetmesini sağlar. Aardman’ın işi olduğunda beklenti daha da yükselir. Ancak bu film, stop-motion emeğini hikâye yoğunluğuyla dengede tutmuyor. Sonuç: kolay tüketilen, ama zor hatırlanan bir deneyim.Kötü değil, yanlış anlaşılmasın. İzlemesi keyifli birkaç sahne var; özellikle yuva dinamikleri, yılbaşı dokusu ve Robin’in tatlı enerjisi sıcak bir atmosfer yaratıyor. Ama film, seyircinin kalbine işlemiyor. O “şunu tekrar açayım” hissi yok. “Bir şey eksik” duygusu sürekli eşlik ediyor. En doğru tanım şu: Yumuşak, tatlı, sıcak ama tamamen hafif. Bir animasyon atıştırmalığı; tok
ROBIN ROBIN (2021) İnceleme
Oğuz Kaan Bekar
Ben BraveStrike liseliyim ve bass gitaristim.Geek kültürü, sinema ve RPG'ler hakkında yazıyorum. Filmlerin, oyunların ve çizgi romanların ardındaki derin alt metinleri keşfediyorum.


Yorum (0)