GOTİK KLASİKLER KUŞAĞI #4 RED RIDING HOOD (2011)

GOTİK KLASİKLER KUŞAĞI #4 RED RIDING HOOD (2011)

Zeynep Ercan tarafından ·
Nisan 15, 2018

Çocukluğumuzda bize anlatılan bazı masalların aslında tüyler ürpertici olduğunu fark etmiş miydiniz? Cadı tarafından kuleye kapatılan kızı görmeye gelen prensin düşüp kör olması (Rapunzel), ormanın içine şeker ve çikolatadan ev inşa eden cadının aslında küçük çocukları bu yöntemle çekip yemek istemesi(Hansel ve Gretel), canavara dönüşen bir prensin babasını kurtarmaya çalışan zavallı bir kızı terk edilmiş şatosunda esir tutması (Güzel ve Çirkin), Sindirella’ya yardım eden sevimli kuşların masalın sonunda üvey anne ve kızlarını cezalandırmak için gözlerini oyması (Sindirella) vb. Bunların aslında çocukları eğlendirmek adına yazılmadıklarını öğrenmek içinizi bir nebze rahatlatır belki. Bu masallar, Avrupa halk masalları; bir çeşit mitolojilerini oluşturuyorlar. Bizdeki Şahmeran hikayesi gibi. Fakat zamanda değiştirilip yumuşatılarak çocuk masalları haline getirilmiş ve buradan tahmin edebileceğiniz üzere asıl versiyonları dinlediklerimizden çok daha vahşi ve cinsellik içeriyor.   “Kırmızı Başlık Kız“, bu masalların içinde en korkunç olanlarından biri. Zavallı küçük kız, ninesiyle beraber kurt tarafından canlı canlı yutuluyor ve sonrasında bir avcı kurdu öldürüp karnını yarınca kurtuluyor. Sanırım “Yabancılara Güvenme” teması daha az şiddet dolu bir hayal gücü ile daha masum bir öyküde işlenebilirdi. Fakat onun yerine, küçük çocukların kabuslarını kolayca süsleyebilecek gotik bir masalı tercih etmişler.

Masalların Karanlık Kökenleri: Çocukluğumuzun Tüyler Ürpertici Gerçekleri

Çocukluk masallarının aslında ne kadar karanlık ve ürkütücü kökenlere sahip olduğunu keşfetmek, birçok kişi için şaşırtıcı olabilir. Günümüzdeki “mutlu son” anlayışıyla yeniden yazılan bu hikayelerin, orijinal hallerinde çok daha vahşi ve ahlaki derslerle dolu olduğu bir gerçek. Avrupa halk masalları geleneğinden beslenen bu öyküler, Grimm Kardeşler ve Charles Perrault gibi derleyiciler tarafından yazıya geçirilmeden önce nesiller boyu sözlü olarak aktarıldı. Bu aktarım sürecinde, toplumun korkularını, ahlaki değerlerini ve yaşamın acı gerçeklerini yansıtan unsurlar barındırıyorlardı. Örneğin, Perrault’nun “Mavi Sakal” masalı, kadınlara yönelik şiddeti ve merakın tehlikelerini doğrudan işlerken, “Küçük Deniz Kızı”nın orijinal versiyonu, aşk uğruna çekilen acıların ve fedakarlıkların çok daha trajik bir sonla bittiğini gösterir. Bu masallar, çocukları eğlendirmekten ziyade, onlara hayatın tehlikelerini, yabancılara güvenmemeyi ve belirli kurallara uymayı öğretmek amacı taşıyordu. Bu karanlık ton, masalların gotik edebiyat ve sinema için neden bu kadar ilham verici bir kaynak olduğunu da açıklar niteliktedir. Masalların bu derin ve bazen rahatsız edici katmanları, modern adaptasyonlara da zengin bir zemin sunar. Özellikle “Kırmızı Başlıklı Kız” masalı, bu karanlık kökenleriyle öne çıkan ve sayısız yorumlamaya kapı aralayan bir hikayedir. Masalın farklı versiyonlarında, küçük kızın kurda olan güveni, kurnazlık ve hayatta kalma temaları işlenirken, “kırmızı pelerin” gibi semboller, masumiyetin ve tehlikenin kesişim noktasını temsil eder.


2011 Yapımı Red Riding Hood: Gotik Bir Masal Yeniden Anlatılıyor

Warner Bros da böyle düşünmüş olmalı ki, 2011 yılında, Amanda Seyfried, Billy Burke, Gary Oldman, Shiloh Fernandez ve Max Irons gibi isimleri toplayıp “Kırmızı Başlıklı Kız” masalını harika bir fantastik gerilime dönüştürmüş. Filmin yönetmen koltuğunda, “Alacakaranlık” serisinin ilk filmiyle tanınan Catherine Hardwicke oturuyor. Hardwicke, gotik atmosferi ve genç aşk üçgenini ustaca harmanlayarak, bildiğimiz masalı yetişkinlere yönelik karanlık bir fanteziye çevirmiş. Kötü, büyük kurdun bir kurt adama dönüştürüldüğü yapımın romanı Sarah Blakley- Cartwright tarafından ayrıca yazılarak filmin gösterim tarihine yetiştirilmiş. Bu sayede film, sadece görsel bir şölen sunmakla kalmıyor, aynı zamanda zengin bir hikaye tabanına da sahip oluyor. Çekimleri Kanada‘da yapılan ve konu olarak Orta Çağ’da geçen Red Riding Hood, yine ormanın ve hatta genel olarak zorlu doğa koşullarının başrollerde yer aldığı bir film. Tam ormanın kenarına kurulan basit bir köyün tek derdi (fakirlik haricinde) kendilerine musallat olan bir kurt. Son 20 yıldır en iyi hayvanlarını ona sunarak bir çeşit barış yapmışlar ve bu sayede kimse ölmemiş.


Valerie: İki Aşk Arasında ve Kurt Adamın Gölgesinde

Güzel aktris Amanda Seyfried‘in canlandırdığı Valerie, oldukça güçlü ve dikbaşlı bir karakter. Küçüklüğünden beri karanlık tarafa bir eğilimi olduğunu da daha ilk sahnede görüyoruz. Ailesinin kendisi için köyün en zengin ve en yakışıklı genciyle (Max Irons) ayarladığı evliliği istemiyor ve bir anda çocukluk aşkı Peter (Shiloh Fernandez) ile kaçmaya karar veriyorlar. Bu aşk üçgeni, filmin dramatik gerilimini besleyen temel unsurlardan biri. Valerie, bir yanda ailesinin ve köyünün beklentileri, diğer yanda kalbinin sesi arasında sıkışıp kalmış genç bir kadın. Ancak kız kardeşinin bir gece öncesinde kurt tarafından öldürülmüş olmasının duyulması bu kaçışı durduruyor ve Valerie’nin hayatı geri dönülmez bir şekilde değişiyor. Kız kardeşinin ölümüyle başlayan olaylar zinciri, Valerie’yi sadece bir aşk hikayesinin kahramanı olmaktan çıkarıp, köyünü tehdit eden doğaüstü bir gücün merkezine yerleştiriyor. Onun cesareti, sorgulayıcı ruhu ve içindeki karanlık tarafla yüzleşme yeteneği, masum “Kırmızı Başlıklı Kız” imgesini modern ve karmaşık bir karaktere dönüştürüyor.


Peder Solomon ve Köydeki Paranoya

Kurdu avlamak için toplanıp galeyana gelen köylüler dağa çıkıp sıradan bir kurt yakalayınca yardımlarına gaddar metodlara başvurmaktan çekinmeyen Peder Solomon (Gary Oldman) yetişiyor ve aradıklarının aslında geceleyin kurda dönüşebilen bir insan olduğunu açıklıyor. Yani kurt, içlerinden herhangi biri olabilir. Gary Oldman’ın karizmatik ve bir o kadar da ürkütücü performansıyla hayat bulan Peder Solomon, köyde hızla bir paranoya ve cadı avı atmosferi yaratıyor. Onun katı dindarlığı ve acımasız sorgulama yöntemleri, masum insanları bile kurt adam şüphesiyle hedef haline getiriyor. Köy halkı, birbirine düşman kesilirken, gerilimin dozu da artıyor. Bu kurt avının tam da kanlı aya denk gelmesi, kanlı ayda ısırılan herkesin kurda dönüşebilecek olması ve gizli bir amacı bulunan kurdu anlamaya çalışan Peder Solomon’un canice sayılabilecek yöntemlere başvurması ortalığı iyice karıştırıyor. Orta Çağ’ın dönemsel özelliklerinin de güçlendirdiği belirsizlik teması filmin gerilim dolu ve tekinsiz atmosferini oluşturuyor. Bu karanlık ve gizemli atmosfer, izleyiciyi adeta bir dedektif gibi kurt adamın kimliğini çözmeye davet ederken, yeni Netflix filmi ARQ’ın fragmanındaki gibi, karmaşık zaman döngüleri ve gizemlerle dolu hikayelerin benzer bir gerilimi nasıl inşa edebileceğini hatırlatıyor.



Gerilim, kurdun kimliği ve amacı gizlenerek inşa ediliyor; kurdun asıl peşinde olduğu ve onunla iletişim kurabilen tek kişi olan Valerie, herkesten hatta en sevdiklerinden bile şüphe etmeye başlıyor. Bu durum, Valerie’nin içsel mücadelesini daha da derinleştiriyor ve filmin psikolojik boyutunu zenginleştiriyor. Kimin dost kimin düşman olduğu belirsizliği, izleyiciyi de sürekli bir tahmin yürütme sürecine sokuyor.

VALERIE VE KURDUN SOHBETİ

Sonu ile ilgili spoiler vermemeye çalışıyor olsam da Valerie ve Kurt (kimliğini açıklamıyorum) arasında son sahnelerde geçen sohbetten biraz bahsetmek istedim. Kurt, ona daha önce hiç gitmediği yerlere, Londra’ya gitmeyi vaat ediyor. Valerie’nin kendisinden bile daha güçlü olacağını ve bu sayede dilediği her şeye sahip olabileceğini anlatıyor. İçinde karanlık bir taraf bulunduran Valerie ise bu teklifi hiç düşünmeden reddediyor. Tabi ki, sevdiklerini öldüren kurdu affetmesini beklemiyorum ama teklif, şimdiki kurttan daha güçlü olmayı içerdiğine göre ondan kolayca kurtulabilirdi. Filmin kahramanının korkunç bir canavara dönüşmesinden yana olmasam da sizce de biraz daha tereddüt etmesi gerekmez miydi? Bu an, Valerie’nin karakterindeki güçlü ahlaki pusulayı ve masumiyetini koruma arzusunu gösteriyor. Kurt adam mitolojisi, genellikle karanlık bir lanet olarak görülse de, bazı yorumlarda gücün ve özgürlüğün sembolü olabilir. Valerie’nin bu teklifi reddetmesi, onun kendi kaderini belirleme ve karanlık güçlere boyun eğmeme iradesini ortaya koyuyor. Fantastik evrenlerdeki derin mitolojilere olan ilgi, The Witcher gibi yapımların Netflix’te büyük beğeni toplamasını sağlarken, Red Riding Hood da kendi masalsı mitolojisiyle bu evrenlere farklı bir bakış açısı sunuyor.

Kurt Adam Efsanesi ve Filmdeki Yorumu

Kurt adam efsanesi, insanlık tarihi boyunca farklı kültürlerde yer bulmuş, korku ve hayranlık uyandıran kadim bir mittir. Ayın döngüleriyle değişen, insan ve hayvan arasında sıkışmış bu yaratıklar, genellikle içgüdülerin, vahşetin ve kontrol edilemez güçlerin sembolü olarak görülür. 2011 yapımı Red Riding Hood, bu efsaneyi Orta Çağ’ın gotik atmosferiyle birleştirerek, kurt adamın hem fiziksel bir tehdit hem de psikolojik bir metafor olarak işlendiği bir hikaye sunar. Filmdeki kurt adam, sadece insanları avlayan bir canavar olmanın ötesinde, köyün içindeki karanlığı, sırları ve suçluluk duygularını da temsil eder. Kurt adamın kimliği belirsizliği, köy halkının kendi içindeki canavarlarla yüzleşmesini tetikler. Valerie ile olan benzersiz bağlantısı ise, efsaneye kişisel ve duygusal bir derinlik katar. Kurt adamın Valerie’ye sunduğu “güç” vaadi, sadece fiziksel bir dönüşüm değil, aynı zamanda toplumsal kısıtlamalardan kurtulma ve kendi içindeki vahşi doğayı kabullenme teklifidir. Bu, masalın “yabancılara güvenme” temasını daha karmaşık bir “kendi içindeki karanlığa güvenme” ikilemine dönüştürür. Netflix dizisi The Rain’de olduğu gibi, doğaüstü tehditler karşısında insan doğasının ve toplumsal dinamiklerin nasıl değiştiğini gözler önüne seren bu tür hikayeler, izleyiciyi derinden etkilemeyi başarır.

RED RIDING HOOD
RED RIDING HOOD

Kırmızı Başlıklı Kız’ın Karanlık Yolculuğu: Diğer Önemli Film ve Dizi Adaptasyonları

“Kırmızı Başlıklı Kız” masalı, yüzyıllardır sanatçılara ilham veren, yeniden yorumlanmaya açık bir hikaye olmuştur. 2011 yapımı Red Riding Hood filmi, bu masalın gotik ve gerilim dolu bir adaptasyonu olsa da, masalın farklı yüzlerini keşfetmek için başka önemli yapımlar da bulunmaktadır. İşte “Kırmızı Başlıklı Kız” temasını işleyen bazı dikkat çekici film ve dizi adaptasyonları:

  1. The Company of Wolves (1984): Angela Carter’ın “The Bloody Chamber” adlı kısa hikaye derlemesinden uyarlanan bu Neil Jordan filmi, masalın erotik ve psikolojik yönlerini derinlemesine inceler. Kurt adam mitini ve genç bir kadının cinselliğini keşfetmesini cesurca ele alır.
  2. Hoodwinked! (2005): Masalın komik ve dedektiflik hikayesi formatında yeniden anlatıldığı bu animasyon filmi, olaya farklı karakterlerin gözünden bakarak eğlenceli bir perspektif sunar.
  3. Once Upon a Time (2011-2018): Popüler fantastik dizi, “Kırmızı Başlıklı Kız” karakterini (Ruby/Red Lucas) kurt adam lanetiyle mücadele eden, modern bir kahraman olarak yeniden yorumlar. Dizinin ilerleyen sezonlarında karakterin hikayesi daha da derinleşir.
  4. Red Riding Hood (2006): Bir başka modern uyarlama olan bu korku filmi, masalı günümüz koşullarına taşıyarak genç bir kızın kurt adam tehdidiyle yüzleşmesini konu alır.
  5. Little Red Riding Hood (1997): Matthew Bright tarafından yönetilen bu bağımsız film, masalın daha rahatsız edici ve yetişkinlere yönelik bir yorumunu sunar.

Bu adaptasyonlar, “Kırmızı Başlıklı Kız” masalının ne kadar çok yönlü ve farklı türlerde işlenebilir bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Her biri, masalın temel unsurlarını korurken, kendi benzersiz bakış açılarını ve temalarını hikayeye katmıştır.

Sonuç: Gotik Klasikler Serisindeki Yeri ve Mirası

Valerie’nin babasını canlandıran Billy Burke, Peder Solomon’u canlandıran Gary Oldman ve istenmeyen nişanlıyı canlandıran Max Irons’un başarılı oyunculukları ile tamamlanan film, listemizdeki diğer gotik filmlerden biraz daha fazla hayatta kalma savaşı içeriyor. Zaten kurt adam temasının gotik ögelerle birleştirilip gotik bir film elde edilmesi kolay olsa da kurt adamlar ölümden çok yaşamı temsil ediyorlar. Bu açıdan da benzerlerinden ayrılmayı başarıyorlar. 2011 yapımı Red Riding Hood, Kırmızı Başlıklı Kız masalının karanlık kökenlerini modern bir gotik gerilimle birleştiren cesur bir deneme. Catherine Hardwicke’in yönetmenliği ve Amanda Seyfried’in performansıyla, film sadece bir masal uyarlaması olmaktan öteye geçerek, aşk, ihanet, paranoya ve içsel mücadele temalarını işliyor. Filmin eleştirmenlerden aldığı karışık yorumlara rağmen, masalın gotik potansiyelini keşfetme çabası ve görsel estetiğiyle “Gotik Klasikler Kuşağı” serimizde önemli bir yere sahip. Kendi içindeki karanlıkla yüzleşen Valerie’nin hikayesi, izleyiciye sadece bir kurt adam avı değil, aynı zamanda genç bir kadının kimliğini bulma yolculuğunu da sunuyor. Bu yönüyle, Red Riding Hood, masalların zamana meydan okuyan gücünü ve modern sinemaya nasıl ilham vermeye devam ettiğini bir kez daha kanıtlıyor.

Not: Gotik Klasikler Serisinin önceki yazılara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

  1. The Crow
  2. Sleepy Hollow
  3. Dracula 1992
Son Güncelleme: Aralık 2025
Zeynep Ercan

Zeynep Ercan

Kullanıcı kendisi hakkında bir açıklama yazmamış.

Yorum (0)