Vince Gilligan ismini duyduğumuzda aklımıza hemen çöldeki karavanlar, mavi kristaller ya da mahkeme salonlarındaki entrikalar gelir, değil mi? Breaking Bad ve Better Call Saul ile televizyon tarihini baştan yazan adamın bir bilim kurgu işine soyunması hepimizi heyecanlandırmıştı. Ancak Gilligan’ın yeni dizisi Pluribus‘u izleyenler, bunun alışılagelmiş bir aksiyon bombardımanı olmadığını hemen fark etmiştir. Rhea Seehorn’un canlandırdığı Carol karakterinin koltuğa yığılıp Altın Kızlar izlediği o duygusal anlar, dizinin patlamalardan ziyade insan psikolojisine odaklandığının kanıtı.
Yine de bu durum, dizide ciddi bir dublör ve koordinasyon çalışması olmadığı anlamına gelmiyor. Aksine, Avatar ve The Suicide Squad gibi dev yapımlardan tanıdığımız koordinatör Nito Larioza, burada belki de kariyerinin en ilginç işlerinden birine imza atıyor. Neden mi? Çünkü 200 farklı oyuncuyu, tek bir zihinmiş gibi hareket ettirmek zorundasınız. Ortada gerçek bir “kovan zihni” (hivemind) yokken, yüzlerce insanı tek bir organizma gibi göstermek tam bir sanat.

Kovan Zihnini Yönetmek: Bir Koreografi Başyapıtı
Özellikle dizinin 4. bölümü olan “Please, Carol” (Lütfen Carol), bu koordinasyonun zirve yaptığı anlardan biri. Carol’ın yarattığı kriz, kovan zihninin daha önce hiç yapmadığı bir tepki vermesine neden oluyor. Larioza, Polygon’a verdiği röportajda bu sahnenin birinci sezonun en zorlu işlerinden biri olduğunu itiraf ediyor. New Mexico’daki çekimlerde yüzlerce yetenekli insanı bir araya getirmişler ama o meşhur tepeden çekim sahnesini (overhead shot) ayarlamak, ekibi bir hayli terletmiş.
Dikkat: Buradan sonrası 4. bölüm için hafif spoiler içerir!
Bölümde Carol, insanlığın çoğunu ele geçiren bu ortak zihinden bilgi koparmak için riskli bir taktik deniyor. İrtibat kurduğu Zosia’ya (Karolina Wydra) doğruluk serumu enjekte edip, bu birleşmeyi nasıl geri alabileceğini soruyor. İşte tam bu anda “Ötekiler” (sette kovan zihni üyelerine böyle deniyormuş) her yönden gelerek Carol ve Zosia’nın etrafında kusursuz bir çember oluşturuyor. İfadesiz yüzlerle ağlayarak “Lütfen Carol, lütfen Carol” diye tempo tutmaları gerçekten tüyler ürpertici.

Zosia kalp krizi geçirdiğinde ve defibrilatör getirildiğinde, o kalabalığın bir fermuar gibi açılıp sağlık ekibini içeri alması ve ardından pürüzsüzce kapanması… İşte o an, Larioza’nın dehasını konuşturduğu an. Larioza, “Aman Tanrım, o kadar çok tekrar aldık ki” diyor. Sıcak hava, oyuncuların yorgunluğu derken işler zorlaşmış. Bu sahne için dublörleri saat kadranı gibi gruplara ayırmış ve renk kodları vermiş.
Larioza’nın taktiği aslında askeri disiplinle dans koreografisinin bir karışımı. “İyi elmaları” yani işaretlere tam uyan, nereye gideceğini bilen profesyonelleri en öne yerleştirmiş. Biraz daha yönlendirmeye ihtiyaç duyanları ise arkaya koymuş ki öndekileri takip edebilsinler. Her grubun Carol’a doğru yürürken atacağı adım sayısı bile önceden hesaplanmış.
Balıklar, Kuşlar ve Çikolata Düşüncesi
Vince Gilligan, bu sahnelerdeki hareket ilhamını tropikal balık sürülerinden aldığını söylüyor. Hani o balıkların insan gözünün takip edemeyeceği bir hızda, aynı anda yön değiştirmesi vardır ya, işte tam olarak o hissi yakalamak istemiş. Koordinatör Larioza ise daha çok kuş sürülerini hayal ediyor. Gökyüzünde süzülürken aniden birleşen, dağılan ve tekrar bir araya gelen o akışkan enerji, dizideki oyuncuların hareketlerine rehberlik etmiş.

Peki, bir “kovan insanı” gibi yürümenin sırrı ne? Larioza seçmelerde bu konuda çok titiz davranmış. Bireyselliği çağrıştıran her türlü hareketi yasaklamış. “Eller cepte yok, yürürken kollarını sallamak yok,” diyor Larioza. Herkesin kendine has bir yürüyüşü, bir “havası” vardır ya; işte Larioza hepsine “Bunu düşürün, %20-30 daha az enerji verin, sade olun” diyerek o tekinsiz sakinliği yakalamış.
Oyuncuların o boş ama huzurlu yüz ifadelerini nasıl yakaladıklarına gelince… Larioza’nın yöntemi oldukça basit ve tatlı: “Onları mutlu bir yere götürmeye çalışıyorum. Seni ne mutlu eder? En sevdiğin yemek ne? Çikolata mı? Çikolatayı düşün. Hawaii’yi düşün.” İşte o ekranda gördüğümüz, insanlığın sonunu getiren kovan zihninin yüzündeki o garip huzur, aslında muhtemelen o an çikolata düşünen bir figüranın ifadesi.
Pluribus Hakkında Merak Edilenler (SSS)
Vince Gilligan’ın bu yeni projesi Türkiye’de de büyük merak uyandırdı. İşte izleyicilerin Google’da en çok arattığı sorular ve bu evrene dair ipuçları:
Vince Gilligan’ın yeni dizisi Pluribus konusu nedir?
Breaking Bad evreninden tamamen bağımsız olan Pluribus, yakın gelecekte geçen bir bilim kurgu dizisidir. İnsanların zihinlerinin bir “kovan zihni” (hivemind) tarafından ele geçirilmesini ve bireyselliğini korumaya çalışan Carol isimli bir kadının hayatta kalma mücadelesini anlatır. Dizi, aksiyondan ziyade psikolojik gerilim ve insan doğası üzerine odaklanır.
Pluribus dizisi oyuncuları kimler?
Dizinin başrolünde, Better Call Saul‘daki Kim Wexler rolüyle gönlümüzde taht kuran Rhea Seehorn (Carol) yer alıyor. Ona Karolina Wydra (Zosia) ve geniş bir yardımcı oyuncu kadrosu eşlik ediyor. Ancak dizinin en büyük “oyuncusu”, yüzlerce figüranın canlandırdığı kovan zihni topluluğudur.
Pluribus dizisi hangi platformda yayınlanıyor?
Pluribus, Apple TV+ orijinal yapımıdır ve bölümleri bu platform üzerinden izlenebilir. Türkiye’deki izleyiciler de Apple TV+ aboneliği ile diziye erişebilirler.
Kovan zihni (Hivemind) ne demek?
Bilim kurguda sıkça kullanılan bu terim, bireylerin kendi özgür iradelerini kaybedip tek bir merkezi bilince bağlandığı durumu ifade eder. Pluribus’ta bu durum, Larioza’nın koreografisiyle fiziksel bir uyum ve tekinsiz bir sakinlik olarak ekrana yansıtılıyor.


Yorum (0)