Harry Potter serisini okurken Çapulcular’ın hikayesinin hep hüzünlü taraflarına tanık olduk -biri hariç, siz kim olduğunu biliyorsunuz- ama bir tanesi var ki gün yüzü görmeden bu dünyadan göçtü gitti diye beni kederlere sürüklüyor her defasında. Başlıktan da tahmin ettiğiniz üzere bu isim, Sirius Black. Kendisinin Türk dizisinden hallice zorluklarla dolu hayat hikayesine geçmeden önce Çapulcular’ın en yakışıklısı kimdir ufak bir göz atalım.
Sirius Black Kimdir?
1959 yılında köklü bir safkan olan Black sülalesinde -yoksa aşiret mi demeliyiz?- Orion ve Walburga Black’in ilk çocukları olarak dünyaya geldi. Sirius’un küçük bir erkek kardeşi Regulus Black (R.A.B) ve üç büyük kuzeni vardı. Bellatrix Lestrange, Andromeda Tonks ve Narcissa Malfoy (Draco Malfoy’un annesi). İsmi çocuklara yıldızların ve takımyıldızlarının adını vermek olan bir Black ailesi geleneğinden gelmektedir.
Sirius “Büyük Köpek” anlamına gelen takımyıldızı Canis Major’da bulunan bir yıldızın adıdır ayrıca, “Dog Star” olarak da anılan Sirius, gökyüzündeki en parlak yıldızdır ve güneşten 26 kat daha parlaktır. Safkan ailelerin akraba evliliği gelenekleri sebebiyle bir başka köklü safkan aile Weasley’lerle de uzaktan akrabadır. Black’ler her zaman safkan takıntısı olan bir aile olmuştur hatta Black ailesinin sloganı olan “toujours pur” (Fransızca “her zaman saf” anlamına gelir), kan saflığına olan bu sarsılmaz inancı yansıtır. Aile aynı zamanda açıktan belirtmese de karanlık sanatlara ve haliyle Lord Voldemort’a destek vermiştir.
Sirius’u anlamak için ailesini tanımak çok önemli çünkü nesiller boyunca Slytherin binasına kök salmış bu ailenin Gryffindor’a yerleştirilmiş bir ferdidir. Safkan takıntısından nefret eden Sirius, Seçmen Şapka’nın seçimiyle ailesine en büyük golü attı. Gryffindor binasına seçilmesiyle hayatında bambaşka bir yolu tercih etmiş, yakın arkadaşları olan James Potter, Remus Lupin ve Peter Pettigrew ile okulun en popüler ekibini kurmuştur. Bu büyü yeteneği fazlasıyla gelişmiş dört arkadaş Çapulcu Haritasını yapmış. Hatta “Küçük tüylü bir problem”i olan arkadaşları Remus Lupin için ise yasadışı birer animagusa dönüştüler.
Acı Bir Son!
Gelelim güzel Hogwarts yıllarından sonra asıl dramın başladığı döneme. Çapulcular’ın okul dönemlerinde yükselişe geçmeye başlayan Lord Voldemort, mezun olduklarında artık tamamen Karanlık Lord unvanının hakkını vermeye başlamıştı. Çapulcularımız hemen Dumbledore’un kurduğu Zümrüdüanka Yoldaşlığı’na katılarak mücadelede en ön safta yer aldılar. Bu sıralarda evlenen James ve Lily Potter’ın küçük oğulları Harry’nin vaftiz babası olmuş hatta onun ilk süpürgesini hediye etmiştir. (Ah hayır ağlamıyorum lütfen gözüme toz kaçtı sadece).
Kehanet sebebiyle Lord Voldemort’un Potter ailesinin peşine düşmesi üzerine saklanmaları için Dumbledore tarafından yapılan Fidelius Büyüsünde kolay tahmin edilebilir olması sebebiyle sır tutucu olmak istememiştir. Hatta Peter Pettigrew ismini o önermiştir. Peter’ın ihanetini kabullenemediği gibi bu fikir ondan çıktığı için asla kendini affetmedi. Kendisi “DOSTLARINA İHANET EDECEĞİNE ÖLSEYDİN, BİZ SENİN İÇİN BUNU YAPARDIK” diyerek yüreklerimizi dağlamıştır. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi intikam için peşine düştüğü Peter’dan bir kazık daha yemiş, yapmadığı halde 12 muggle ve Pettigrew’ı öldürmek suçundan Azkaban’a yollanmış, ölmeyi göze aldığı arkadaşlarına ihanetle suçlanmış ve itibarsızlaştırılmıştır. Bu olaydan sonra kendisinden geriye sadece acı bir kahkaha kaldı.
Yiğit Bir Savaşçı!
Azkaban’da geçirdiği korkunç yıllardan sonra kaçmayı başarmış. En azından Harry’e masumiyetini ispatlamış. Ona baba şefkatini ve ilgisini vermek için büyük bir çaba sarf etmiştir. Peki bu adamın çilesi bitti mi? Tabii ki hayır. Peter’ın kaçması sebebiyle büyücü toplumuna masumiyeti ispatlanamadı. Hep nefret ettiği hatta 17 yaşında kaçtığı aile evi Grimmauld Meydanı 12 numara’da yaşamaya başladı. Cesur ve mücadeleci bir adamı burada tutsak etmek hiç de sağlıklı bir fikir değil. Severus Snape ve Molly Weasley’den gördüğü mobbingler sebebiyle büyük bir yalnızlığın ve depresyonun içine düştü henüz 21 yaşındayken girdiği Azkaban’ın ve yaşadığı ihanetin izlerini silememişken üstelik.
Bakanlık savaşı esnasında canından çok sevdiği vaftiz oğlunu korumak için öldü. Geride yaşanmamış hayat bırakarak cesur bir savaşçının kaybıyla bizi yasa boğmuştur. Sirius, yiğit, fedakar bir insan, sadık bir dosttu. Hayatta belki de en çok sevdiği arkadaşlarının kaybı, ihanet suçlaması, tutsaklığı ile gençliğini yaşayamadan öldü. Bir gün bile tam manasıyla yüzü gülmeden bu hayattan göçüp gitti. Huzur içinde uyu, Black ailesinin en soylu kişisi…
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:
Quidditch: Büyücülük Dünyasının En Popüler Sporu
Rowling’in Kaleminden Büyücülük Dünyası’nın Sihirli Nesneleri
Yorum yap