Ana karakterin Otaku olduğu ve büyük ihtimalle toplumdan soyutlandığı veya kendini soyutladığını konu alan animelerin sayısı hiç de az değil. Hatta son birkaç yıldır yaygınlaşan “Isekai” (Başka Dünya) temalı animelerin başrolleri nedense hep Otaku olur.
Otakuluk hiçbir zaman Japon toplumunda hoş karşılanan bir şey olmamıştır. Otakunun en başta kelime anlamı “senin evin” demektir ki burada vurgusu yapılan kendini eve kapatmadır. Yine de kullanım olarak sadece anime ve manga değil, obsesiflik derecesinde herhangi bir konunun tutkunu olan kişiye denir. İsim tamlaması halinde tren otakuları, silah otakuları, stereo ekipman otakuları ve hatta tren istasyonu bentosu otakuları da vardır. Stereo ekipman otakusunun İngilizce’deki karşılığı Audiophile‘dir ki -phile (-fili) eki sevici demektir. Bazıları gururla kendinden “ben audiophile’im” diye bahsetse de aslında içinde bir küçümseme veya aşağılama barındırdığını anlayabiliyorsunuzdur. Otaku için de durum aynı şekildedir.
Konuya tam anlamıyla dalmadan önce şunu açıklığa kavuşturmakta yarar var: hobi ve ilgi alanı sahibi olmak ile otakuluk aynı şeyler değil. Yine de tepkiyi gösteren insanların genellikle bu ayrımı yapma gereksinimi hissetmediklerini düşünecek olursak, bakış açısı anlamındaki değişimleri gözlemlemek zor değil.
Japonya’da insanlar genel olarak hobileri hakkında pek açık değillerdir, özellikle de toplum tarafından hoş karşılanmayan konularda olanlarda. Ev ve iş birbirinden kesin çizgilerle ayrılır bu da otakular için bir çifte hayat sürmek anlamına gelir; gündüzleri iş veya okul arkadaşlarıyla uyum ortamı açısından normal bir hayat, geriye kalan vakitlerde hobilerine doyasıya vakit ayırdıkları özel hayat.
Peki bir insan neden hobilerini saklama ihtiyacı duyar? Öncelikle tıpkı bizde de olduğu gibi “çizgi filmler çocuk işidir”, yetişkinlerin bunlara ayıracak vakti olmamalıdır veya bu onları çocuklaştırır. Bilgisayar oyunları oynamak yetişkinseniz çocuk işidir, çocuksanız zararlıdır, hırçınlaştırır, gözleri bozar, derslerden alıkoyar ve yalnızlaştırır. Yani Japon medyası da tıpkı dünyanın diğer her yerindeki gibi (nispeten) farklı hobileri olan insanları dışlamış, onları “otaku” haline getirmiş, yalnızlaştırıp içlerine kapanmalarına neden olmuştur. Öyle ki otakuların durup dururken insanlara saldırdığı ve suç işlemeye meyilli oldukları haberleri yapılmıştır. Bu da aileleri, çocuklarının otaku olmaması için onları radikal önlemler almaya yönlendirmiştir. Aileler için çocuklarının masum bir hobi sahibi olması değil ama bu hobi sonucu yalnızlaşma, dışlanma ve belki de bir suçluya dönüşme önüne geçilmesi gereken bir sorundur. Yine burada eklenmesi gereken, Japonların ve diğer Asya halklarının toplumsal uyumu, batı toplumlarının aksine bireyselliğin üstünde tutmalarıdır.
Otakular bu şekilde yalnızlaştırılınca, kültür yalnızlıktan daha çok beslenmiştir. Hobilerini başka insanlarla paylaşmak bir yana dursun, başka insanlarla ilişkisi olmayan biri hobilerine daha çok yönelir. Bunun yanında sevgili simülasyonları (dating sims), hentai ve çok fazla zaman ve emek isteyen online oyunlar bu yalnızlığın hem ilacı olmuş hem de çanak tutmuştur. Yazının başında bahsettiğimiz, sırf izleyici kolayca empati yapabilsin diye ana karakteri otaku olan animeler mitoz bölünmeyle çoğalmıştır.
Japon otaku kültürünün toplum tarafından kabul görmemesinin sebeplerinden biri de Japon piyasasının dünyanın geri kalanına kıyasla çok daha fazla erotizm ağırlıklı olmasıdır. Ana akım anime ve mangalarda erotizm çok yer almasa da daha alt akım ve fan yapımı ürünler (doujinshi) erotizm ve pornografi deryasıdır. Adına “eroge” denilen pornografik sevgili simülasyonları bile vardır, Akihabara başta olmak üzere hobi dükkanları erotik poster ve figür kaynar. Yani otakular yine “tü kaka”dır. Bizde bile anime izliyorum dediğinizde insanlar, çizgi film pornosu sevdiğini açıkça dile getiren bir deliyle muhattap olduklarını düşünebilmektedir.
Peki değişen bir şey var mı? Otakular henüz canımız ciğerimiz olmasa da (olması için bir sebep de yok) az da olsa gelişme olduğunu söylemek mümkün. Dünyanın kalanı için durum çok daha iç açıcı çünkü çizgi roman kaynaklı sinema filmleri ana akım haline geldi ve en büyük gişe rakamlarına ulaşıyorlar. Bırakın bunları izleyenleri hor görmeyi, izlemeyenleri dövüyorlar desek yeridir. Bu kesimin tamamı olmasa da önemli bir kısmı diğer otaku kültürlerini de benimsediklerinden, yani otakunun batı karşılığı geek ya da nerd olduklarından ve artık bu etiketten de gocunmayıp gururla taşıdıklarından bu hobilerin sahiplerini de toplum tarafından daha çok kabulleniliyor. Bunun yanında her şey para olduğundan ve bu kesimi besleyen üreticiler (oyun yapımcıları vs.) ihya olduklarından bindikleri dalı kesmiyorlar, otaku, geek ve nerd‘leri dışlamak yerine daha çok özendiriyorlar veya basını özendirmeleri yönünde yönlendiriyorlar.
Japonya’da da durum benzer olsa da etkenler biraz daha farklı sayılabilir. Bunlardan birinin AKB48 gibi adında bile Akihabara olan, Akihabara’dan çıkan idol grubunun her kesim tarafından sevilmesi, en çok satanlar listelerine girmesi ve işleriyle otakulara karşı sempati uyandırmaları. Üstelik bu konuda yalnız da değiller. Diğer sanatçılar da anime açılış ve kapanış müzikleriyle, animeli klipleriyle büyük başarılara ulaşabiliyorlar.
Bir başka etken otaku kesimin artık o kadar da erkeklerle dolu olmaması. Tokyo Ikebukuro’da Otome Yolundaki gelişme ve fujoshi (BL seven kadın otaku) sayısındaki artış kadın otakuların sayısını erkeklerinkine yaklaştırdı hatta bazı otaku etkinliklerinde kadın sayısı baskın olmaya bile başladı.
Bahsi geçen etkinlikler zaten başlı başına otakulara olan bakış açısını değiştiren etkenlerden biri. Her yıl katılımcı sayılarının daha çok artmasıyla hem ticari açıdan markaların iştahını kabartan bu etkinlikler, aynı zamanda otakuların sosyalleşmesine, kendileriyle aynı hobilere sahip insanlarla tanışıp arkadaş olmalarına olanak sağlıyor. Bu etkinliklerde otakular sevdikleri animelerin müziklerini yapan sanatçılarla ve seiyuularıyla (seslendirme sanatçıları) tanışma fırsatı buluyorlar. Otakular eğer tamamen dışlanıyor ve ayıplanıyor olsalardı kimse onlar için bu zahmetlere katlanmazdı. Bunun yanında bütün metrolarda ve billboardlarda yeni çıkacak animelerin ve light novelların reklamları görülebiliyor. Japonya 2020 Olimpiyat oyunları için hazırladıkları videoda Doraemon, Super Mario ve Captain Tsubasa‘yı kullanabiliyor, hatta başbakanları Shinzo Abe’ye Super Mario kostümü giydirebiliyorlar. Yani sadece bir kabul etme ya da kabullenme değil, kültür olarak da bir benimseme de söz konusu.
Belki de otakuların artık kabullenilişinin en büyük göstergesi Kimi no Na wa’nın (Your Name) büyük başarısıdır. Pekala Studio Ghibli’nin yapımları her zaman büyük gişe başarısı göstermiş ve güzel eleştiriler almıştır fakat her daim de diğer animelerden ayrı tutulmuştur, hem tarzı ve görünüşü itibariyle hem de aile dostu olması itibariyle. Fakat Your Name, alışılmış ve genel izleyici tarafından sevilen animelerin bir ortalamasıydı. (Vasat diyince dövüyormuşsunuz)
Yorum yap