House of the Dragon 3. sezonu beklerken zaman geçmek bilmiyor, farkındayız. Westeros’un o kaotik havasını, entrikalarını ve tabii ki gökyüzünü ateşe veren ejderhalarını özledik. Ancak George R.R. Martin’in yarattığı bu evrende, ejderhaların savaşı söz konusu olduğunda “kazanan” kavramı biraz bulanıklaşıyor. Yine de Targaryen hanedanının zirve noktasını yaşadığı bu dönemde, gökyüzünde süzülen bazı kanatlı canavarlar diğerlerinden kesinlikle ayrılıyor.
Kimisi safi kas gücü ve vahşet, kimisi hız ve zarafet, kimisi ise sadece sadakat timsali. Hem Fire & Blood kitabından aldığımız detaylar hem de dizide gördüklerimiz ışığında, Westeros tarihinin en ikonik ejderhalarına ve onların güç dengesindeki yerlerine yakından bakıyoruz. Hazırsanız, ejderha ateşiyle ısınmaya başlayalım.
Silverwing: Uysal Ama Heybetli Bir Dev

Targaryen tarihinin belki de en “insancıl” ejderhası ile karşı karşıyayız. Kraliçe Alysanne Targaryen’in eski bindeği olan Silverwing, Ejderhaların Dansı sırasında hayatta kalan nadir ve en iri ejderhalardan biri. Dizide Ulf White’ın -biraz da şans eseri- bu devasa yaratığı nasıl sahiplendiğini hatırlarsınız. Silverwing’in diğer ejderhalara kıyasla daha uysal yapısı, Ulf’un o mağaradan yanıp kül olmadan çıkabilmesinin tek sebebiydi aslında.
Ancak bu uysallık, savaş alanında her zaman bir avantaj değil. Kitaplarda anlatılan İkinci Tumbleton Savaşı’nda, sadakatiyle bilinen Silverwing, ne yazık ki savaşın kaosunda paniğe kapılıyor. Eşi Vermithor gökyüzünde ölümcül bir dansa tutuşurken, Silverwing’in savaş deneyimsizliği onu göklere, savaş alanından uzağa itiyor. Bu trajik olaydan sonra bir daha asla binici kabul etmeyen Silverwing, belki en korkunç savaş makinesi değildi ama kesinlikle en duygusal hikayelerden birine sahipti.
Moondancer: Rüştünü İspatlayamadan Solan Bir Çiçek

Baela Targaryen ile bağ kuran Moondancer, savaşın en genç ve en hızlı üyelerinden biriydi. Boyut olarak bir savaş atından hallice olsa da, yüreği gövdesinden çok daha büyüktü. Dizide Criston Cole’u nehir topraklarında kovalarken ağaçların arasına dalışını ve o çevikliğini hayranlıkla izlemiştik.
Kitaplarda ise Moondancer’ın kaderi çok daha dramatik. Siyahlar için savaşı neredeyse kazandıracak bir hamleyle, Dragonstone’a inen Aegon ve ejderhası Sunfyre’ı gafil avlıyor. Boyut dezavantajına rağmen Sunfyre’a öyle bir saldırıyor ki, rakibini ölümcül şekilde yaralıyor. Eğer Moondancer biraz daha büyük olsaydı, tarih kitapları o gün bambaşka bir zafer yazabilirdi. Hızı ve cesareti takdire şayan olsa da, fiziksel gücün yetersizliği sonunu getirdi.
Tessarion: Yeşillerin Gizli Silahı “Mavi Kraliçe”

Kraliçe Alicent’ın en küçük ve belki de en aklı başında oğlu Daeron Targaryen’in ejderhası Tessarion, nam-ı diğer “Mavi Kraliçe”, savaşın gidişatını değiştirebilecek potansiyeldeydi. Kobalt mavisi pulları ve bakır rengi pençeleriyle görsel bir şölen sunan Tessarion, henüz genç olmasına rağmen savaş alanında ağırlığını koymayı başardı.
Özellikle Seasmoke ile giriştiği mücadele, tarihçiler tarafından savaşın tek gerçek “dansı” olarak nitelendirilir. İki zarif ve ölümcül yaratığın gökyüzündeki bu karşılaşması hem büyüleyici hem de korkunçtu. Boyutuna rağmen vahşi Vermithor’a kafa tutması ve Seasmoke ile olan mücadelesinden ayakta kalan son ejderha olması (her ne kadar ağır yaralı olsa da), Tessarion’un ne kadar hafife alınmaması gerektiğini kanıtlıyor.
Sunfyre: Westeros’un En İnatçı Ejderhası

Eğer “asla pes etmeyen ejderha” ödülü olsaydı, bu kesinlikle Sunfyre’a giderdi. Kral Aegon’un altın pullu ejderhası, Rook’s Rest savaşında aldığı ölümcül yaralara rağmen küllerinden doğmayı başardı. Birçok hayranın aklındaki “En dayanıklı ejderha hangisi?” sorusunun cevabı şüphesiz odur.
Kanadı iyileşirken bile sakat kalmasına rağmen, önce vahşi ejderha Grey Ghost’u, ardından da Baela’nın Moondancer’ını alt etmeyi başardı. Vhagar’dan bile daha fazla savaş tecrübesi edinen Sunfyre, savaşın sonucunu belirleyen faktör oldu. Rhaenyra’nın sonunu getiren o meşhur ısırığıyla, Targaryen iç savaşının en kanlı noktalarından birini koydu.
Dreamfyre: Kafeste Bir Potansiyel

Helaena Targaryen’in ejderhası Dreamfyre, Fire & Blood tarihinin belki de en büyük “keşke”lerinden biridir. Soluk mavi pulları ve gümüş kanatlarıyla tam bir görsel şölen olan bu ejderha, binicisi Helaena’nın narin ve savaştan uzak yapısı nedeniyle Dragonpit’te (Ejderha Çukuru) kilitli kaldı.
Ancak Çukur’un o meşhur baskını sırasında, zincire vurulmuş olmasına rağmen Dreamfyre gerçek gücünü gösterdi. Halka karşı tek başına direndi, zincirlerini kırdı ve oradaki diğer üç ejderhanın toplamından daha fazla insanı telef etti. Sonunda üzerine çöken kubbenin altında kalsa da, Dreamfyre özgür bırakılsaydı savaşın kaderini değiştirebilecek bir güçtü. Dizide Aemond’un Helaena’yı savaşa ikna etme çabaları, belki de Dreamfyre için farklı bir son görebileceğimize işaret ediyor.
Sheepstealer: Vahşi Doğanın Ehlileştirilmesi

Rhaenyra’nın “ejderha tohumları” çağrısıyla ortaya çıkan en ilginç figürlerden biri Sheepstealer. Adından da anlaşılacağı üzere koyun etine düşkünlüğüyle bilinen bu vahşi ejderha, daha önce hiç kimseye boyun eğmemişti. Onu evcilleştirmeye çalışanların sonu genelde ya yanık bir ceset ya da kopmuş bir uzuv oluyordu.
Ancak zeka, kaba kuvvetten üstün geldi. Koyunlarla yapılan bir “rüşvet” stratejisi sayesinde Sheepstealer insan varlığına alıştı. Vhagar gibi devasa bir tehdide karşı, Rhaenyra’nın elindeki en büyük kozlardan biri haline geldi. Dizide bu hikaye örgüsünün Rhaena’ya kaydırıldığını ve Vadi’de bu vahşi ejderhanın izinin sürüldüğünü görüyoruz. Sheepstealer, savaşın en kritik anlarında, özellikle Gullet Savaşı’nda kilit rol oynadı.
Seasmoke: Sadakat ve Çevikliğin Simgesi

Dizide Laenor Velaryon’un, ardından da Addam of Hull’un bindiği Seasmoke, “boyutu değil işlevi” sözünün ejderha dünyasındaki karşılığı. Gümüş-gri pullarıyla sislerin içinde kaybolan bu ejderha, belki en büyüğü değil ama kesinlikle en taktiksel olanı.
Basamak Taşları’nda (Stepstones) Caraxes ile omuz omuza çarpışarak savaş tecrübesi kazanan Seasmoke, Addam of Hull ile birlikte Tumbleton’ı hainlerden geri alırken tek kişilik (pardon, iki kişilik) bir ordu gibi hareket etti. Vermithor gibi bir canavarla yüzleştiğinde bile geri adım atmadı. Cesareti, fiziksel gücünün çok ötesindeydi.
Syrax: Valyria Tanrıçası’nın Adını Taşıyan Prenses

Rhaenyra’nın sarı pullu ejderhası Syrax, sahibiyle birlikte büyüyen nadir ejderhalardan. Aralarındaki bağ, Daenerys ve Drogon’u andırıyor. Kitaplarda savaş alanında pek görmesek de, dizide Rhaenyra’nın güç gösterilerinde Syrax her zaman arka planda tehditkar bir gölge olarak yer aldı.
Syrax, savaş görmüş bir canavardan ziyade, sahibini korumaya programlanmış sadık bir muhafız gibi. Rhaenyra’ya yönelik en ufak bir tehditte bile alevini esirgemeyen Syrax, Ejderhaların Dansı’nın ilerleyen safhalarında, özellikle Rhaenyra’nın en karanlık günlerinde çok daha trajik bir rol üstlenecek.
Meleys: Westeros’un En Hızlısı “Kızıl Kraliçe”

House of the Dragon 2. sezonun yıldızlarından Meleys, nam-ı diğer “Kızıl Kraliçe”, Targaryen tarihinin gördüğü en tehlikeli ejderhalardan biriydi. Vhagar kadar büyük olmasa da, hızı ve manevra kabiliyetiyle ondan çok daha üstündü. Prenses Rhaenys ile olan bağı ise izleyen herkesi derinden etkiledi.
Rook’s Rest savaşında Vhagar ve Sunfyre’a karşı tek başına verdiği mücadele efsanevidir. İki ejderhaya karşı savaşmasına rağmen Sunfyre’ı sakat bırakmayı başardı. Tarihçiler ve hayranlar hala şunu tartışır: Eğer Vhagar o pusuyu kurmasaydı, Meleys’in hızı yaşlı Vhagar’ı alt etmeye yeter miydi? Bizce şansı oldukça yüksekti.
Meraxes: Fatihlerin Efsanesi

Listemizi tarihin tozlu sayfalarından bir efsaneyle kapatalım. Meraxes, Aegon’un Fethi sırasında Rhaenys Targaryen tarafından kullanılan ve Balerion ile Vhagar’ın yanında Westeros’u dize getiren üç büyük ejderhadan biriydi. Dorne’daki trajik ölümü olmasa, belki de Vhagar’dan bile daha büyük bir boyuta ulaşacaktı.
Ateş Tarlası’nda (Field of Fire) binlerce askeri yakıp kül eden Meraxes, Targaryen gücünün doruk noktasını temsil ediyordu. Onun ölümü, ejderhaların bile yenilmez olmadığının ilk ve en acı kanıtı olarak tarihe geçti.


Yorum (0)